Girne-Lefkoşa yolu üzerinden Gönyeli Çemberi’ne varmadan, fuara doğru dönülecek kaçış yollarının hemen başında, saat 23.25’te huzurla evlerine dönüyorlardı.

Güzel bir bayram akşamı geçirmiş, yasal saatte evlerinde olabilecek şekilde zamanlarını ayarlamanın sakin tadı ile ilerlerken bir anda çok büyük bir sarsıntıyla sallandılar ve araçlarının içinde savruldular.

Ne olduğunu anlamak için anlık bir karmaşa yaşandı. Bu esnada sol şeride doğru savrulup, arabayı geri toplama paniği ile bu patlamanın ne olduğunu kavramaya çalışıyorlardı.

Takla atmamak, bariyerlere çarpmamak, arkadan gelenlerden de kurtulma mücadelesi verirken, önde yarış halinde olan iki araçtan birinin kendilerine çarptığını ancak anlayabildiler.

Jant kırık, lastik parçalanmış, tampon ve çamurluk ile arka kapı alt üst olmuştu!

Garipti, arkadan gelenler de durmadı. Hiç kimse orada yaşanan olayın farkında değildi.

O kadar ki sanki bir rüyadaydılar.

Güvenle arabayı kenara çekip, polisi aradılar…

Evet birileri kendilerine çarpıp kaçmıştı!Hem de düz yollarında sakin sakin ilerlerken…

Çembere 30-40 metre vardı. Süratleri 60’tan fazla kesinlikle değildi. Zaten daha hızlı olsalar takla atarak mahvolmak hiçtendi!

Araçlarını çekebilecekleri güvenli bir nokta olmadığından en düzgün şekilde durup, polisi aradılar.

Polise durum izah edildi. Ne olduğu anlatıldı. Yerin aksiliği ve başkalarına da dert olabilecekleri, bu arada kendilerine çarpan aracın da fuar yönünden Mağusa istikametine gittiği anlatıldı.

Karşıdan gelen yanıt: Dereboyu’nda da kaza var. Ekipler yok. İçeride de kimse yok. O aracı yakalamak da haya!

Aracı kullanmak mümkün değildi… Sürüklene sürüklenen 1-2 kilometre kalan eve vardılar.

Bu esnada sigorta arandı.

Sigorta muhakkak polis raporu istiyor polis ifade alıp rapor tutamıyor!

Kaza anının şokunun verdiği travmatik psikoloji, güzel bir akşamı kendini bilmez ne idüğü belirsizlere duyula öfke ile karışık duyguların ortasında yollara takılan ve hayatımızı gözetledikleri kameralar akla geldi.

Polise kameralar soruldu!

Onların sadece görüntüden ibaret olduklarını o akşam öğrendiler.

Altyapı eksikliği ve fiberoptik bağlantılarımızın yoksunluğu nedeniyle her şey bir gösterişten ibaretmiş…

Kaza küçük değildi!

Cana kasıt vardı!

Ölüm olsa polis ne yapardı?

Tüm bu meraklar içinde ne olursa olsun polisi bir kez daha arayıp daha sert bir ifade ile bunu kabul edemeyeceklerini gerekirse merkeze gideceklerini söylediklerinde bir ekip otosu ile 2 polis eve geldi.

Olay yerinde inceleme yapılamayacağı, en fazla çembere yeni inşa edilen otelin kamerasından kazayı izleyebileceklerini çaresizlik içinde anlatan aciz polis teşkilatının çekingen ve hak veren memurlarıydı bunlar!

Çarpıp kaçan arabanın yağ içeren bir şeyleri patlamış tüm araç simsiyah yağ serpintileri ile doluydu. Yani meçhul olan zanlıda da hasar vardı. Muhtemelen de çok ilerleyememişti.

Ama polis adeta yerinden seyiremeyecek kadar büyük bir acizlik sergiliyordu!

***

Ailenizle, arkadaşlarınızla veya yalnız, yasalara saygılı ve güvenle seyahat ettiğinizi zannederek her türlü önlemi almış vaziyette yolunuzda giderken başınıza ne geleceğini belli olmadığı, devletin aciz kalıp güvenliğinizi sağlayan teşkilatın ise tek gücünün üniforma giymesi olduğu bir memlekette mi yaşıyoruz?

Bu durumda evet!

Polise yöneltilen soru şu:

Bugün birisine zarar vermek isteyerek herhangi bir şekilde harekete geçersem, sadece meçhul kalırım!

Yaşanan herkesin yanına kâr kalır!

Caydırıcı olunamaz!

Polisin elinde hiçbir imkân yok!

Ve kim vurduya gidenin yanında devletin “d”si bile olmaz!

Hatta yaşadıklarınızı anlatacağınız bir görevli bulmak bile lüks…

***

Ne devletin, ne polisin hiçbir özrü olamaz…

Meçhul aracın da büyük hasar aldığı ortada.

Aracın çarpılan araçta bıraktığı emareler olduğu gibi yolda da olanlar vardır…

Yani zanlıların bulunması zor olmamalı.

Yeter ki istek olsun.

Hadi gelin ve bizim işe yaramaz oluşumuzu Türkiye müdahalelerine bağlayın da görelim yine dediğim anlardan birindeyim…

Yazıklar olsun ülkeme ve devlete…

Dr. Çiğdem DÜRÜST