Biliyorsunuz suyumuz birkaç senedir Türkiye’den, deniz altına döşenmiş bir boru hattı ile geliyordu. Ve son birkaç aydır da borulardaki çözülme nedeniyle su gelemiyordu.

Ağustos ayında su verilmeye başlanacaktı. Başlanamadı.

Şimdi birkaç haftadır barajdaki su da artık bitmeye yüz tuttu ve yerel kaynaklara dönüş yaptık.

O süreçte çok tartışmalar yaşanmıştı. Tüm yerel su kaynaklarımız TC Devlet Su İşleri’ne devredilecek mi; boru hattı döşenen yerler TC DSİ’ye devredilecek mi; su bedeli hesaplamalarında maliyetler sonrasında her bir belediyenin belde halkına ödettireceği bedeller az mı, çok mu…?

Bu süreçte su bedellerinin çok pahalı olacağı tartışmaları da yaşanmış. Yine de buna da alışmıştık.

Şimdilerde, yerel kaynaklarımızı kullanıyor, ama belediyelere su bedellerini Türkiye’den gelir gibi ödüyoruz…

Su da yok… Bazı ilçeler günlerce susuz kalıyor…

Ayrıca TC’den gelen suyun içilebilir su kalitesinde olduğundan bahsedilirken, şu an yerel kaynaklardan gelen suyun kalitesini bilmiyoruz. Test mest yapıldı mı haberimiz yok…

Bilmesek de ev aletlerinde, çeşme ve duş başlıklarında, yüzümüzde, elimizde, saçımızdaki … farkını izlemek çok da zor değil.

Bundan görülen zararı da ödediğimiz pahalı bedele eklemeye kalksak nasıl da zararlı olduğumuzu ve adil bir şekilde dağıtımın düzenlenemediğini farketmemek imkânsız.

***

Diyeceğim o ki, maliyet daha düşük iken, biz suyu hala çok pahalıdan ödüyoruz.

Bir sürü zarara uğrayıp, üstüne bir de fazladan para ödediğimizi düşünmek, suyu ne kadar pahalı kullanıyor olduğumuzla ilişkilendirince, yine işte memleket hali diyerek işin içinden çıkmak lazım galiba…

Böyle durumlarda Kıbrıslı Türklerin artık vecizeye dönüşmüş bir cümlesi var: “Wellcometo TRNC” yani “KKTC’ye hoş geldiniz!”

Ek olarak aküferler, tarım için kullanılmaktaydı. Türkiye’den gelen suyun tarım ve çiftçilikte de kullanılabilmesi için gereken çalışmalar tamamlanamamış dolayısı ile istenen verim elde edilmemiş bu nedenle de kendi kaynaklarımızla hala tarım yapıyor durumdaydık. Kullanılacak su da barajda toplanan sudan sağlanıyordu. Şu anda barajda su toplanamadığından, kendi kaynaklarımızı kullanıyor ve o suyun aktarıldığı diğer alanlardan almak zorunda kalıyoruz. Bu işin artçılarının etkileri yine çok büyük olacak…

Bekleyip görmek yerine keşke başka yapacak bir şeyler de bulabilseydik. Lakin şimdi bir de pandemi var değil mi? Başka işlere bakamayız. Hele ki de seçim arifesinde…(!)

***

Uzun lafın kısası:

Bağımlı ol, bağımlı kal, bağımlılığa bağımlı ol!

Oysa her zarar gördüğümüzde, kendi çözümlerimizi üretmek ve uzun vadeli planlamaları yapma işini başkası yerine kendimize versek her şey başka olabilirdi.

Balık tutmayı öğrenmeyip, kapımızın önüne her akşam bırakılan balıklarla yetinmek tam olarak bu!

Bir gün balığı getiren getirecek balık bulamaz ya da keyfi balığı getirmek istemezse o gün ve belki de sonraki günlerde aç kalmayı göze almak demek değil midir bu?

Dr. Çiğdem Dürüst