Ancak halkta da önemli miktarda tedirginlik gözleniyor.

Bütün bu olan bitenler ve konuşulmasına neden olunanlarla Türkiye’ye daha da fazla düşman edilen bir Kıbrıslıtürk toplumu; öte yandan Kıbrıs’ta yaşamını sürdürerek ayrıştırılan Türkiye kökenli topluluğu var.

Olan bitenler, tartışılanlar ve her şey ne acıdır ki toplumda olduğu kadar Ulusal Birlik Partisi içinde de infiale yol açıyor.

***

Son günlerde yaşananlarla memlekette işler bir kısmımız için iyice sarpa sardı diğerleri için görev başa düştüyse yola devam tadında sürüp gidiyor. Hükümet kurmak, kimin bakan olup olamadığını tartışmak, paranın nasıl geleceğini sorgulamak, hesap kitaplarını maddi manevi yapmak için asıl dikkat edilmesi gereken pek çok şey de unutulup gidiyor!

Ve Kıbrıslıtürkler bir kez daha büyük resmin içindeki yerlerinin dünyalı yurttaşlar olmak değil, kullanılan bir bölgenin hasbel kader sakinleri olmak olduğu dersini aldılar (almış olmalılar).

Üstelik Avrupa Birliği tarafından başka, Türkiye tarafından başka ve diğer güçler tarafından da farklı farklı çıkarlar doğrultusunda başka…

Özetle “Aslında biz yokuz”.

Aslında kala kala bir avuç bırakılmışlığımız ve tüm geri kalmış toplumların kaderi olan dağınıklığımız neticesinde sahip çıkamadığımız yurdumuza başkaları sahip çıkıyor.

Sucuoğlu’nun“deneyim paylaşmak ve danışmanlık gibi sebeplerle destek istemek başka bir şeydir, müdahale için davet etmek başka bir şey” sözleri aslında birilerinin müdahaleyi etkin kıldığını mı ifade ediyordu; gel beni yetkili kıl mı diyordu şeklindeki sorularla zihinleri kurcalayıp, bunların tek tek kim olduklarını anlamak üzere tartışmalara da yol açıyordu.

Hafta sonuna da, 2020 yılının siyasi yaşamına da UBP’de son 10 senedir durulmak bilmeyen sular nedeniyle yaşanan tartışmalara da bu açıklamalar ışık tutuyor doğrusunu isterseniz.

Ve sonunda varılan noktada siyasetin utandıran, istenmeyen tartışmalara gebe, devlet istikrarını da tutturmamıza engel olan bir toplum oluşumuzla kalakalıyoruz.

Dahası,pandemiye bağlanan ve aslında uzun zamandır yaşanan sistemsizliğin sonucu olan çıkmazlarımız da bizleri köşeye sıkıştırmaya devam ediyor. Kimlere, ekonomik imkanlar tanındığı, nerelerin nasıl peşkeş çekildiği, iç borçlanma denilen olayın nasıl ve kimlerden olduğu soruları birçok açıklamayı içinde barındıran meselelerdir.

Anlayacağınız bir ülkenin müdahalesi illa kisiyasilerin hamlelerini gerektirmez. Bazen siyasetçi olmayan elçiler, önemli görevler üstlenmiş olabilir! (Bkz. Otel ve kumarhaneler)

İşte yepyeni bir hafta.

Güven oylaması, bütçe görüşmeleri falan derken hayat normale dönecek.

Covid-19 pozitif sayılarındaki artış ile kim memlekete nasıl girecek, girdikten sonra nerede nasıl kalacak meseleleri de tartışılmaya başlanırken, 2021 yılı Ekim ayındaki seçim akıllarda…

Seçim yapılmaz dostlar!

İlk defa 5 yılda en az dört hükümetle olağan bir seçim görülecek KKTC’de…

İşlerin kimin istediği gibi gittiğine bağlı… Bu noktada eğer istenilen seviyede hükümetçilik oynanırsa seçimlerden de bu hükümet çıkar. Hem de daha güçlü çıkar.

Demediydi demezsiniz.

Biz iyi tartışır, çok hoşgörülü tahammül eder, demokrasinin hakkını sapasağlam veririz.

Buyurun…

Müdahaleli miyiz temaslı mı? Yoksa pozitif miyiz ya da negatif mi?

Hep beraber yaşayalım/tartışalım..

Dr. Çiğdem DÜRÜST