Zaman zaman geri dönüp neler yaşanmış, neler yazmışım sorusunu sorarım. Ve geçmiş yazılarımda gidebildiğimce geriye dönerim.

Kat ettiğimiz yollar arpa boyunu aşmış mı ona bakarım!

2009 10 Haziran’ında yazdığım bir yazıyı okuyun bakalım kaç arpa boyu ilerlemişiz…

***
Bürokratlar, devlet yapısının işleyişi içerisinde, tabandan yukarı doğru daralan bir yapıyla örgütlenmiş olan, genel kurallar ve işleyiş ilkelerine göre çalışan profesyoneller grubudur.
Siyasi iktidarı ellerinde tutanlar seçilmiş kişilerdir. Bürokratlar seçilmiş değil! Bir anlamda bir işi yapmaya memur edilmiş, bir göreve atanmış profesyonellerdir.
Bürokrasiyi belirleyen ve ideal yapıya uygun iki temel özellik: “Gelişmiş bir işbölümü” ve “görevlerde uzmanlaşma”dır.

Bürokrasiden vazgeçilebilir mi? Günümüzde faaliyet alanları, kurumlar ve iş bölümü o kadar çok arttı ki, bürokratlaşma da toplumların vazgeçilmezi haline geldi. Bu görüntü, bürokrasiyi de siyasi bir egemenlik sistemi olarak ortaya çıkardı. Vazgeçilmez haline geldiği/getirildiği andan itibaren, birçok anlamda egemen grup olarak varlıklarını ortaya koyan bürokratlar ordusu oluştu. Halk tarafından seçilmiş iktidar karşısında, vazgeçilmez olduğu düşünülen ve seçilenler tarafından atanmış bir kesimin arasındaki bağımlılık ilişkisi, bürokrasinin kırtasiyeciliği, yetersizliği ve araçlarla amaçları birbirine karıştıran çatışmayı perçinleyen bir ilişki haline gelir.
Bürokratın uzman olduğu ve gönüllü grubu olduğu, literatürde geçen tanımlar arasındadır. Oysa uygulamaya baktığımızda, uzmanlık bir noktaya kadar uygulanabiliyor olabilir de gönüllülük konusunda tartışmalara devam edilmesi gerektiği açıkça görülebilmektedir. Bunun da ötesinde KKTC bürokrasisi içerisinde, bu kadar yavaş ama yoğun/çatışmalı, atamalar dönemi yaşanmamıştı. Hakkıyla göreve gelenler olacak ama onlar da ‘kurunun yanında yaş da yanar' misali, ‘parti ataması' olarak nitelendirilecekler. Yani alanında uzman bürokratlara da yazık edilecek...
Sistemli olarak ‘siyasetin yeniden her işin içinde olduğu bir düzene' geri dönme çabaları her dönemde kaderimiz haline geliyor. Her dönem toplumun beklediği, yürütmenin aksaklıklarıyla mücadele ve ‘bağımsız kurumlar' sistemi bir türlü hayata geçirilemiyor. Hatta yoğun ‘parti atamaları' ile iyice ümitler çürütülüyor. Yani eski tanıdık statükoya her dönemde mecbur kalınıyor.

Bunun yanında artık ‘kayıt dışı ekonomi ile mücadele' zamanı geldiğini de herkes biliyor, konuşuyor. İşsizliğe çözüm olacak bazı yatırımlar için somut adımlar bir türlü atılmıyor.
Ekonominin sağlıklı temele oturması için gereken önlemler, yapısal değişim ve tavandan tabana özveri gerektiren çalışmalar savsaklanıyor, sözde kalıyor. Yani, bilinçli ya da bilinçsiz, yolsuzluk ve işlevselleşememeyi üreten ‘siyasetçi-bürokrat-işADAMI' üçgeni yeniden güçlendirileceğe benziyor. Karşılıklı olarak usulsüzlüğün besleneceği çalışmaları yapıp, ardından kamuoyunun önüne çıkıp, “kimsenin hakkını yedirtmeyeceğiz” denmesine artık vatandaşın karnının doyması ve bu söylemlere meydan bırakmaması şart.

Bürokrasinin vazgeçilmezliği bu kadar göz önünde iken, bürokrat atamalarıyla ilgili hazırlıkların bu kadar yavaş ilerlemesinin soruna sorun kattığı inkar edilemez. Pek çok işin zaten kırtasiyecilik engeline takılarak çok yavaş ilerlediği, arşivleme ve kayıt sistemlerimizle kamunun kendi ağı içerisindeki yetersiz iletişiminin yanı sıra, henüz bürokratların da atanmamış olması, sistemin işleyişini biraz daha zorlaştırmakta ve çalışmaların gerilemesine neden olmaktadır.

Yeni işin başına geçmiş olan seçilmişler, muhalefetten gelirken, büyük bir değişim, yenilik ve işlevselleşme konusunda, ideolojileri doğrultusunda çalışmaya çok hevesliydiler. Oysa, kabine oluşturulalı çok uzun bir zaman olmasına karşın, atamaların gerçekleşmemesi, devletin yürütme bacağını çok yavaşlatmakta.
Pek çok dairede yasalarla, teşkilat yasaları ile, uygulamadaki genelgelerle, tayin ve terfiler ile ilgili acil çalışmalar, personelin sıkıntılarına yönelik işler uzun zamandır bekletiliyorken, hükümetin elini bu kadar yavaştan alması karşısında suskun kalmak imkansız gibi görünüyor.

***

Ne dersiniz? İlerleme sağlamış mıyız?

Dr. Çiğdem DÜRÜST