21 Aralık 1963 tarihinde Akritas planını hayata geçirmeyi amaçlayan Rumların Türklere karşı başlattığı ve tarihe Kanlı Noel adıyla geçen saldırılarda adanın her tarafında çok sayıda şehit verilirken, 24 Aralık gecesi Kumsal Mahallesi, eski adı İrfan Bey Sokak olan Mürüvvet İlhan Sokak’taki ‘2’ numaralı evde yaşananlar belki de en acımasız saldırı olarak akıllara kazındı.

2 Numaralı evde, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı doktoru Binbaşı Dr. Nihat İlhan, eşi Mürüvvet İlhan ve çocukları Murat, Kutsi ve Hakan ikamet ediyordu. Ailenin kiracı olarak ikamet ettiği evin sahipleri ise Hasan Yusuf Gudum ile Feride Hasan Gudum’du.

23 Aralık 1963 tarihinin akşamı, Dr. Nihat İlhan alayında görevdeyken, evde Mürüvvet İlhan ile üç oğlu, ev sahipleri Hasan Yusuf Gudum ile Feride Hasan Gudum’un yanısıra mahalle sakinlerinden Ayşe Cankan, kızı Işıl Cankan ile Ayşe Cankan’ın kız kardeşi Növber İbrahimoğlu olmak üzere dokuz kişi bulunuyordu.

O akşam bu evde bulunanlar korkunç bir saldırıya uğradı ve bu saldırı sonucunda iki kadın ve üç çocuk şehit oldu. Saldırıdan sonra eve ilk giren Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) mensuplarından Memduh Erdal’ın çektiği, küvetin içindeki anne ve çocuklarının cansız bedenlerinin yer aldığı fotoğraf ise katliamın dünyada yankı bulmasında etkili oldu.

Tarihe Kumsal Katliamı olarak geçen olayın canlı tanıkları Ayşe Cankan, Işıl Cankan Altuncuoğlu ve saldırı sonrası eve ilk giren kişi olan Memduh Erdal, olayı katliamdan tam 57 yıl sonra, Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

5 ŞEHİT, 4 GAZİ…

Akşam saat 7 sularında, bir Yunan subayının komutasındaki EOKA’cılar, Kumsal Bölgesi’ne saldırdı. O esnada Dr. Nihat İlhan’ın evindeki kadınlar, çocukları uykuya yatırmadan önce yiyecek birşeyler hazırlıyordu.  Hasan Yusuf Gudum ise dışarıda gözcülük yapıyordu. Önce Kanlıdere’nin batısından duyulan silah sesleri yaklaştı, ardından da Hasan Yusuf Gudum’un ‘Basıldık’ diye bağırarak içeriye girmesiyle, evdekiler en korunaklı oda olarak gördükleri banyoya koşarak saklandı. Ancak ev kurşun yağmuru altındaydı.

Kapıyı kırarak içeriye giren silahlı Rumlar, evin içinde de yaylım ateşine devam etti. Boş odaların ardından, önce banyonun kapısına, ardından da araladıkları kapıdan içeriye kurşun yağdırdılar.  Mürüvvet Hanım ile çocukları 6 aylık Hakan, 4 yaşındaki Kutsi ve 6 yaşındaki Murat küvetin içinde can verdi. Banyonun hemen yanındaki tuvalet odasına saklanan Feride Hasan Gudum da başına isabet eden kurşunla hayatını kaybetti.     

Banyo kapısını eli ile kapalı tutmaya çalışan Növber İbrahimoğlu, elinden kötü bir yara aldı ve kapının önüne yığıldı. İlerleyen günlerde doktorlar elini bileğinden kesmek zorunda kalacaklardı. 

Devam eden kurşun yağmurunda, 2 yaşındaki Işıl'ın dizini parçalanırken, annesi Ayşe Cankan tam 6 yerinden yaralandı.  İki bacağına isabet eden kurşunlar nedeniyle yürüyemeyecek durumdaydı. Saldırıdan Hasan Yusuf Gudum da yaralı olarak kurtuldu.

