Doğu Akdeniz’de sular durulmuyor. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile yaptığı lisans anlaşmaları uyarınca arama faaliyetlerini sürdürüyor. Son olarak Türkiye bölgede var olan iki sondaj gemisi ve bir sismik geminin yanına yeni bir arama gemisi gönderdi. Öte yandan Avrupa Birliği (AB) Türkiye’ye bölgedeki faaliyetleri nedeniyle bir dizi yaptırım uyguladı. Ancak bu süreçte AB’nin özellikle adını anmaktan imtina ettiği bir devlet sesini duyurmaya çalışıyor: KKTC.

Doğu Akdeniz’de neler olduğunu, KKTC’nin taleplerini, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile KKTC arasındaki sorunun doğal kaynakların paylaşımına etkisini, olası çözümün ne olduğunu KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay ile konuştuk.

KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay: Doğal gaz konusunu Rumlar bizimle görüşmeyi kabul etmiyor.

Doğu Akdeniz’de ne oluyor? Neden tansiyon yükseldi?

Aslında bir adaletsizliği gidermeye, bir yanlışı düzeltmeye karar verdiğimiz için böyle oldu. Bu bir sürpriz değil, şaşırmamak lazım. Yaklaşık dokuz yıldır eğer Rumlar oturup bizimle konuşmazlarsa işin bu noktaya geleceğini söyledik. 2011’den itibaren artık bir politika değişikliğine gideceğimizi ve protesto açıklamalarıyla yetinmeyeceğimizi, bizim de fiiliyatta ve arazide şartları dengeleyen ve oldubittileri önleyecek adımlar atacağımızı anlattık.

Peki bu çerçevede ne yapıldı?

2011’den günümüze anlaşma yapmaktan lisans vermeye, sismik araştırma yapmaktan kazı yapma noktasına kadar gittik. Kıbrıslı Türkler ve Türkiye bu anlamda herhangi bir güç kullanmaya yoluna gitmedi. Onların yaptığı her neyse aynısı yaptık. Önceleri yalnızca protesto ediyorduk, onlar yollarına devam edip oldubitti yaratıyorlardı. Açıkçası, buna müsaade etmeyerek biz de sahaya indik.

Türkiye’nin bölgedeki faaliyetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’nin bölgedeki faaliyetleri şeklinde değerlendirmiyorum. Bölgede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Türkiye Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) faaliyetleri var. Kıbrıs adasının etrafındaki dar alanda bu üç ana aktör faaliyet yürütüyor. Daha geniş alana bakarsak İsrail’i görüyoruz.

TPAO BİZİM VERDİĞİMİZ LİSANSLA BİZİM İÇİN ARAMA YAPIYOR

Sanki Türkiye tek bir politika izliyor gibi gösteriliyor, ancak Türkiye’nin buradaki çalışmaları kendi içinde ikiye ayrılıyor sanıyorum?

Kıbrıs adasının etrafında bir kere Türkiye’nin kendi deniz yetki alanları içerisinde kalan sahalarda yaptığı çalışmalar var. Antalya açıklarında yaptığı çalışmalar var. Aynı zamanda Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerinde Kıbrıs adasının batısında 70-80 km. ötesinde bir Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerinde çalışmalar var. Türkiye’nin kendi sahanlığı içinde ve Kıbrıs adasının batısında yaptığı çalışmaların statüsüyle Kıbrıs adasının doğusunda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) KKTC’den aldığı lisanslarla KKTC adına yaptığı çalışmalar birbirinden farklı. Bizim lisanslarımızla çalışılan bölgeler tartışmalı değil. Bunlar Kıbrıs’ın her iki halkına ait olanlardır. Onun dışında, Türkiye’nin kendi kıta sahanlığında kabul ettiği, Rumların da kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde (MEB) kabul ettiği bölgeler kesişiyor, tartışmalı bölge olarak değerlendiriliyor.

TÜRKİYE VE KKTC KITA SAHANLIĞIMIZ GENİŞ OLDUĞU İÇİN MEB İLAN ETMEDİ

Türkiye ve KKTC MEB ilan etmedi, etmeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye MEB ilan etmedi. KKTC de ilan etmedi. Bu ihtiyacı hissetmedik. Bir kere Türkiye’nin geniş bir sahili bulunduğu için ve doğal kıtanın doğal uzantısı olduğu için, zaten kendiliğinden ipso facto ilan etmeye gerek kalmaksızın Türkiye’nin bir kıta sahanlığı var. MEB’e gerek olmaksızın Türkiye’nin kıta sahanlığının içinde.

