Ne hayaller var!

Şu Kıbrıs’ı resmen ikiye bölerek güya sınırların kaldırılması, barış ve çözüm için iddialı lakin yine de “sınırlar oldukları yerde kalsın” diyen o kadar çok politikacı var ki…

Bu, Kıbrıs sorununun ve siyasi tarihimizin yakın geçmişindeki iki yüzlülüğümüzün en net göstergesidir.

Senelerce kapalı kalan ve adanın diğer yarısından bihaber yaşayan nesillerin yetişmesine neden olan uygulamalar 2003’te son bulduğunda halkın önemli bir kısmında büyük bir sevinç oluştuğu doğrudur. (Halk = Adanın her iki yanındaki toplumlar) Öte yandan bu duruma çok üzülen; korku, endişe ve dehşeti insanların yüreklerine salarak şu iki toplumu yakınlaştırması beklenen, güven yaratıcı önlem olarak da anılan kapıların açılması meselesini olumsuzluklarla donatanlar çok oldu.

Bunca olumsuzluklara karşın 22 yıla yakın bir süredir başarısız oldular.

Aşırılıkların daha çok kapıların kapatılmasından yana olan aşırı milliyetçiler ile düşmanlığı empoze etmeye çalışanlardan yana yaşatıldığına da çok şahit olduk.

Şimdi bunca müzakere sürecini takip ederek, Türklerle Rumların adada barışı inşa edebileceğini savunarak görevine gelen Anastasiadis’in COVID-19’u, yani bilinen adı ile korona virüsünü, bahane ederek sınır kapılarını kapatması, bir de kapılara asker dikmesine inanmamızı ve bunu inandırıcı bulma çabasına ayak uydurmamızı bekleyemezsiniz herhalde.

Mesele korona virüs de değildir. Başka bir sosyal sorumluluk da değildir. Bana göre kapıların kapatılması meselesi, ekonominin belli bir şekilde kuzeye akması, benzin, market, tekstil ve bunun gibi tüketim maddelerini kuzeyden almayı tercih eden Rumlara caydırıcı bir önlem olarak yaşama geçirilen bir meseledir. Bunun olumlu karşılanmayacağını bildiklerinden de başına asker dikmişlerdir.

Anastasiadis ayrıca bu karar ile, ekibi ve kendi gibi düşünenlerle birlikte, Kıbrıs’ın kuzeyiyle iletişimi kesmeyi mi planlamıştır, yoksa bağların yavaş yavaş koparılarak güneyden kuzeye geçişleri durdurmak, ekonomik ve siyasal emellerini yaşama geçirirken saçma sağlık bahanesini ortaya koymayı mı hedeflemiştir?

Bilemiyoruz.

Lakin biliyor ve görüyoruz ki garip ve amatör bir karar alarak virüslerin kuzeye geçişlerine, ordu ile karşı durabileceğini düşünecek bir gerçek dışı zihinsel yanılgıyı duygularına alet etmiştir.

Sonuç hem kendi hem de bizler için gerginliğe, üstüne üstlük de kendi toplumunun tepkisine yol açmıştır.

Liberal algıyla yetişen ve şekillenen sosyo-ekonomik, psiko-sosyal ve sosyo-kültürel kalıpları bireylerin serbestlik ve özgürlükleri üzerinden kurguladığından kısıtlamaların özellikle de yasa dışı yapılması, siyasetçinin gerçek yüzünün anlaşılmasına yol açmaktadır.

Akıncı’ın bu noktadaki olgun ve sağduyulu yaklaşımının takdir edilmesi, Birleşmiş Milletler ve garantörlerin ise ilgisizliklerini kınamalıyız.

Ne garip şeyler oluyor Kıbrıs’ta değil mi?

21. yüzyılda artık insanlık barışın ve huzurun önemini en çok kavradıkları ve huzurlu bir yaşamın asla toplum onurunu zedeleyecek bir olgu olmadığını kavramak için en olgunlaşmış çağ olduğunu düşünecek olursak, Anastasiadis ve onun gibilerin çağımızın zihinsel yapısına ve olgunluğuna erişmediğini samimiyetle dile getirmemizde haksız bulunmayız.

Unutmayın ki bunlar her yerdeler!

Bizim buralarda da dünyanın her yerinde de beyinleri örümcek bağlamış sağduyu yoksunu riyakar liderler hep var olmuştur.

Ne yazık ki onların neslinin tüketilmesinde yeterince aktif bir toplum olamadık. Ne biz ne de Rumlar.

Dr. Çiğdem DÜRÜST