AYŞE CANKAN: “’BİRİ GELMEZSE NE OLACAĞIZ, ÇOK KAN KAYBETTİK’ DİYE DÜŞÜNDÜM”

Olaydan 2 yaşındaki kızı Işıl ve kız kardeşi Növber Hanım ile birlikte yaralı olarak kurtulan Ayşe Cankan, o günlerde mücahit olan eşi görevde olduğundan ve küçük kızıyla evde yalnız kalmak istemediğinden gecelerini komşuları ile geçiriyordu.

1963 yılında 24 yaşında olan Ayşe Cankan, küçük kızı ve kızkardeşi ile birlikte, 24 Aralık gecesi Mürüvvet hanımlara gitti. Mürüvvet Hanım’ın Binbaşı İlhan da görevdeydi.

Ayşe Hanım, mağduru olduğu Kumsal Katliamını şu sözlerle anlattı:

“24 Aralık’ta akşamüzeri Mürüvvet hanımların evinde toplandık. Hep birlikte bir şeyler hazırlayıp yedik. Ev sahibi Hasan dayı dışarıdaydı. ‘Basıldık’ diyerek eve girdi. Atış seslerini duyuyorduk. İlk olarak kayınımın evine girdiler ama birini bulamadılar. Kırıp döküp çıktılar.

Hasan dayı ‘basıldık’ diyerek eve girince ne yapacağımızı şaşırdık. Banyoya koştuk. Ben lavabonun yanında yere düştüm. Işıl 2 yaşındaydı, kucağımdaydı. Ablam kapıyı örtmek istedi, kurşun eline geldi. Elini kestiler olaydan sonra. Hasan dayı dirseğinden yaralandı ama hanımı Feride orada ömür bıraktı. Kurşunlardan 3-4 yerimden sıyrık alarak yaralandım. Ayağım ise parçalandı, Işıl’ın da diz kemiğine denk geldi kurşun...

“MÜRÜVVET HANIM VE 3 ÇOCUĞU BANYODA UYUR GİBİYDİ”

Mürüvvet Hanım üç çocuğunu da alıp banyonun içine girdi. Orada öldüler… Bütün geceyi banyoda birlikte geçirdik, uyur gibiydiler. O gece gelen olmadı, orada ne kadar kaldık bilmiyorum. ‘Biri gelmezse ne olacağız, çok kan kaybettik’ diye düşündüm.

Akşamüzeri 7-8 gibiydi. Işıl ağlıyordu, ben ise ayağım parçalandığından kımıldayamıyordum. Kapının arkasında bornoz vardı. Bornozu çekip aldım çocuğun altına koydum. Çocuk acıktı, susadı. Lavabodan su içirdim çocuğa… Ne saat geldiler de bizi kaldırdılar bizi hiç farkında değilim.”

Ayşe Hanım, yaralı olan Hasan Dayı ile Növber Hanımın yürüyebildikleri için sabah saatlerinde evden ayrıldığını anlatarak, sözlerini şöyle sürdürüyor:  “Kardeşim Növber yolda gördüklerine ve yardım almak için gittiği hastanedeki kişilere yaralı kardeşi olduğunu ve kurtarılmayı beklediğini söylemiş.”

ÜZERİNDEKİ GECELİKLE ANKARA’YA GİTTİ; 4 YIL SONRA ÜLKESİNE DÖNDÜ

Yarı baygın halde olan Ayşe Hanım, yardımın ne zaman geldiğini ya da kimin geldiğini hatırlamadığını söylüyor. Bir hastaneye götürüldüklerini ve ilk müdahalelerinin yapıldığını anımsayan Ayşe Hanım, yaralıları taşıyan bir uçakla Ankara’ya götürüldüklerini ve Ankara’ya vardıklarında kendine geldiğini anlatıyor.

Üzerinde bir gecelikle Ankara’ya tedaviye gönderilen Ayşe Hanım, dizi parçalanan kızının tedavisi nedeniyle neredeyse 4 yıl sonra evine dönebildi.

