Gazetecilik çok çetrefilli bir iş ama güzel yanları da yok değil.
Bir kere günün neler getireceğini bilmeniz hiçbir zaman mümkün olmuyor.
Hayatınızda göremeyeceğiniz, konuşamayacağınız hatta tanışmayı aklınızın ucundan bile geçiremediğiniz insanlarla oturup konuşma, onları dinleme şansına sahip olduğunuz anlar da mümkün.
****
Hayatımın en güzel haberlerinden birine katıldım.
Yaşar Kemal’le büyüyen bir çocuktum ben.
Daha ortaokuldayken başlamıştım İnce Mehmet serisini okumaya.
Bunu Yer Demir Gök Bakır takip etti.
Kuşkusuz anlayacağımdan daha karmaşıktı o sayfalarda anlatılmak istenen.
Yine de bir Yaşar Kemal sever olmuştum bile ben…
Büyüdükçe de bu katlanarak arttı.
Yaşar Kemal’le teşekkür amacıyla Sidestreets’e düzenlenen etkinlikte buldum kendimi…
Hayatından kesitler sunan bir belgesel izledim.
On altı yaşında nasıl kekeme olduğunu, daha sonra gözünü neden kaybettiğini on yedi yaşında yazdığı ilk şiiri ile hapse düştüğünü okuldan atıldığını öğrendim.
Eşi benzeri olmayan bir yazar o.
Nasıl bir insan on yedi yaşında yalnızlığı anlatır.
Bana göre eşi benzeri olmayan bir yazar.
Etkinliğin amacı Yaşar Kemal’e Sidestreet bağışladığı kitaplardan dolayı teşekkür etmekti.
Bu sebeple onunla bir de telefon görüşmesi de yapıldı.
Onu hiç görmemiştim ama böylece onun varlığına şahitlik etmiş oldum.
Umut günışığıdır diyen Kemal, telefonu kapatırken “koskoca bir dünya var kucaklarınızda” hatırlatmasında bulundu.
Doğru muydu? Öylemiydi gerçekten? Koskoca bir dünya var mıydı kucaklarımızda?
Biz miydik kör olan her gün ışığında umudu göremediğimiz için.
Yoksa bunu bilmek için çok acılardan mı geçmek gerekti bilemedim.
Yine de denemeye karar verdim…