Güney Kıbrıs’ta çalışıp Kuzey Kıbrıs’ta yaşamını sürdüren işçiler, Meclis önünde eylem yaptılar. Gergin geçen eylemle aynı sıralarda Millî Eğitim Bakanlığı önünde de bir eylem vardı.

Bu esnada Meclis Başkanlığı seçimi için vekiller içeride bambaşka bir dünyada idiler.

Geçen hafta başka eylemler de vardı: Asgari ücret tespit komisyonunun toplanmaması ve Otelciler Birliği’nin de eylemleri geçtiğimiz hafta gündemdeydi.

***

İki soru beliriyor zihinlerimizde:

  1. Korona etrafta kol gezerken eylem yapmak sağlığı nasıl etkiliyor? Mesafe kuralı eylem sırasında uygulanabiliyor mu?
  2. Kalabalıkların bir arada olmasının son derece tehlikeli olduğu bu süreçte eylem yapmayı göze aldıran nedir?

***

Biliyor musunuz, halkın tedirginliği sürerken, doğru ve gönül rahatlatan kararların alınmaması, sesini en yüksek çıkaranın hükümetleri korkutarak kararları değiştirtebildikleri bir düzendeyiz farkındaysanız.

Kumarhaneciler ses çıkarıyor kazanıyorlar.

Otelciler bağırıyor, kazanıyorlar.

Bağıran hükümeti korkutuyor ve Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi kararları bile bu sebeple ya yumuşatılıyor ya da açıklanamıyor.

Tabi “Böyle bir üst komite o zaman neden var?” sorusunun yanıtları esasında Ombudsmanlık’ın açıklamalarında gizli.

***

Elbette herkes kendince haklı.

Elbette herkesin bir gelecek kaygısı var.

Lakin bu hastalıkla mücadelemiz sona ermez, tam korumaya erişemezsek paranın bir önemi kalmayacak.İnsanlarımız kadın, erkek, çocuk, genç yaşlı demeden ölecekler.

Sağlık sistemimiz bizler kurtaramayacağına göre kumarhaneleriniz, meyhanelerinizi tamirhaneleriniz eğer geride bir mirasçınız kalırsa onlara kalacak…

Olayın önemi ve tehditlerini yok saymak anlaşılabilir gibi değil. Bu nedenle bu dönemde eylem yapmanın anlaşılır olması sadece adaletsizliğin hüküm sürdüğü sebepleri anımsamak için olabilir. Bu da kalabalıklarla yapılmamalı.

Zaten Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu’nun daha önce kural olarak belirlediği gibi 10 kişiden daha fazla kişinin bir araya gelemediği, aynı masada 7’den fazla kişinin olmamasının gerektiği unutularak bunlar olurken, günlerce uğraşarak meclisten geçirilen ceza hükümleri de ilerletilemiyor çünkü hükümetler de yaptıklarından ne emin ne de içleri rahat.

Net işte!

Kapatacaksınız ve net koşullar ile açacaksınız.

Güneyde çalışmak zorunda değil işçilerimiz. Dünya kadar yabancı uyruklu çalışma izinli var. Koşulları düzeltip, bizim emekçilerimizin kuzeyde çalışmasını sağlasanıza. Güney’de çalışmak zorunda kalmasınlar. Yabancı uyruklu işçileri 1 yıldır idame ettirmek yerine zaruri bir şekilde KKTC uyruklu işçi çalıştırmak, bu işçilere şu kadar ücret ve şu koşullarda menfaat vermek zorunda bırakılsaydı işverenler şimdi Meclisin önünde yaşananlar gerçekleşmezdi.

Güney’de her türlü işi yapan işçilerimizaynı sektörlerde, aynı görevlerle çalışsalardı ne olurdu?

Koşullarını iyileştirerek orada verdikleri hizmeti burada verselerdi ne olurdu?

Bir düşünün!

***

Korkuyorsunuz ama değil mi?

Burada yönetici pozisyonunda çalışan bir kamu görevlisiyle neredeyse eş miktarda gelir sağlayamayacağınıza inanıyorsunuz.Bu sizi korkutuyor.

Onlar da bu maddi imkanları bırakmak istemiyorlar değil mi?

O zaman adaletin sağlanması ve ödeneklerin de iş yaşamındaki disiplinin de sağlanması gerekiyor değil mi?

Bu da zor geliyor çünkü bazı sektörlerdeki patronların işine gelmiyor olan bitenler. Hem belli bir miktarda mühür biriktirmesi istenen yabancı uyruklu işçi talimatı bile olabilir sizlere.

Yoksa yabancı uyruklu işçi sayısı belli bir sınırın altına düşerse yardımların kesilmesinden mi korkuyorlar dersiniz?

Aşağı tükürsek sakal, yukarı tükürsek bıyık…

***

Eğer idari netlik yaratılırsa, gerçekten 15-21 günlüğüne kapanılırsa (Bunun süresine üst kurul karar vermeli) sonra da gerçek bir düzenleme ile etik ve adil kararlarla devam edilirse tüm sorunların bitmesi için önemli bir adım atılacaktır.

Mart 2020’den bu yana dilimizde tüy bitti söylemekten: Bu süreyi tüm aksaklıkların giderilmesi için kullansaydık, şimdiye küllerimizden doğmak için hazır olacaktık.

Lakin bazılarımız küllerimizi denize serpmeye karar vermiş durumda besbelli…

Dr. Çiğdem DÜRÜST