“Yatırımcı grup” ve sonrasında yaşananlar bardağı taşıran son damla oldu.

Siyasetin çirkin yüzleri ve çarpık ilişkileri ortaya dökülürken, aslında bilinen ve görmezden de gelinen her ne varsa bugüne kadar hepsi tüm çıplaklığı ile Kıbrıs Türk’ünün yüzüne tokat gibi çarptı.

Omurgasız ve kısır siyasetin mimarı olan üret(e)meyen politikacı gün gelir, Devleti nasıl aciz duruma düşürdüğünü bir kez da kahrolarak yaşadı, Kıbrıs Türk’ü.

Devletin acizliği ise Devlet erkini hizmet ve icraat adına kullan(a)mayanın, eseri olsa da, suçun yarısı da hesap sormayan toplumdan başkası değildir.

Yoktur, Devletin suçu.

Ve soyut olan Devlet kavramına yapılan eleştirileri ve tepkileri de nedense üzerine almaz, Devletin acizliğinin mimarları olan omurgasız ve kısır siyasetin baş aktörleri.

Slogan politikacılarının yerine koltuktan güç alan değil koltuğa güç veren siyasetçileri görmek istiyor, Kıbrıs Türk’ü.

Bu sefer iş başka.

Tepkiden, boş muhalefetten, sığ yorumlardan daha başka bir şey var, bu sefer.

Ve bu sefer, Kıbrıs Türk’ünün sabrı kalmadı omurgasız ve kısır siyasetin mimarı olan üret(e)meyen politikacılar karşısında.

1900’lü yılların başından beri sürdürülen bir var olma kavgasının mirasının nasıl kül edilip el birliği ile bitirildiğini yaşamaktan usandı artık, Kıbrıs Türk’ü.

Vatan ya da memleket bilmek için, sancılı toprak parçası üzerinde tutunmak için dün olduğu gibi bugünde direnen bir toplumun, inancının ve güveninin kaybolması, geleceğe dair umudunu kaybetmesinin ne demek olduğunu, hiç düşündünüz mü?

Kıbrıs Türk’ünün, vatan veya memleket dediği toprak parçasına karşı aidiyet duygusunun ortadan kalkmasının ne demek olduğunu hiç düşündünüz mü?

Devletine karşı güvensizlik duyan bir toplumun geleceğinin ne olacağını hiç düşündünüz mü?

Ve düşündünüz mü hiç, bu sefer Kıbrıs Türk’ünün tepki dilinin derinliğini ve farklı bir şey söylediğinin ne olduğunu?

Kıbrıs Türk’ü hoşgörülüdür, tepkisi dilindedir, muhaliflik karakterinde vardır, sivil itaatsizlik toplumun ruhuna uymaz ve benzer bahaneler ile kendinizi ne kandırın ne de avutun, ey Meclisin değişmeyen yüzleri.

Değişim istiyor Kıbrıs Türk’ü.

Temiz siyaset talep ediyor Kıbrıs Türk’ü.

Ve temiz siyasetin denetleyici ve belirleyici gücünün de temiz toplum olduğunu daha iyi anlıyor bugün Kıbrıs Türk’ü.

Temiz eller operasyonunun artık zamanının geldiği, siyasi kulislerde, sokakta, TV programları ile gazetelerin köşelerinde kısaca her yerde yıllardır konuşulmakta, tartışılmakta.

50 sandalyeli KKTC Meclisi hariç.

Peki neden?

Samimiyetsiz, dürüst olmayan, kişisel çıkarların hep önde olduğu, çarpık ilişkilerin yönettiği ve politikacılar ile seçmen sıfatını taşıyan kişiler arasında oynanan bir oyun, sürekli sahnede.

Ve ne yazık ki yıllardır da kapalı gişe oynuyor.

Tüm roller karışmış, iç içe geçmiş.

Kim doğru olanı savunuyor, kim yanlış söylüyor, kimsenin de umurunda değil, açıkçası.

Sadece kendimizi kandırıyoruz.

Toplumsal zihniyete temiz düşünce hakim olmadıkça da temiz eller operasyonu ve temiz siyaset tartışmaları gazete sayfalarında, meyhane masalarında ve kahvehane sohbetlerinde kalmaya mahkum olacak.

Ve bizler toplumsal mastürbasyondan öteye bir arpa boyu yol almamaya devam edeceğiz.

Politikacı, yanlış işlerin peşinde utanmadan arlanmadan koşmaya devam edecek.

Nasıl olsa 3 gün sonra unutulur, toplum vicdanında yara açmaz ve sandıkta da hesabı sorulmaz diye, doğru bildiği yanlış yolda yürüyecek.

Kimimiz aklamaya, haklı çıkarmaya çalışmak için klavye üzerinden nutuk atacağız, kimimiz ise politikacıların yaptıklarından yola çıkarak “işgal, statüko, hemen barış” ve benzeri sloganlar üzerinden yüksek perdeden konuşacak, aynaya bakmaktan kaçarak.

Çünkü zordur insanın kendi gözlerinin içine bakması.

Eleştirdiğin, yerden yere vurduğun ve yıllardır devam eden her çarpık ilişkinin, hesabı sorulmayan her yanlışın, mimarının sen olduğunu söyler çünkü aynada yansıyan gözler.

Ve artık yanlışın doğru, doğrunun yanlış olduğu karşılıklı çıkar ilişkilerinin modasının geçmek zorunda olduğunu anlatmalı, Kıbrıs Türk’ü önce aynadaki gözlere, sonra da kapısını oy dilenmek için çalana.

Ve unutmamalı ki Kıbrıs Türk’ü, temiz siyasetin temeli temiz toplum ile kurulduğunu.

Ve temiz toplumun denetlediği temiz siyaset de temiz eller operasyonu ile değişimi sağlayarak vatan veya memleket dediğimiz topraklarını kaderini değiştirerek toplumu omurgasız siyaset ve temsilcilerinin ipoteğinden kurtarmanın tek yol olduğunu.

Başka da bir seçeneğimiz olmadığı da ortada.

Ya temiz toplum ve temiz siyaset ile vatan ya da memleketi yeniden inşa edeceğiz ya da yok olup gideceğiz.

Editör: TE Bilisim