Belki de ilk kez yaşanıyor bu…

Vatandaş hastalıktan kırılıyor!

Sağlık Bakanlığı açıklamasını yapıp biraz olsun yüreğimize su serpti ve durumun çok da vahim olmadığını söyledi ama…

Berbat bir salgın var ortada!

Dolayısıyla da hastaneler ana baba günü gibi…

Maddi durumu iyi olanlar için pek sıkıntı yok, gidip özelde tedavilerini oluyorlar ama!

Dar gelirli öyle değil…

İşte burada devlet hastanelerinin önemi ortaya çıkıyor!

Ve tabi ki hekim ve hemşirelerin…

Şu ana kadar sağlık çalışanları için kimse şikayet etmediğine göre görevlerini yapıyorlar!

Hatta büyük özverilerle…

Gecelerini gündüzlerine katarak!

Özel hayatlarını da unutarak…

Ama acilde çalışan sağlık ekiplerinin hali içler acısı…

Mesai saatleri bitince yüzlerce hasta ve yakını akın ediyor acil servislere!

Uzayıp giden kuyruklar…

40 derece ateşi olan çocuklar bile koridorda bekliyor!

Çünkü herkes hasta…

Kimsenin bir ön sıraya geçme lüksü de yok!

Öyle bir şey olsa çıngar kopacak, millet birbirine girecek…

Ardından kavga dövüş!

Önceki gün bir vatandaş aradı şikayetçi oldu…

Gitmiş hastanenin acil servisine elindeki sıra numarası 301!

Geri dönmüş v özel hastaneye gitmiş…

Ama gelin görün ki gidemeyenler de var işte!

Elindeki numara 301 değil 501 olsa bekleyecek gerekirse sabahın körüne kadar…

İşte burada devlet olgusu ön plana çıkıyor…

Ya da çıkması gerek!

Çünkü sağlık da bir insan hakkı…

Ve Anayasa’da da belirtilmiş!

Hasta hakkı halen yürürlüğe girmedi ama…

Sağlık herkesin hakkı, devlet de bundan sorumlu!

Madem ki şu anda ortada büyük bir salgın var, insanlar hastalıktan kırılıyor…

Devlet bu konuda seferberlik ilan etmeli!

Çünkü devlet yönetmek de böyle bir şey…

Normal zamanlarda değil olağanüstü zamanlarda görmemiz lazım devletin gücünü ki bu da insanların en doğal hakkı!

Bu yüzdendir bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı hissettik…

Hele de vatandaş hekim ve hemşirelerden değil de sıra beklemekten şikayet olmaya başlayınca sevindik çünkü sağlık çalışanları görevlerini kusursuz yapıyor!

Üzülüyoruz çünkü devletin acil servislerinde o kadar uzun kuyruklar var ki bu da insanın devlete bakış açısında bir takım güvensizlikleri de doğuruyor…

Bu durum elbette sadece Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğunda değildir!

Çünkü onların ellerinde bulunan imkanları da sınırlı ve yetersiz, bunu da çok iyi biliyoruz ama…

Bu artık bakanlığın değil devletin sorun olma sürecindedir!

Çare üretmek de yine devleti yönetenlerin ya da yönettiklerini zannedenlerin sorumluluğundadır…

Acillere ‘acil’ müdahale şart olmuştur!

Poliste emeklilik furyası…

Polis teşkilatın yöneticileri sürekli olarak yeterli sayıda çalışana sahip olmadıklarından şikayet ederler ama…

Bu kimsenin de çok umurunda olmaz!

Asayiş olaylarının tavan yaptığı bu günlerde teşkilattan bazı çok değerli isimlerin emekliliklerini istediklerini üzülerek öğreniyoruz…

Bu hafta sadece çok başarılı 6 polis komutanı emeklilik için müracaatta bulunmuş!

Önümüzdeki günlerde bunun devam edeceği iddia ediliyor…

Gerekçeler de hep aynı;

Son verilen terfilere tepki!

GKK, Başbakanlık ve tabi ki Polis Genel Müdürlüğü bu emeklilik furyasının önüne geçemezlerse sorun daha da büyüyecek gibi gözüküyor!

Sadece merak işte?

Niye açıklamıyorlar?

Geçenlerde Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Tolga Atakan şikayetçi olmuştu…

Rüşvet teklifi aldığı için

Şimdi de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zeki Çeler açıkladı…

Bazı işletmelerden tehdit aldığını!

İkisinin ortak noktası ise şu oldu;

İsim vermekten kaçındılar!

Neden korkuyorlarsa artık…

Biz niye ödüyoruz?

Yeri geldikçe yazıyoruz…

Kıb-Tek çalışanları niye elektrik ücreti ödemiyor diye!

Daha doğrusu önceden ödemiyorlardı ama şimdi kendilerine ek tahsisat veriliyor…

Kelle başı 800TL civarı!

Teknik adamından tutun da sekreterine kadar, odacısına da kadar bu hak verilmiş kendilerine…

Nasıl bir haksa bu artık!

Onlar ödemiyoruz ama…

Onların yerine biz ödüyoruz ne yazık ki!

Protokol tamam mı?

Cumhuriyet Meclisi Başkanı Teberrüken Uluçay geçen gün CTP’nin köy ziyaretinde açıkladı…

Türkiye ile kaynak sorununun çözüldüğünü!

Demek ki musluk açıldı ve akmaya başladı…

Bu arada haliyle insanın aklına da gelmiyor değil!

