Sevgili Emine Sütçü çok yazdı hatta 1905-1951 arasında Kıbrıs’ta hizmet veren Kıbrıs Hükümeti Demiryolu İşletmesi’ne ilişkin belgesel bir çalışma da yaptı. Pek çok kişi Kıbrıs’ta tekrar trenlerin faaliyete geçmesini istiyor. Bu kişilerden biri olarak, İngiliz gazeteci Tabitha Morgan’ın ‘Sweet and Bitter Island’ adlı kitabının bazı bölümlerinde, Kıbrıs’taki eski tren yolu üzerine anlattıklarını sizlerle paylaşarak konuya girmek istiyorum:

Morgan kitabında, İngilizlerin Osmanlılardan Kıbrıs’ı kiraladıklarında, Kıbrıs’ın bugünün parası ile yıllık 6 milyon Pound borcu olduğunu belirtiyor ve Osmanlılarla 1878’de yapılan anlaşma gereği, İngilizlerin Ada’da yaptığı idari masraflar çıktıktan sonra kalan gelir Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid’e bırakılmak zorunda olduğu için İngilizlerin önceleri Kıbrıs’ta altyapı yatırımlarına kaynak aktaramadıklarını kaydediyor. Altyapı yatırımlarını yapabilmek amacıyla Osmanlı Sultanı’na ödenecek kiradan kurtulmanın yolunu arayan İngiliz Yönetimi’nin, Osmanlıların 1855’te İngiliz ve Fransız bankerlerden aldığı kredinin faizlerini ödeyerek, faiz ödemelerini II. Abdülhamid’e verilecek kiraya saydığını anlatıyor Tabitha Morgan.

Çok daha önce açılması planlanmakla birlikte, nihayet 1905’te açılan Mağusa-Lefkoşa tren yolu işte bu altyapı yatırımlarından biriydi ve ilk etapta 18, sonra 39 birime yayılarak; kömür, narenciye, zeytin, harnup, şarap, hububat, pamuk ve patates taşımak için kurulmuştu. Yazarın yaptığı incelemelere göre, dönemin İngiliz idarecileri Kıbrıs’ta demir yolu yatırımı ile tarım reformunun nakliye ayağını kurarken bir yandan da ‘kaba Kıbrıs köylüsü’nün tren yolculukları ile büyük şehirlere gitmesine olanak yaratacaklarını, tren yoluyla köylülüğün eğitim ve kültür düzeyi yükselteceklerini ve köylüleri medenileştireceklerini düşünüyorlardı. Ne var ki Kıbrıs köylüsü trene binmek yerine eski taşıtlarına; deve, eşek ve katırlara binmeyi tercih ediyordu...

İngiliz Sömürge İmparatorluğu’nun modernizmi trenle kolonilerine taşıma geleneği Kıbrıs’ta büyük bir hayal kırıklığı yaşatıyordu. Mağusa’daki tren istasyonunun platformu Kıbrıs’a gelen üst düzey diplomatik ziyaretçilerin halkı selamlama mekanı olarak kullanılıyordu fakat Winston Churchill’in İngiltere Kolonileri Dışişleri Bakanı iken 1907 yılında Kıbrıs’a yaptığı ziyarette olduğu gibi, Ada’yı ziyarete gelen İngiliz resmi yetkililerinin 2 saati, ellerinde Yunan bayrağı ile Ada’nın Yunanistan’la birleşmesini haykıran Rumları selamlamakla geçiyordu...

II. Dünya Savaşı’nda ise Kıbrıs tren yolu hayatlarında daha önce dalında narenciye görmemiş İngiliz askerlerine muazzam bir hülya dünyasının kapılarını aralıyordu... Savaşın kan ve barut kokusuna narenciye kokusunun karıştığı bu yıllarda, İtalyanlar Ada’ya havadan 30 bomba atarken emektar trenler İngiliz mühimmatlarını taşıyarak, Ada’nın savunulması için cephanelikleri askeri üslere götürüyordu.

Kıbrıs’ın tren macerası 1951’de demir yolu yatırımlarına ayıracak yeni kaynak bulunamadığı için son buldu. Bugünün Kıbrıs’ında otomobillerimiz içinde kurulmuş giderken doğanın kokusunu içimize çekmenin ruhumuzda bıraktığı tadı ve doğayı seyre çıkmanın keyfini çoktan unuttuk. Tren yolculuklarını sevenler, tren giderken raylardan gelen, tıkır tıkır insanın içine işleyen sesin insan zihnindeki dinlendirici etkisine tanık olmuşlardır. Hiçbir yolculuk, ne deniz ne hava, tren kadar insanı dinlendirememiştir. Trenin dağlar, ovalar, ırmaklar/deniz arasında kıvrılırken insana bahşettiği görsel şölen özlenmez mi hiç? Anadolu’da ya da Avrupa’da tren seyahatlerinde yaşadığımız o dinginlik verici zihinsel yolculuklardan Kıbrıs’ta neden mahrum olalım?

Ölmeden önce kesinlikle yapmayı istediklerim arasında, Trans-Sibirya Demiryolu ile Çin’e gitmek ve şansım olursa uzay yolculuğu yapmak var. Trans-Sibirya’dan hayattaysam hiçbir şekilde vazgeçmem ama bana biri Kıbrıs’ta demir yolu kuracağım derse, uzay yolculuğu yapma tutkumdan vazgeçebilirim! Yanarak ölme riskini göze almak yerine Kıbrıs’ta sakin bir tren yolculuğunu tercih etmemek için kafayı sıyırmış olmak gerekir nitekim. Gene de Kıbrıs’ta tren yolu açılmayacaksa bendeniz tekrar ölüme terk edileceğim bilmiş olasınız...

2013-2015 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı Matrisi’nin ‘Ulaştırma ve Haberleşme Sektörü’ne ayrılan bölümünde, 7.2.2’de ‘Şehir içi ve şehirlerarası toplu taşımacılık hizmetleri geliştirilerek yaygınlaştırılacaktır’ ifadeleri geçiyor. Geçtiğimiz günlerde televizyondaki programıma konuk olan Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Ersan Saner, toplu taşımacılığı sadece kara yolu üzerinden yaygınlaştımak gibi bir karar olmadığını vurgulamış ve soruma cevaben “yatırımcı bulunursa neden tren yolu kurulmasın?”demişti.

Ah o yatırımcı her neredeyse bir çıksa, Kıbrıs’ta tren yolunun sürdürülebilir olup olmadığını araştırsa ve parasını yatırsa şu işe, arabamı satıp trene binmeye peşinen söz verirdim. Hem su gelecek ve tarım gelişecek madem, niçin eskisi gibi narenciyeyi ve üretilecek hububatı trenle taşımayalım?

Hayal dememek lazım hiçbir düşünceye... Her şey önce hayali kurularak başlar. Öğrencilerimizi, ürünlerimizi ve Kıbrıs’ta yaşayanları neden trenler taşımasın? Kimin altında hangi marka otomobil olduğuna göre birbirimizi hiyerarşiye dizmekten kurtulabilir ve eşit insanlar olarak trenlerde birbirimizi selamlayabilirdik hem...

Not: Tabitha Morgan, ‘Sweet and Bitter Island, A History of the British in Cyprus’, I.B. Tauris Yay., 2010. İlgili bölümler için bkz. s. 22, s.28, s.52, s.53, s.54, s.112, s.169, s.172, s.173.