Toplum mühendisliği diye bir kavram duymuş muydunuz hiç? Adına mühendislik denmesi, sizi yanıltmasın, çünkü mühendislikle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Az sonra okuyacağınız alıntılar, sizi bu konuda aydınlatacak ve üzerimizde oynanan oyunları daha net bir şekilde görebilmemizi sağlayacaktır. Yorumu siz okuyuculara bırakıyorum.
Kara propaganda, sinsice ve kurnazca uygulanan bir propaganda biçimidir. Kara propaganda yönteminde hile, entrika, yalan, iftira, fitne, sinsilik ve sahte delil; gözü pek biçimde uygulanır. Gerçekleri çarpıtmak, inançları sarsmak, mağdurun etrafında güvensizlik yaymak ve mağdur aleyhine bir kamuoyu oluşturmak amaçlanır. Kara propagandada kaynak, bir kişiden çok, bir ekip ya da çetedir. Kaynak gizli kaldıkça, yalanlar, rivayetler, şayialar, dedikodular esrarengiz bir şekilde, hızla yayılır. Kara propagandanın temel amacı, muhatabı psikolojik çöküntüye uğratarak, benliğinin ölümünü sağlamak, onu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktır. Bu yöntemi uygulayanlar, hiçbir ahlaki ve vicdani sorumluluk duygusu taşımazlar. Onları amaca ulaştıracak her yol “mubah” sayılır. Hedef seçilen kişi ya da topluluk, her türlü ahlak ve yasa dışı yöntem kullanılarak, kişiliksiz bir köleye dönüştürülmeye çalışılır..
Almanya’da Hitler Nazizmi döneminde Joseph Goebbels’in geliştirdiği “Hükümet yanlısı kamuoyu oluşturma ve kitleleri ideolojik-politik hedefler doğrultusunda yönlendirme taktikleri”, daha sonraki yıllarda, emperyalistler tarafından uygulanan “gelişmiş propaganda yöntemleri” için bir model oluşturmuştur.
Toplumun geniş bir kesiminin sosyal davranışları üzerinde etkide bulunmaya yönelik girişimlere siyaset biliminde “toplum mühendisliği” denilmiştir.
“Toplum mühendisliği”, toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak; tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını, duygularını yönlendirmek, kontrol altında tutmak için çeşitli proje ve uygulamaları içeren çok yönlü bir faaliyettir. Toplum mühendisliği projeleri, çeşitli meslek dallarından oluşan bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gizli bir plan dâhilinde gerçekleştirilmektedir. Devleti ve toplumu yukarıdan aşağıya doğru düzenleme ve denetleme amacıyla yapılan askeri müdahale dönemlerinde ise, daha açık biçimde, bir korku ortamı yaratılarak uygulanmaktadır. Ülkenin jeostratejik konumu ile ABD, NATO, AB vb. emperyalist bloklarda karmaşık ilişkileri, Türkiye’yi sistemli olarak küresel uygulamaların bir alanı haline getirmiştir.
“Soğuk Savaş” döneminde ortaya çıkan ve “toplum mühendisliği” uygulamalarından biri olan “bilgi çarpıtma, yalan haber yayma” sınıf ve kitleleri yönlendirmede etkili bir yöntem olarak kullanılmıştır.
Türkiye’nin tüm askeri müdahalelerinde, generallerin akıl hocaları; CIA’ nın toplum mühendisliği uzmanları ile sivil, yerli teknokratlar olmuştur.
Son yıllarda, günlük hayatımızı belirleyen ABD yörüngeli dezenformasyon yöntemleri, “iktidar ve yandaş medya” tarafından yoğun bir şekilde kullanılıyor. Güdümlü medyanın; kitleleri, televizyonların önüne kilitleyen yalan-yanlış haber ve görüntüleri, reklâm bombardımanları, bitmeyen dizileri, her gün her saat, beyin yıkama ve insanları yönlendirme faaliyetleri, toplumsal yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Ülkenin egemen güçleri, dışarıda emperyalistlerin yönettiği, herkesin herkesle çatıştırıldığı haksız bir savaşa taraf olurken, halkımız Ortadoğu cehennemine doğru hızla çekilirken, despotik siyasal otorite; içeride kurduğu “muhtaçlaştırma ve sadaka” sistemiyle, insanların dilencileştirilmesi, egemen siyasal yapının oy deposu haline getirilmesi, “4+4+4” denen kavgalı eğitim sistemiyle “dindar ve kindar gençlik” yetiştirilmesi; postmodern bir darbenin kara propaganda, dezinformasyon, şiddet ve baskı yöntemleriyle devletin, tüm sosyal kurumların, baştan aşağı, emperyal amaçlar doğrultusunda dizayn edilmesi, özetle, toplumun köleleştirilmesi yönünde hızlı adımlar atmaya devam etmektedir.
Dedikodu, vurgunculuk ve şantaja dayalı komplocu siyaset tarzı, kadim devletin ve egemen güçlerin geçerli bir yöntemi olarak ün salmıştır. Osmanlı döneminden kalan “Gerçek ayakkabısını bağlarken, iyi bir yalan Bağdat’tan İstanbul’a ulaşır” özdeyişi, oligarşinin devlet ve hükümet politikalarında hâlâ geçerliliğini korumaktadır. Gelinen noktada, insanların köleleştirilmesini önlemek; özgürlükçü, demokratik siyasetin acil çözüm bekleyen temel bir sorunu olarak öne çıkmaktadır.