Protokol ne oldu?

Yoksa kimsenin ruhu bile duymadan imzalandı mı?

Halil artık kahraman mı?

Askerliğini yaptı ama seferberliğe gitmeyerek Askeri Mahkeme’nin  kestiği 2 Bin TL cezayı ödemeyerek 20 gün hapis yatmayı tercih etti…

Vicdani ret böyle bir şey demek ki!

Sevinmedik ama, bu eylem düşündürücüdür…

Acaba Halil Karapaşaoğlu şimdi kendini içeride kahraman olarak mı görüyor!

Hele de destekçileri meyhanelerde kadeh tokuştururken…

MESAJ KUTUSU

Sayın Mustafa AKINCI, Dr. Fazıl Küçük’ün Anıttepe’deki kabri bir zamanlar devletin sorumluluğundaydı ama şimdi ne yazık ki kendi kaderine terk edildi. Geceleri Ayaşların uğrak mekanı olan bölgeye sahip çıkılması için devletin en tepesindeki makam olarak sorumluluk üstlenmeniz bekleniyor…

Sayın Koral BOZKURT, yarım kilo eroinle yakalanan eski polis sizin işletmelerinizden birinin çalışanı çıkınca bir hayli tedirgin olduğunuz ve büyük sıkıntı yaşadığınız konuşuluyor. Özellikle eğlence yerlerinizi mercek altına almanız kaçınılmaz görülüyor değil mi?

Sayın Mustafa ASENA, son günlerde sürekli olarak medyayı ve mensuplarını suçlayıcı açıklamalar yapmanız çok da şık kaçmıyor! Bütününü suçlamak yerine detaylı açıklama yapmak ve isimleri de deşifre etmek daha doğru olmaz mı?

Sayın Kamil KAYRAL, bakanlığın hatasını iyi görüp posta memuru olayında ağırlığınızı koymanız tecrübenin de bir eseriydi değil mi? Özellikle genç politikacı arkadaşlara bu konularda destek olmak ve doğruları göstermekle güze bir örnek oluşturdunuz…

Sayın Kudret ÖZERSAY, Vicdani ret yasası konusunda yaptığınız kritik açıklama ile bir kesimin yüreğine su serperken bir kesimin de büyük tepkisini aldınız. Siyaset bizim memlekette böyle bir şey herkesi aynı anda memnun edemiyorsunuz!

Sayın Zeki ÇELER, bazı işletmelerden tehdit aldığınızı söyleyip isimlerini vermemeniz devletin ağırlığı bakımında da çok doğru olmadı. Bu arada grip sizi de fena vurmuş ve hastanelik olmuşsunuz büyük geçmiş olsun. Sauna ve sıkı bir masaj her zaman iyi gelir derler…

Sayın Bulut AKACAN, tüm yaşanan olumsuz olaylara rağmen kamuoyundan özür dilemeniz yerinde ve olgun bir davranış oldu. Umarız yaşananlardan ders alıp aynı hataları bir kez daha tekrarlamazsınız! Hadi bakalım geçmiş olsun…

Sayın Bayram KARAMAN, çok büyük ihtimalle yaşanan Dome krizinden siz zararlı çıkacaksınız ve şu anki görevinizden olacaksınız. Zira konu artık partiniz içinde de konuşulmaya başlandı, hazırlıklı olun deriz…

Sayın Ahmet BENLİ, hem bölge halkı hem de bu yolu kullananlar artık sabırlarının sonlarına geldiler ve büyük bir eyleme hazırlanıyorlar. Şu tazminatı öder misiniz yoksa başka bir formül mü bulursunuz biran önce karar vermeniz isteniyor…

Sayın Ersin TATAR, Dome Hotel’in üzerine fazla gidince şimdi de sizin parti binalarının kira tutarları sorgulanmaya başladı. Bu iş artık tamamen sidik yarışına döndü ve memleketin gerçek sorunları da sümen altı edilmeye başlandı değil mi?

Sayın Hasan İNCE, fırtına sizin serayı da yerle bir edince verdiğiniz emekler de iki saat içinde heba oldu diye duyduk. Madem ki cana gelmedi malın yeri her zaman doldurulur, şükretmekte yarar var değil mi?

Sayın Dimağ ÇAĞINER, Kıbrıs Türk Otelciler Birliği Başkanlığınız hayırlı ve uğurlu olsun. Bu arada farkı vizyon izleyeceğinizi açıklamanız da sektörde heyecan yarattı diyorlar, icraatlar merakla bekleniyor…

Sayın Murat KOÇ, pek kıymetli validenizin vefatını üzüntü ile öğrendik. Merhumeye Tanrı’dan rahmet size ve tüm aileye sabırlar dileriz. Allah geride kalanlara sağlıklı uzun ömürler nasip etsin inşallah…

Sayın Mehmet KUMSER, Kısmet filminde fazlasıyla başarılı bir rol üstlenince çok yakında yurt dışından da teklifler geleceği söyleniyor. Bir de sizi pembe gözlüğünüzle görseler acaba sonuç ne olurdu dersiniz? Başarılarınızın devamını dileriz…

Sayın Cengiz ERÇAĞ, sterlin konusunda öyle bir açıklamada bulundunuz ki Brexitin bozulmasıyla birlikte büyük düşüş bekleyen vatandaş hayal kırıklığı yaşamaya başladı. Bu sıralar mudilere biraz pembe tablolar çizmek gerekiyor değil mi?