Sorun Kıbrıs sorunu!

Mesele Maraş!

Maraş, pek çok farklı devleti yurttaşlarının gayrimenkullerinin olduğu bir bölge.

Kıbrıs sorunu sadece Kıbrıslıları etkilemiyor. Bu da en basit örneklerinden sadece bir tanesi. Ve bu utanç yıllardır atıl bir hayalet kent olarak varlığını korudu!

Önce kontrollü ziyarete açılmak için derlenip toparlandı. Bunun için askeri düzenlemeler yapılması, Türk askerinin konuşlanma biçiminin değiştirilmesi gerekti.

Sonra KKTC kontrolünde açılacak kısıtlı bir vitrin bölümün oluşturulması kapsamında gergin bir ortam oluştu.

Güney kaynadı.

Şimdi mesele artık Barış Gücü askerine de dokununca artık Güvenlik Konseyi de kaynamaya başlıyor!

***

20 Temmuz müjdelerimizden bir tanesiydi.

Kıbrıs Cumhuriyeti ve Birleşmiş Milletlerin gündemine bomba gibi düştü. Hararetli kaynaşmalar başladı.

KKTC’nin tanınmadığı, tanınmayacağı anımsatıldı…

***

Bu basit birtartışma olmayacak. Bizi tanımıyor ama kınamaya hazırlanıyor.

Türkiye üzerinden dövülecek günah keçisiyiz anlayacağınız!

Maraş üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimleri Kıbrıslı Türklerin Birleşmiş Milletler tarafından nasıl ezildiğinin aleni örneği bir kez daha karşımızda!

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs adası üzerindeki garantörlük hakkı nedeni ile sürece müdahil olma biçimini eleştiriyor ve kızıyoruz.

Rum’un 2003-2004’te Annan Planı ile hayata geçirdiği aptallığı da kınıyoruz.

İngiltere’nin oyunbozan karakterinin bariz örneklerinin adada yaşanmaya devam ettiğini görüyor, edeceğini biliyoruz!

Sonuç: Olan her halükârda ve her zaman bize oluyor!

***

Ne acıdır ki Kıbrıslı Türkler olarak kendimizi Kıbrıs sorununda baş role oturtamadık. Figüran kaldık, besbelli öyle kalmaya devam edeceğiz.

***

Esasında bir yanım, o kibir tarafım “Oh çok iyi yaptılar” diyor. Biraz hareketlenme ders verici olur diyor, öbür yanım daha ne kaybımız olabilir sorgulamasında…

Maraş’ın asıl sahipleri ne diyor acaba?

Maraş’ın asıl sahiplerinin dışındaki yatırımcıların gelme ihtimali sorunu nereye evriltir? Bu bizim başımıza nasıl çoraplar örer dersiniz?

Acaba yine, yeni bir cezanın müsebbibi haline dönüşür müyüz?

***

Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye dövüşüyor. Biz ara dayağı yiyoruz farkında mısınız?

Biri illa kendisinden, öbürü de illa ondan olduğumuzu iddia ederek paylaşılamayan topraklarda ezilenler olarak kayıp bir topluluğa dönüştürülüyoruz!

Bir devlet ve bir ülke olarak varmış gibi yaşayıp, esasında ikisi de olmadığımızı düşünüp, geleceğimizi planlayamadığımız, bu sebeple çağdışı “milli” değer kapsamında uluslararası hukuk dışındaki varlıksızlığımıza gömülüp kalıyoruz.

Ey Kıbrıslı!

Biz bu topraklarda evlat yetiştiriyoruz.

Biz bu topraklarda kök salıyoruz.

Bizim nesiller boyu burada yaşamayı olgunlaştırdığımız bir kültürümüz bir birikimiz var.

Biz başka bir yere kendimizi ait hissedemiyoruz.

Bakın… Senelerce Avusturalya, İngiltere, Kanada veya nerede olursa olsun yaşayanların hep günün birinde buraya dönmek hayalleri ar. Yatırımları var.

Anavatan dediğimiz yer tam olarak budur ve hissimiz de budur!

***

Diyorum ki filler debelendikçe ezilen çimler olmamanın bir yolu olmalı.

Bunun için kişisel çıkarlarımızı bir kenara bırakalım. Sadece insan olmak, sadece ahlakla, etikle bir şeyler yapmak, sadece en doğru olana konsantre olmak bizim sorunumuzu çözer.

Var sayalım sorunu çözemedik... Yani Kıbrıs sorunu varsayalım hiç bitmedi.

Biz elimizdeki kaynakları bilelim o vakit.

Enerjimizi ortaya koyalım.

Artık parsellenen bir ada, birilerine peşkeş çekilen alanlar yaratmayalım.

Eşit ve adil dağılımı fırsat eşitliği ile sonuçlardaki eşitliğe dönüştürelim.

Yağımızla ciğerimizi kavururken, bize bizden başkasının art niyetsiz bize katkı sağlayabileceğini sanmayalım.

Ama gene ütopyaya geçiş yaptım değil mi?

Gene ben hayallerimdeyim. Öyle mi?

Unutmayın!

Hayaller olmadan gerçeklere kavuşulamaz…

Dr. Çiğdem DÜRÜST