Mehmet Ali Birand Kıbrıs’a dair yazdığı iki kitapla, Türkiye’nin Kıbrıs Harekatı’nı derinlikle inceleyen ilk gazeteciydi. Harekat sonrasında Türkiye’nin ödediği ‘diyet’e ilişkin geriye önemli tarihi ayrıntılar bıraktı.

Mehmet Ali Birand, 1975 yılında yayınladığı ‘30 Sıcak Gün’ adlı kitabıyla, 21 Temmuz’da öğlen saatlerinde Kıbrıs, Baf açıklarına gitmekte olan Türk savaş gemisi Kocatepe’nin Türk savaş uçakları tarafından Yunan gemisi sanılarak yanlışlıkla batırıldığını ve 54 Türk askerinin Türk savaş uçaklarının attığı bombalar sonucunda öldüğünü ortaya çıkarmıştı.

II. Harekat öncesinde Cenevre Konferansı’nda yaşananları anlatırken Birand, dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı James Callaghan’ın dünya basınına ‘Kıbrıs, Türk ordusunun hapishanesi olacaktır” dediğini o dönemin Türkiye’sinde bastırdığı kitabında yayınlamaktan çekinmemişti.

Cenevre Konferansı’nın son oturumunda Rauf Raif Denktaş’ın önündeki not kağıdına çizdiği şekilleri de basmıştı Mehmet Ali Birand kitabında. Bu kağıda rahmetli Denktaş’ın birçok ok şekli ve 4 kere kendi imzasını çiziktirmesinin ne anlama gelebileceğini uzmanların değerlendirmesi gerekir kuşkusuz. Mehmet Ali Birand Denktaş’ın iç dünyasını kavrayabilmekte eşsiz bir belgeyi daha tarihe bırakmıştır.

1979 yılında basılan Kıbrıs’la ilgili ikinci kitabı ‘Diyet’te ise Türkiye’nin Kıbrıs Harekatı sonrasında ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosuyla Batı’nın Türk siyasetini ve ekonomisini ağır bir bunalıma nasıl soktuğunu aktarıyordu Birand. Yabancı bankalar Türkiye Merkez Bankası’nın çeklerini ödemiyor, Türkiye IMF kredileri ile tanışıyor ve Türkiye’nin devletten devlete borçlarının ertelenmesine çalışılıyordu… Kitabın ilk sayfasında, diyet kelimesini ‘İslam hukukuna göre öldürme ve yaralamalarda suçlunun ödemek zorunda olduğu akçadır” diyerek açıklamıştı Birand ve bütün kitabının meramını bir cümleyle özetleyecek yetenekte bir gazeteci-yazardı.

Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı müdahale sonrasında Ada’ya yerleşmesinin yanlış olduğunu anlatan birçok anektodu vardı Diyet’te… Birand’a göre yapılan taktik hatalardan biri, Türkiye Hükümeti ile Denktaş arasında imzalanan ‘çok gizli’ ibareli bir yönetmelikle, Kıbrıs Türk Federe Devleti’ndeki işgücü açığının Türkiye’den 1975 Şubat’ından itibaren gönderilecek işgücü ile kapatma kararıydı.

Birand o günlerin Kıbrıs’ını Diyet’in 108 ve 109. sayfalarında şöyle betimliyordu: ‘Büyük gizlilik içinde ve planlı şekilde yerleştirilmeye başlanan Türklerin ikinci kafilesi yola çıkarken İngilizler üslerdeki 8 bin Türk’ü bırakınca her şey alt üst oluverdi. Gelenler, Türkiyeliler için ayrılan köylere nakledilmek zorunda kaldı. Bir kez daha sistem bozulunca, orman köyleri ilk gördükleri deniz kenarı köylerine yerleştirilmeye, hayatında portakal görmemiş balıkçı Karadeniz köyleri tarlalara konmaya başlandı. Sonuç olarak kargaşa arttığı gibi, hem din görgüsü, hem de yaşantısı Kıbrıslı Türklerden çok daha farklı olan yeni gelenlerle yöre halkı arasında büyük sürtüşmeler çıktı. Doğru dürüst Türkçe konuşmamalarından tutun da, mini etek giymeye alışmış Kıbrıslıların ‘gavur’ diye nitelendirilmesine kadar varan suçlamalar, Ada’yı huzursuz bir ortama itti. Başta 100 bin kişinin getirilmesi düşünülürken, 40 bin göçmenle yetinilmek zorunda kalındı… Türkiye, teknik ve sermaye desteğiyle Kıbrıs Türk bölgesini kendi başına ayakta tutmaya çalışacağına, kendine bağlayıp sürekli yardımla yaşatmayı yeğlemişti. Bu yol daha kolay ancak uzun vadede çok zararlıydı…”

Arif Hasan Tahsin’in ardından Mehmet Ali Birand’ı yitirmek çok üzücü... İkisini de kitapları aracılığıyla bizlere kattıkları için saygı ve sevgiyle uğurlasak da, her iki yazarın düşüncelerinin baki kalacak oluşu tek tesellimiz…