MEB ile kıta sahanlığı farkı nedir?

Kıta sahanlığında MEB’den daha güçlü haklara sahip olursunuz. Kıta sahanlığı doğrudan doğruya egemenlik ilan ettiğiniz bir alanken MEB sınırlı bazı ekonomik haklarla ilgili yetki kullandığınız, ülkenin dışındaki bir alandır. Bu nedenle KKTC TPAO’ya kuzey bölümünde kendi kıta sahanlığı içinde lisanslar verdi Türkiye ile KKTC arasında Kıbrıs’ın kuzeyinde. Türkiye’nin güneyi zaten neredeyse yarısı KKTC’nin diğer yarısı da Türkiye’nin kıta sahanlığı. Biz 2011’de Türkiye ile kıta sahanlığımızın sınırını belirleyen bir anlaşma imzaladık. O alan için verdiğimiz lisanslar kıta sahanlığına dayanıyor. Ama Kıbrıs’ın doğusu ve güneyinde de lisans alanları ilan ettik ve TPAO’ya lisans verdik. Daha önce Güney Kıbrıs’ın lisans verdiği alanlara biz de lisans verdik. O alanlarda bizim de Rumlar gibi hakkımız var. Adanın doğusu ve güneyinde 1968’den kaynaklanan haklarımız çerçevesinde lisans alanları ilan ettik, lisans verdik. Çünkü herkes bizim bu kaynakların ortaklarında olduğumuzu söylüyor. Eğer biz ortaksak Kıbrıslı Rumlar kendi başlarına nasıl lisans verir?

GKRY ‘VAR, AMA SİZE KAYNAKLARI VERMEYİZ’ DİYOR

Basit bir mantıkla anlatayım. Kıbrıslı Rumların şu eleştirisini duyuyoruz: Siz zaten KKTC ilan ettiğinizi söylüyoruz, o zaman güneyden ne istiyorsunuz? Güneyde ne işiniz var?

Biz de şunu söylüyoruz: Kıbrıs Cumhuriyeti vardır, siz bu şekilde AB’ye üye oldunuz. Kıbrıs Cumhuriyeti adanın tamamında var. Öyleyse adada biz de varız ve adaya ortağız.

Kıbrıs Cumhuriyeti vardır diyorlarsa Kıbrıslı Türkler bu adanın etrafındaki tüm haklara ortaktır. Ancak hayır, siz KKTC’siniz, Kuzey sizin Güney bizim diyorlarsa, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Türklerin hakkını yok sayıyorlarsa, iki devletin oturup bu konuda bir ardıllık anlaşması yapması gerekiyor. Ayrıca geçmişten kaynaklanan borçlar, arşivler, yetki alanları, doğal kaynaklar konusunda helalîye anlaşması yapmamız ve mahsuplaşmamız gerekecek. Ancak buna da yanaşmıyorlar.

GKRY AB’ye Kıbrıs adıyla üye oldu. Ama söz konusu kaynaklar olunca Güney bizim Kuzey sizin mi diyorlar?

Şu ana kadar adanın kuzeyinde lisans vermediler. Yalnızca Güney’de lisans anlaşmaları yaptılar. Bir nevi biz kendi kontrol ettiğimiz bölgede, yani Güney’de, bulur çıkarırız diyorlar. Ancak burada bir çelişki var. Hem Kıbrıs Cumhuriyeti hayattadır, geçerlidir diyorlar hem iyi bir şey olursa bundan sizi nemalandırmayız diyorlar.

Halbuki Kıbrıs Türklerinin ortaya koyduğu yaklaşım çok daha adil. Bizim önerimiz, adanın tamamı için birlikte yönetme, kaynakları birlikte çıkarma, birlikte işletme. 2011’den beri bu çözüm etrafında gelin oturup anlaşalım, diyoruz. Yani sadece Kuzey bizim olsun Güney’e de ortağız demiyoruz.

En son 2019 başında enerji konusunda yeni bir öneride bulunduk. Eğer bizimle aynı masaya oturmak istemiyorsanız mesele bir statüsü meselesiyse şirketler üzerinden anlaşma yapalım dedik. TPAO, Total, ENİ, Exxon gibi anlaşma yaptığımız şirketlere yetki verelim, şirketler anlaşma yapsın biz de şirketler arıcılığıyla iş birliği yapalım dedik. Ancak bu önerimize de olumlu yanıt alamadık.

Haberin tamamı:  Gazete Duvar

Editör: TE Bilisim