Mevsim ekim mevsimi. Özelikle arpa, buğday ve benzeri tahıl ürünlerinin ekim zamanı şimdi. Bazı çiftçiler ekmeden önce tarlasını bir kez sürmekte bu günlerde. Bazıları ise doğrudan ekmektedir. Normali nadasa ekmektir. Nadas da bir yıl tahıl ekmemek ve tarlayı sürüp dinlenmeye bırakmaktır. Ancak son yıllarda nadas uygulaması hiç denecek kadar az yapılmakta.
Bu gelişmelerle birlikte kalem yakmak da söz konusu. Tahıl biçildikten sonra yerde kalan 6 parmak kadar yükseklikteki saplar bu günlerde yakılmaktadır. Yeni ismi ile anız denen bu kalemleri yakmak yasaktır. Ancak bunun takibini yapan yok. O nedenle, tarlayı süren bazı kişiler sürmeye başlamadan önce kalemleri ateşlemektedirler.
Tepeler arasındaki tarlalarda yapılan yakmalar belki de hiç fark edilmemektedir. Gerçi göz önünde olan yerlerdeki arazilerde anız yakıldığında da yakanı yakalamak için gidilene kadar yakan ortadan kaybolmaktadır.
Kim yaktı nasıl yandı bilen yok gibi bir durum oluşmaktadır. Sıkı bir takip netice getirir belki ama bunu yapan yok. Anızların yakılmaması her yıl ifade edilmesine rağmen önü alınamamıştır. Bu yakmalar, topraktaki bir çok canlının da yok olmasına sebep olmaktadır. Tarlanın dışına çıkan yangınlar zaman zaman başka alanları da yakmaktadır. Bu ev olabilir orman olabilir.Ayrıca bu yakmalar toprağın yapısını da olumsuz etkileyerek verimsizleştirmektedir.
Kalemleri yakma yanında bir başka yanlışa da şahit oluyoruz bu günlerde. Malum av mevsimi. Av yok ama av niyetine her Pazar arazide üç dört saat dolaşmak iyi gelmektedir. Bu dolaşmalarda şunu fark ettim. Tarlaların ötesinde özellikle bağlamaların üzerindeki otlar yakılmış. Tarla sürülecek diye kalemler yakılırken, bağlamaların üzerindeki kuru otlar hangi amaçla yakılmaktadır. Aklım ermedi.
Dikmen ile Taşkent arasındaki arazilerde dere yatakları ile bağlama ve tümsekler üzerlerindeki kuru otların da yakılmış olduğu görülmektedir.
Bu söylediğim yerler doğadaki bir çok uçan ve kaçanın yaşam alanı ve saklanma yerleridir çoğu kez. Açıkta olmak yerine bu alanlara saklanan hayvanlar bu suretle kendilerini dış etkilere karşı korumaktadırlar.
Bu yerleri yakanlar bundan bir şey elde ederler mi? Görünürde hayır. Yok bu gibi yerleri yakmak onlara keyif veriyorsa ona ne diyeceğimi bilemiyorum. Bunları yapmak yerine doğayı koruyup geliştirme yönünde uğraş verilse daha iyi olacağı inancındayım.
Yetkililerin ve de sivil toplum örgütlerinin bu konuya daha bir özenle eğilmeleri gerekmektedir. Doğaya zarar veren bu kişileri belirleyerek hem cezalandırmalı hem de kamuoyu önünde etmelidirler. Yoksa yapanın yanına kalacağı bir durum hoş olmaz. Sonuçta ‘yak da korkma kim sorar seni’ olur.