Kendileriyle birlikte Kıbrıs’tan birçok yaralının tedavi edildiği Ankara’daki hastanenin ziyaretçi akınına uğradığını da belirten Ayşe Hanım, “O kadar çok insan geldi ki, koridorlar insanlarla dolardı” diyor.

“IŞIL’IN BACAĞI KISA KALACAK DİYE ÜZÜLÜRDÜM…”

Ankara’daki tedaviye rağmen Işıl’ın yarasının iyileşmemesi, kardeşinin de telkiniyle Ayşe Hanım’ın Londra’ya gitmesine neden oldu.

Kızıyla birlikte, trenle Ankara’dan Londra’ya giden Ayşe Hanım, “Dört yıla yakın Londra’da kaldık. 24 Aralık 1963 olayından sonra, 4 yıla yakın eşimi de görmedim. Işıl’ın bacağı kısa kalacak diye çok üzülürdüm. Ama çok şükür, hayattayız” ifadelerini kullanıyor.

TÖREN GÜNLERİ MAHALLEDEN KAÇIYOR…

Cankan Ailesi bugünlerde Lefkoşa’nın Kumsal Mahallesi’nde bugün Barbarlık Müzesiolan, katliamın yaşandığı eve yakın bir yerde hayatlarına devam ediyor.

Her yıl Kumsal Şehitleri’ni anmak üzere Barbarlık Müzesi’nde gerçekleşen tören esnasında mahalleden kaçtığını belirten Ayşe Hanım, birkaç kez olayı anlatmak üzere Müze’ye çağrıldığını ve eve girmek zorunda kaldığını ancak mecbur kalmadıkça içeriye girmek istemediğini söylüyor.

“TÜRKLER YAPTI” İDDİALARINA TEPKİ…

Kumsal katliamını Türklerin gerçekleştirdiği yönünde çıkan söylentilere de değinen Ayşe Hanım, “O gece çok sayıda Kıbrıslı Türk’ü de esir aldılar. Esirleri de mi Türkler topladı? O gün başka ölenler de oldu. Bu söylentiler bizi üzüyor” sözleri ile bu iddiaya tepki gösteriyor.

IŞIL CANKAN ALTUNCUOĞLU: “ORADA TÜM HAYATIM DEĞİŞTİ”

24 Aralık 1963’te 2 yaşında olduğu için yaşananları hatırlamayan Işıl Cankan Altuncuoğlu da “Birkaç defa bu eve girmek zorunda kaldım ama girmeyi pek tercih etmiyorum. Evde yaşananları hatırlamasam da orada tüm hayatım değişti” ifadelerini kullanıyor.

Kumsal Katliamında bacağına isabet kurşun nedeniyle ömrünü bir bacağı kısa olarak sürdüren Işıl Hanım, o gecenin kendisinde bıraktığı fiziksel ve duygusal izleri tüm içtenliği ile paylaşıyor:

“ÇOCUKLUĞUM OYUN OYNAYARAK DEĞİL, HEP HASTANELERDE GEÇTİ”

“Sürekli bir sağlık sorunum oldu. Çocuklar koşmayı, oynamayı, bir bisiklete binmeyi, parkta sallanmayı ister. Benim çocukluğum hep hastanede geçti. Ameliyatlar, kapanmayan yara, ağrılar, koltuk değnekleri gibi bir çocuğun hayatında olmaması gereken şeylerle… Çok şükür yaşıyoruz ama nerede sağlıklı bir çocukluk ve sağlıklı bir ömür, nerede hep bir sağlık sorunu ile hayatı geçirmek…

Çok şükür hayattayız, ailemizle birlikteyiz. Yaşadığımıza mutluyuz ama yüzde yüz bir mutluluk mu? Keşke bu acılar olmasaydı, olayı hatırlamıyorum ama o hissi, o duyguyu yaşadım. İzlerini taşıyorum. Sürekli konuyla ilgili sohbet etmek isteyenler oluyor. Öğrenciler geliyor, ödevleri için anlatmamızı istiyor. Her seferinde hayatımdan bir şeyler kopup gidiyor sanki…”

Olaydan sonra, kendilerine ilk müdahalenin yerde bacağını kesmeyi düşündüklerini aktaran Işıl Hanım, sonrasında bundan vazgeçip kendilerini Ankara’ya göndermeye karar verdiklerini anlatıyor.

