Yarış devam edecek.

Kaybettiği kesinleşen adaylar, hızla kendi oylarını bir başka adaya yönlendirmek için çalışırken, ikinci tura kalanlar da oylarını artırmak, mevcut oylarını korumak için mesai harcayacaklar.

Birkaç günde neler neler olabilir?

Nasıl sözler verilebilir?

Hükümette olup, yine büyük ihtimalle hükümette olacak bir siyasal partinin içine girdiği bu olağanüstü genel kurul serüveninde etik değerler, hangi açılardan, nasıl zorlanır hatta yıkılır gözlemleyecek, dahası belki de aylar boyu bu süreçte bazı kişilere sağlanan torpil ve partizanlığın hikayelerinin olağanüstü genel kuruldan kaynaklananlarını dinleyeceğiz.

E burası KKTC.

Siyasetin de siyasetçinin de nasıl yürüdüğünü az çok bilirsiniz.

Kamu görevlilerinin siyaset hakkı yokken, bir odacının parti delegesi ve üyesi olabildiği; böyle zamanlarda ise ne kadar işe yaradığını tahmin edersiniz!

Bir kamu amirinin sahip olduğu donanım ve kamu hizmeti bilgisinin yanında saygınlığını da her türlü çalışma etiğini de yıkacak imkanları yine siyaset yaratmıyor mu?

25 yılını kamuda hizmet vererek geçirmiş bir memurun her türlü hal ve hareketini mercek altına alırken, işin yürütümünde etkisi olmayan hatta torpil ile işe alındığından hiçbir şekilde parmağını kıpırdatmayan 3 günlük birisinin bir iş yerinde yaratacağı demokratik hüznü de tahmin edersiniz.

İşte bu kurultayın seçimden daha çok etkili olacağının net göstergelerini geçmiş tecrübelerimizden dolayı şimdi de düşünüyor, endişeleniyoruz.

Şimdi devletin imkanlarından büyüklü küçüklü nelerin, kimlere nasıl dağıtılacağını da dehşetle izleme şanssızlığımız bile olabilir.

O kadar ucuz ki bazılarımızın hayalleri… O kadar küçük ki bazılarımızın beklentileri… Ve bazılarımızın da o kadar derin…

Ve bu da hem seçimlerde hem de kurultaylarda bazılarının fiyatlarını belirliyor…

Yazık!

***

Hükümetsizlik, bir hükümetin başbakanının olmadan minimum 1 ay geçirmesi, hükümet ortağının orada mı değil mi belli olmadığı, bir muhalefetin bulunmadığı; belki de tümünün olası koalisyon formülleri için çalışmaya başladıkları bir ortamda bizim bağımsız, demokratik bir hukuk devleti olabilmemizi beklemek ne kadar gerçekçi dersiniz?

Yukarıda sadece kamuda hizmet veren çalışanların kademesi ne olursa olsun anayasadaki eşitlik maddesini hiçe sayarcasına ilerlemenin sürdürülebilir olduğunu kabul ederek karşımıza bir de anayasa değişikliğini ikinci kez sürebilenler de aynı zihniyetler değil mi?

***

Cidden umutsuz bir vakayız biz!

Ya bu işi gerçekten yapmak harcımız değil;ki o zaman yavru kalmayı savunur, kanımın son damlasına kadar yavru kalabilme mücadelesini sürdürürüm…

Çünkü zaten bu şekilde inanmak, düşünmek ve yaşamanın çok daha kolay olduğunu bilirim.

Ya da gerçekten birileri var ki, kendi koltuklarını, kendi varlıklarını kendi kazanımlarını daha ileriye yürütmek için bir toplumu hiçe saymaktan yüksünmeyerek bir tür gurursuzluğu ve onursuzluğu bize yaşatmayı gözümüze bak baka uygun görüyorlar.

***

Siyaset birilerini yüceltmek, ona sınıf atlatmak, onun kişisel birtakım nitelikleri veya sahip olduklarından dolayı toplumun diğer üyelerinden daha üstün kalması için yarışmak mıdır yoksa toplumun daha güzel günlere erişmesi için yapılan planların yürürlüğe konması için verilecek bir hizmet midir?

Bizler bu noktada karıştırıyoruz. Ve seçimde de kurultayda da oy verilen öznel yaşamlarımızı bencilce düşünüyoruz.

Adaylar da zaten bunu yaptıkları için en fazla buraya varabiliyoruz.

Buyurunburadan devam edelim.

NOT: Cumhurbaşkanlığı için başkanını hazırlayan bir siyasal partinin devam hususunda bu kadar hazırlıksız yakalanmasını da tartışmak şart belki de…

Dr. Çiğdem DÜRÜST