“Ben bir otobüs şoförüyüm. Ve eğer yolcularımı istedikleri yere götürmezsem bir kere daha otobüsümüze binmezler. Liderler de işte burada hata yapıyorlar. Bizi söz verdikleri yere götürmüyorlar ama yine otobüslerine binmemizi bekliyorlar.

O zaman, işte onları lider değil politikacı olarak değerlendiriyoruz.”

Bunu dün akşam izlediğim bir filmde duydum.

Evet bu bir film repliği!

Kenya’daki çok fakir bir mahallede suyun çok pahalı edilmesi sonucunda insanların hükümete karşı ayaklanmaları üzerine çıkan isyanın konu edildiğibir sahne sonucunda söylenmiş bu cümle ne kadar da bizden bir cümle değil mi?

***

Söz veriyorlar ama verdikleri sözleri tutmuyorlar. Sonra bizden yine takdir bekliyorlar, şans bekliyorlar.

Biz onların hiçbir şey yapmadıklarını görüyor, biliyoruz.

Yine de onların istediğini onlara veriyoruz.

Bazen onları değiştiriyoruz ancak genellikle değişim hep aynılar arasında oluyor.

Hiçbirine tam olarak güvenilmeyeceğini bildiğimizden tek başlarına gelebilecekleri hiçbir şansı yakalatmıyoruz. Onların birbirlerini kontrol edebilmeleri için koalisyona zorlanacakları sonuçlar çıkmasını sağlıyoruz sandıktan.

Bunu bilerek yapmıyoruz.

Lakin sonuç bizim kafa karışıklığımızla, sandığa öyle yansıyor.

Sonra hep aynı sahneler dönüp durup yineleniyor!

Senelerdir arpa boyu yol kat edilmeyişinin en kısa tanımlanma şekliydi bu ve bundan iyisi yapılamazdı.

Ne mi yapmalıyız?

Yapacak çok bir şey var ama esasında bu sistemde hiçbir şey yok.

O kadar uzun zamandır onların oyunlarının bir parçası olmuşuz ki, tüm klikleri yerine oturup, diledikleri noktalardaki kurulumların yapılması ve sağlamlaştırılması için onlara ihtiyaçları olan zamandan fazlasını bile verdik.

Yapılacak tek şey köklü bir dönüşüm için bir kahraman belirlemek.

Gerçek bir lider belirlemek.

Cesur bir yürek olmalı bu.

Korkusuzca krala çıplak diyebilecek.

Hiç yüksünmeden aç kalabilecek cesareti olabilecek.

Dünyada iyilerin çok şey kaybetmeden kazandıklarını tarih pek yazmamıştır. Hatta güçlükler, sefalet ve işkencelere maruz kalan kahramanlar ancak onlar öldükten sonra öyküleri anlaşılır. Dahası öyküleri anlaşılanların başarıları hakkında konuşulsa da bazı durumlarda istenilen seviyeye gelinmediği görülür ve kabullenilir.

Kabullenişler insanlığın günümüzde vardığı noktada çok alışıldıktır. Teknolojik ilerlemelerin ve bilimin bizlerin önüne serdiği bilgi ışığına rağmen bu pozisyonda olmak liderliklerin paylaşımını biz sıradan insanlardan daha da uzağa taşıyor olduğunu söylemeliyim. Ve bunu duymak daha da cesaret kırıcı olabilir bizler için.

Fakat hala nefes alıyoruz.

Halen daha neyi hakkedip neyle buluşturulduğumuz gerçeği ile de karşı karşıyayız.

Bunları görmek, hedeflenen noktayı bizlerin akıl edebildiği kadar onların da görebildiğini bilmek ne kadar bambaşka bir durum değil mi?

Adeta celladına âşık olmak gibi çaresiz bir varlık sürdürmeyi kendimize yakıştırmışız gibi okunuyor tüm bunlar.

Bir bardak suya muhtaç kalacağımız zamanlara ilerliyoruz 21. Yüzyılda.

Özgürlükten, adaletten, sağlıktan, bilgiden ve geleceği inşa edebilmekten söz ederken, bizim gibi gelişmiş zihinlere sahip insan varlığının bu denli sıradan kalabilmesi de şaşırtıcı.

***

Lider dediğimiz ve siyasal yaşamı şekillendirmekle görevlendirilmiş siyasal parti başkanlarından seçilerek toplumumuza çeşitli kademelerde liderlik etmesini sağladıklarımızın adeta görünmez bağlarla birbirlerine bağlı olup bu çarpık düzeni korumaya and içmiş, bizleri de adeta daha kaliteli yaşamlar kurarak kendilerini ve kendileri gibi olanları topladıkları kümelerinde bu denli fütursuz yaşamalarına layık olmadığımızı bilmeleri lazım değil mi sizce de?

İsterseniz hala zamanımız ve şansımız varken bir de siz düşünün…

Dr. Çiğdem DÜRÜST