“Hep hastalıklı, bağımlı, yeterli hareket edemeyen bir birey olarak yaşadım” diyen Işıl Hanım, yürüdüğü zeminin düz olması gerektiğini aksi takdirde düşme riski olduğunu, bu nedenle daha önce düşüp kolunu kırdığını ifade ediyor.

FOTOĞRAFLAR, YARALILARIN SARGI BEZLERİNİN İÇİNE YERLEŞTİRİLDİ

Mürüvvet Hanım ile çocuklarının küvetin içerisindeki cansız bedenlerini gösteren, Kumsal Katliamının akıllara kazınan fotoğrafının Ankara’ya ulaştırılışının hikâyesini duyduğu şekliyle anlatan Işıl Hanım, fotoğrafların kendilerini Ankara’ya taşıyan uçakta olduğunu belirtiyor. TMT Komutanı, gazi Yılmaz Bora’nın da yaralı olduğunu ve kendileri ile aynı uçakta Ankara’ya gittiğini belirten Işıl Hanım, “O da göğsünden yaralanmış, göğsü sarılıymış. Fotoğrafları göğüs sargısının içine koymuş. Bizim Ankara’ya gittiğimiz uçakla o da uçmuş ve fotoğrafları ulaştırmış. Kurşunlar bile emare olarak gitmiş” diyor.

Öte yandan, TMT Lefkoşa Sancağı Kovanbeyi merhum Nevzat Uzunoğlu, 13 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşmede, Işıl Hanım’ın fotoğrafların Ankara’ya ulaştırılışı ile ilgili anlattıklarının doğruluğunu şu sözlerle gösteriyor:

“28 Aralık 1963 tarihinde Kızılay aracılığıyla 3 Rum, 3 İngiliz, 3 Türk subayın gözetiminde Lefkoşa’dan Ankara’ya gönderilecek yaralılardan Yılmaz Bora, Vural Cevdet ve İbrahim Davulcunun sargı bezlerinin arasına gizli belgeler özenle yerleştirilir…”

MEMDUH ERDAL; OLAYI FOTOĞRAFLAYAN İSİM…

TMT Mensubu Memduh Erdal ise katliamın ardından eve ilk giden ve akıllara kazınan küvet fotoğrafını çeken isim olarak karşımıza çıkıyor.

Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş’ın da bulunduğu bir toplantıya çağrıldığını ve burada kendisini Kumsal’da bir hadise olduğunu söyleyerek görevlendirdiklerini anlatan Memduh Erdal, kendinin de Kumsal’da yaşadığını ve bölgeyi bildiğini ekliyor.

Memduh Erdal, yanına iki silahlı adam ve bir de fotoğrafçı verdiklerini ancak silahlı adamların güvenlik endişesiyle yolda kendilerinden ayrıldığını anlatıyor.

“İLK GÖRDÜĞÜM KORİDORDAKİ PATİKLER OLDU… ‘KURŞUNDAN ERİDİM’ DİYEN BİR KADIN SESİ DUYDUM ”

Fotoğrafçı ile yalnız kalan Memduh Erdal, Kumsal Mahallesi’ndeki 2 numaralı eve vardıklarında karşılaştığı manzarayı ve yaşananları şöyle aktarıyor:

“Kapılar kapalıydı, vurduk açıldı. İlk gördüğüm koridordaki patikler oldu. Çocukların patikleri düşmüş… Banyoya doğru gittim, kapıyı ittim. ‘Kurşundan eridim’ diyen bir kadın sesi duydum. Korkmamasını, Türk olduğumu, yardıma geldiğimi söyledim. Banyoya girdik, fotoğrafçı manzarayı görünce kamerayı bırakarak kaçtı. Fotoğrafları çektim, yerdeki mermileri topladım.

