Millî Eğitim Bakanlığı her türlü problemin üstesinden geldi de tüzük değişiklikleri konusuna eğilip, Kültür Dairesi ile yürütülen ve ülkede kültür ve sanat alanında çalışan derneklere devletten sağlanacak yardımları değerlendiren kurulu resmen feshetti.

Şu andan itibaren daha önceki şekli ile camianın içinden belirlenmiş ve kendi aralarında seçimle iş başına gelen kurul artık yok!

Her şey Kültür Dairesi Müdürü’nün uhdesinde olacak.

Kültür Dairesi Müdürü kimdir?

Oraya siyaset tarafından atanmış bir partilidir.

Bu partili kişi kimin sözünü dinler?

Elbette kendisini oraya atamış, maaşını, özlük haklarını, kıyak emekliliğini garantilemesine yardım edeni. Yani sevgili bakanını ve kendisinin üstünde olanları.

Hal böyle olunca Dernekler Yardım Tüzüğü olarak bilinen tüzüğe göre artık sadece iktidara yakın olan dernekler destek ve yardım alabilecek; geriye kalanlar ülkede sanatmış, kültürmüş ne varsa silinip götürülecek!

Bir yandan yapılan işi aklım almazken, öte yandan şu anda, pandemiden başka şey düşünemez olduğumuz, hiçbir şeye odaklanamadığımız bir zamanda; dernek camialarının 1 yıldan fazladır bir araya gelemedikleri bir ortamda yangından mal kaçırırcasına yapılan bu düzenlemenin amacının ne olduğunu biri bana anlatabilir mi?

Ben söyleyeyim dilerseniz: Burada,“sessiz sedasız, kimsenin ruhu duymadan, herkesin aklı başka bir noktadayken bu işi yapayım da belki bitirir kurtuluruz. İstemediğimiz dernekleri ortadan siler süpürür istediklerimizin yaşamasına yol açarız” denmiyor da ne deniyor acaba?

Her derneğin yaptığı iş değerli midir? Her zaman değil elbet.

Lakin ben kendi yakın olduğum halk danslar ve halk sanatları adına çalışan derneklerle ilgili görüyorum ve biliyorum ki gençleri ülkesine ve dünyayı faydalı aydın insanlara da dönüştürebilir; faşist ya da sığ züppelere de… Bu tüzüğü değiştiren zihniyetin ne kadar ağır ve tehlikeli bedelleri olabileceğinifarkedememiş, basit bir siyasal rant peşinde koşmuştur derim, başka da yoruma gerek kalmaz!

Halk kültürü alanında akıl almaz faşist politikalar ile bu işi sürdürmeye çalışan, her türlü kültür biliminin ya da tarihin ve siyasi bilimlerin yok saydığını doğru gibi kabul ederek gençleri zehirleyen insanların oralarda olabileceklerini unutmamak gerekiyor çünkü bunları hali hazırda zaten yapanlar vardı.

Zaten geri kalmışlığın birinci ölçütü “kültüre” verilen değerdir. Kültür sözcüğünden kültürün nasıl anlaşıldığına ve nasıl yaşatıldığına bakarsanız, o ülkenin gelişmişlik seviyesine veya muhtemel gelişim hızına dair fikriniz olur. Mesela KKTC’ye bakın…

Dernekler Yardım Tüzüğü değişikliğine bu eksenden bakıldığında bunun iyi niyetle yapılmış bir düzenleme olmadığı apaçık ortada iken, sadece ilgilenen bir avuç insanın daha da desteklenerek adil bir yapıya kavuşturulmasının nasıl planlanacağını konuşmak gerekirken bir diktatör edasıyla, art niyetsiz olacağına inanmamızı bekleyemezler değil mi?

Bunlar görebildiklerimiz!

Ya göremediğimiz arkamızdan karıştırılan işlere ne demeli!

Meclisteki muhalif partiler uyuyor mu?

Pandemiyi doğru düzgün yönetemeyenlerin, Dernekler Yardım Tüzüğü ile nasıl bir alıp veremedikleri vardı ki bunu yaptılar.

Okulları açamayan, özel gereksinimli çocukların eğitimini hiçe sayan bir bakanlık yangından mal kaçırırcasına dernekler tüzüğünü değiştirmeyi becermiş! Ne yapalım alkış mı tutalım şimdi?

Sanırım daha çok düşünürsek, daha çok hoşa gitmeyen cümleler sarfetmek zorunda kalabiliriz.

Bu zihniyete ne denebilir ki “yazıklar olsun”dan başka?!

Dr. Çiğdem DÜRÜST