Cüneyt Özdemir CNN Türk’de yıllardır yayında olan 5N1K programında bir ilki gerçekleştirdi.
Yeni sezon programına İngiltere’de devam eden Özdemir, İngiltere’de yaşayan Türklerle konuşmak için bir muhabir gibi Londra sokaklarını dolaştı.
Türklere Avrupa’da yaşamanın ve Avrupalı olmanın farkını sordu.
Yaşadıkları hayatları Türkiye’de olsalardı yaşayacakları olası hayatlarla kıyaslamalarını istedi.
Sokağa çıktığı anda karşısına çıkan ilk Türk Kıbrıslı bir Türk oldu ve program boyunca başka Kıbrıslı Türklerle de konuştu.
Konuştuğu Türklerin çoğu sahip oldukları geniş sosyal haklardan çok İngiltere’nin onlara sunduğu kişisel özgürlükleri anlattı.
İstedikleri hayatları yaşayabilmenin ve istedikleri kişi olmanın doyumunu tarif etti.
İfade özgürlüğü ve kendilerini olmak istedikleri kişi olarak göster bilme rahatlığı en çok üzerine durdukları konulardı.
Ancak herkesin gözden kaçırdığı bir nokta vardı o da Avrupalı olmakla Avrupa Birliği’ne üye olmak arasındaki farktı.
Türkiye yarın hasbelkader Avrupa Birliği’ne kabul edilse bile, toplumun geniş kesimi ne kadar Avrupalı olabilirdi acaba?
Avrupalı olmak sadece AB’ye kabul edilmekle olmuyordu.
Kıbrıslı Türkler bu arafta kalma durumunu yıllardır yaşıyordu. Bir yandan Avrupalı olurken öte yandan Avrupalı olmanın yayından bile geçemiyordu.
Bir şekilde Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne kabulünün ardından Kıbrıslı Türker’de Avrupa vatandaşı olma statüsüne kavuştu.
Kabul edilsin ya da edilmesin Kıbrıs resmen bir Avrupa ülkesi de oldu olmasına ama…
Düşüncelerimiz ya da hayata bakış açılarımız ne kadar Avrupalı olabildi?
Sadece bu soru sayfalarca yazabileceğim satırlarla tartışılır.
Bir Avrupalı kadar demokratik, özgürlükçü ya da eşitlikçi olabildik mi?
İnsanlara kimliğinden, düşüncesinden, desteklediği partiden yaptığı işten, yaşadığı hayattan sıyrılarak sadece “insan” olarak bakabildik mi?
****
Hatırlayınız Kıbrıs Gazetesi 28 Şubat tarihinde ön sayfadan “Bizde Olsaydı” başlığı ile bir habere yayınladı.
Haberde geçtiğimiz yıl Türk kesiminde 17 yaşında bir erkekle çıplak yakalanan ünlü ekonomist Mihalis Sarris’in güneyde nasıl Maliye Bakanlığına getirildiği yazıyordu.
Onlar sadece bizde olsaydı yazdı ama ben size gerisini de getireyim.
Bizde olsaydı bu adam bırakın Bakanı olmak ağzıyla kuş tutsa ülkede barınamazdı.
Hayatına kaldığı yerden devam edemezdi, ibne yaftasını üzerine kazınmış bir leke gibi bir ömür taşırdı.
Elbette 17 yaşındaki bir gençle para karşılığı kurulan ilişkiyi herkes gibi bende onaylayamam.
Ancak buradaki konu bu değil…
Kimse inkar etmesin, öyle veya böyle bu ülkede benzer bir olayı yaşayan her iki taraf da toplumda hayatına kaldığı yerden devam edemezdi.
Sokağa bile çıkamaz duruma düşürülürdü.
Hatta uzun bir zaman ülkeden ya da en azından toplumsal hayattan uzaklaşmak zorunda bırakılır, çalışamazdı, okuyamazdı, kamusal alana bile karışamazdı.
Hatta aileleri bile başları önde eğik dolaşırdı.
Kimse gücenmesin ama münferit bir olaya olan bakış açımız bile Avrupa Birliği üyesi olmakla bir Avrupalı olmak arasında ne çok fark olduğu anlatmayı başarıyor.
Başka söze ne hacet…