Banyonun içindeki çocuklar mavi yollu pijama giyiyordu. Kadın en altlarında palto ile yatıyordu. Çocukları kucağındaydı. Çocukların gözleri açıktı, tavana bakıyordu. Kanlar banyodan yere akmıştı. Kanların içinde mermiler ve kovanlar... Aldım onları bir bir koydum cebime.

Mavi gözlü kız ayağından vurulmuştu. Lavabonun altında yatıyordu, ağlıyordu. Diğer tuvaleti açtım, siyah saçlı kadın da kanlar içinde yerdeydi. Vurularak hayatını kaybetmişti. Bunları hep fotoğrafladım.

"FOTOĞRAFLARI VE MERMİLERİ DR.KÜÇÜK İLE DENKTAŞ'A VERDİM"

Evden çıktım, karşı yola geçtim. Erdoğan Rıfat merdiven ayağının altında bıçak elinde, ölü… Onu da fotoğrafladım. Koşarak Dr. Küçük’ün sarayına gittim.

Sancaktar Şemiler, TMT Başkanı Kemal Coygun , Mehmet Can, Dr.Küçük ve Rauf Denktaş ben göreve giderken ve görevi tamamladıktan sonra toplantının yapıldığı yerde beni bekliyorlardı. Görevimi tamamlayıp, olayı arkadaşlara anlattım, resimleri ve mermileri teslim ettim. Ayrıca BM İrtibat Subayı Mecer Mercy olayı öğrenmek için bizzat Dr.Küçük’ün ikametgahına geldi. Kovanları alabilir miyim, dedi. Dr. Küçük ve Denktaş Bey’de oradaydı, ben de Dr. Küçük ve Denktaş Bey’e sor, onlar ne yapacağını bilir dedim.”

BİNBAŞI NİHAT İLHAN, ACI HABERİ ÇOBAN HÜSEYİN’DEN ALDI

Binbaşı Dr. Nihat İlhan ise olaydan 53 sene sonra, 23 Kasım 2016’da 92 yaşındayken vefat etti.

Binbaşı İlhan, 25 Haziran 2007 günü Ankara’da yapılan görüşmede ailesinin ölüm haberini nasıl aldığını aktarıyor. Kendisine acı haberi Çoban Hüseyin’in getirdiğini söyleyen Nihat İlhan’ın anlattığına göre, Çoban Hüseyin’e çocukların sütünü, ekmeğini götürüp götürmediğini soruyor ve ‘Hayır götürmüyorum. Çocuklarınız artık ne ekmek yiyor, ne peynir yiyor. Onlar Allah’ına kavuştu’ yanıtını alıyor.

Öte yandan, Binbaşı Nihat İlhan ise Kumsal Katliamından sonra bir kez resmi davetli olarak, bir kez de ikinci eşi ve ikinci eşinden olan çocukları ile Kıbrıs’a geldi. İkinci gelişinde Növber İbrahimoğlu’nun evini ziyaret eden İlhan, burada Ayşe Cankan ve Işıl Cankan Altuncuoğlu ile buluşarak sohbet etti.

BARBARLIK MÜZESİ

Kumsal Mahallesi, Mürrüvet İlhan Sokak’taki 2 numaralı ev ise bugün Barbarlık Müzesi olarak hizmet veriyor.

1 Ocak 1966 tarihinde Barbarlık Müzesi olarak ziyarete açılan evde, 1963 – 1964 yıllarındaki olaylarla ilgili olarak yabancı basında yayınlanan yazılar, Kumsal Katliamının yaşandığı gün evde bulunanların fotoğrafları ve kişisel eşyaları sergileniyor.

Haber: Filiz Seyis       Fotoğraf:  Hüseyin Sayıl- Filiz Seyis

Editör: TE Bilisim