Cenevre bize öğretti.

Kimilerimiz erken öğrenir, kimilerimiz ise geç. Ancak bilgi oradadır, öğrensek de öğrenmesek de!

Tekrar sayısı arttıkça izleyen ve tartışanlar arasında, konu net bir şekilde anlaşılacaktır…

Hangi konu mu?

Neyi mi öğretti?

“Ancak emirleri uygularsak rahat ettiriliriz!” çok açık bir şekilde gösterildi.

Başka bir deyişle: Kör göze parmaktı olan bitenler.

Emir uyguladıkça ekonomik refah yaşayacak şekilde ödüllendirileceğiz!

Diğer türlü, “iyi çocuk olmazsak”, dilimiz bir karış dışarıda çölde su arayan berduşlar gibi kalakalacağız!

Ölüm hep ensemizde, açlık hep yanı başımızda, cehalet hep dizimizin dibinde olacak…

Mesela sağlık da elimizde değilmiş gördünüz mü? “Aşı da nasıl ve nereden gelir bir bakınız” dendi bize! Üstelik Avrupa Birliği aracılığı ile gönderilen aşıların kim için getirildiği/gönderildiği saptırılarak…

Yazık!

Siyasi örgüt ve partilerimizin yaşadığı şaşkınlıklara ek olarak, ekonomik örgütlerimizin de aynı sıkışmışlığı yaşadığını başka bir endişeyle izliyoruz ya, ülke ve dünyanın bize bakış biçiminden hiçbir anlam çıkaramaz şekilde duruyorlar ya, bu örgütlenmelerde örgüt yöneticilerinin iktidar çevrelerine olan yakınlıkları nedeniyle yaşadıkları rahatlık ve refah var ya… Gerisini boş veriyorlar işte…

Hayallerle yürüdüğümüzü ve bu uyuşukluğumuz neticesinde enselerimizden beslenenlerin sayısını kaça çıktığını görmek, anlamak da bir maharetti…

Bundan sonrası önce açlık ve sefalettir, sonra da eğitimsizlik ve ölüm!

Varoluş diye koşa koşa yok olmak diye buna denir işte…

***

Bununla da bitmiyor: Kıbrıslılar, aynı zamanda Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlarıdır. Bu durum Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de elini güçlendirmektedir.

Yarın Avrupa Birliği gibi bir kurtlar sofrası ve militarist ruha sahip bir Birleşmiş Milletler: “Adada Kıbrıs Cumhuriyeti vardır.Tektir ve yurttaşları da güvendedir.” der, buna göre konumlanırsa…?

Hele kampanya düzenler de Kıbrıslıtürklere de sorarsa?

***

AB seçimlerinde aday olan Kıbrıslıtürklere ilk gün nasıl bakılırdı, şimdi nasıl bakılır anımsayın… AB Parlamantosu seçimleri için her yeni seçimde aday sayısının artacağını da düşünün!

Bir taraftan adanın kuzeyine başka bir dizayn vererek düzenleme yapılırken, öte tarafın armut toplamadığı aşikâr!

Türkiye Cumhuriyeti’nin çeşitli camialarından bize yöneltilen eleştiriler nedeniyle incinen gururumuz ve sıkılan canımız, Türkiye’nin adadaki çıkarlarına yönelik kişisel rahatsızlıklar duyanların sayılarını da artırıyor (belki, iyi ki…).

***

Diyeceğim o ki Kıbrıs Türk siyasetinin önü her anlamda tıkalı.

İçte de tıkalı, dışta da tıkalı!

Dışta kendi ayağımıza sıktığımız kurşunlarla geldiğimiz aşamada, asla ciddiye alınmayan küçük bir topluluğa dönüşerek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni uslu çocuk ve dünya ile uyumlu gösterdik.

Dışta kapanan kapılar nedeniyle 1 yıldan daha kısa bir süre içinde gerçekleştirilmesi planlanan seçimler için konuşulabilecek hiçbir şey de kalmadı.

Neyi propaganda olarak önümüze sereceklerini merak ediyorum:

“Kıbrıs’ta iki devletli çözüm için bir arada olmalıyız” diyecek olanlar cevabını adılar. Halk da onlara koca bir hayalin peşinden koşmayın demeyecek mi?

“Federal çözüm için elele olmalıyız” diyenler ise, Türkiye’yi karşılarına alarak dış politikalarını oluştururlarsa, içte sosyo-ekonomik, sosyal psikolojik problemler ortaya çıkacak.

Ve iştetıkanmanın bir toplumu getirdiği son dönemeçteyiz.

Cenevre’nin bize ne getirmediğini konuştuk bugüne kadar hep, lakin Cenevre pek çok şeyi de götürdü. Biliyor musunuz?

Cenevre bizim dünyadan kopuk olduğumuzu alenen ifade etti topluma.

“Anavatan” diyerek toz kondurulmayan Türkiye’nin, adanın her iki tarafında da saygınlık yitirdiği, değer kaybedeceği günlere çok yakın olduğumuzu, bunun da kimlerin işine geleceğini biraz düşünmek önemli bu noktada.

Yalnız Kıbrıs Cumhuriyeti de boş durmuyor…

Dr. Çiğdem DÜRÜST