Geçtiğimiz Cumartesi sabahı, güzel bir güne merhaba demek için dışarıya baktığımda, denizde onca büyüklüğü ile duran bir gemi gördüm. Sırtında petrol platformu taşıdığını sandığım geminin teçhizatları öyle uzundu ki, bir anlık kafa bulanıklığı ve deniz araçları konusundaki bilgisizliğimle savaş mı çıkıyor sorusunu bile kendime sordum.

Muhtemelen hava muhalefeti nedeniyle Girne kıyısına sığınmış olan gemi gün iyice ağırınca hareket etmeye başladı. Fakat o da ne? Sahil güvenlik gemiyle köşe kapmaca oynuyor, geminin önünü kesiyordu. Geminin hangi bandırayı taşıdığını uzaktan göremesem de denizde it dalaşı yapıldığını kestirebiliyordum.

Ve evet Kıbrıs’a boşuna batmayan uçak gemisi denmiyordu... İngiliz ve Amerikan istihbaratı deniz altından ve deniz üstünden son teknoloji ile Avrupa’yı, Ortadoğu’yu, Orta Asya ve Afrika’yı Kıbrıs üzerinden dinliyordu. ECHELON sisteminin vızır vızır kelime analizi yaptığı, dünyanın 3 dev kulak merkezinden birinde yaşıyor; telefon konuşmalarımızdan e-postalarımıza dek özel neyimiz varsa kayıt altına alınıyordu. Bir de başımıza yer altı rezervlerini tarayan sondaj gemileri çıkmıştı.

Denizdeki gemiye bakarken insanın tüm gariplikleri olağanlaştırmasındaki becerisine takıldı kafam... En olumsuz koşullarda dahi yaşamı olağanlaştırabiliyorduk. Nasıl olsa her şeyimiz kaydediliyordu ve kayıt cihazlarıyla yaşamaya alışmıştık. Sondaj gemileri doğal gaz ve petrol buldukça bir yandan çözüme; çözüm sağlanamadığı şartlarda ise savaşa yaklaşıyorduk.

Dağla deniz arasında yaşayanların delirdiği söylenir... Dağların tepesindeki kırmızı ışığı sürekli yanıp sönen dinleme cihazları arkamızda; deniz altından geçen ajan fiber optik kablolar önümüzdeki sahilin dibindeydi. Dağla deniz arasındaki iki musibetle yaşamak olağandı bizim için ve delirmemeye çalışıyorduk...

Gemi ve sahil güvenlik arasındaki it dalaşı 1 saat içinde sona erdi ve beraber aynı güzergahta yol almaya başladılar.

Onlar kıyı yakınlarından denize açıldıkça Kıbrıs sorunu çözülmeden zıkkımın dinleme araçlarını yerinden söküp atamayacağımızı düşündüm. Doğal gaz ve petrol yataklarının çözüm olmadığı koşullarda büyük bir tehdit kaynağı oluşturabileceği, yabancı üslerin ve dinleme araçlarının sayısının artacağı, bir gün batırılacak bir uçak gemisi olmaya doğru adım adım ilerliyorduk...

Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun da bu acı hakikatin ağırlığını taşıdığına inanmak istiyordum.