Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY) Şubat ayında yapılacak liderlik seçimleri ertesinde, Birleşmiş Milletler’in kapsamlı çözüm müzakereleri sürecini canlandırma yönünde yeni bir insiyatif başlatacağının bilindiği bir dönemde Rum yönetiminin askeri işbirliği anlaşmaları imzalama çabası içine girmesinin, çözüme inanmadığının ve bu yönde herhangi bir irade ortaya koymaya niyeti olmadığının açık bir işareti olduğunu vurguladı.

“Rum tarafının bu sorumsuz tutumu, önümüzdeki dönemde de zaman kazanma ve ayak sürüme politikalarını sürdüreceği yönündeki endişelerimizi perçinlemektedir” diyen Özgürgün, Rum basınında yer alan GKRY ile Lübnan arasında savunma ve askeri işbirliği anlaşması imzalandığı yönündeki haberlerin endişe verici olduğunu kaydetti.

Özgürgün, yazılı açıklamasında, “Ada’da 2008 yılında başlayan kapsamlı müzakereler devam ederken bazı ülkelerle benzer nitelikte anlaşmalar yaptığı bilinen Rum tarafının askeri ve savunma alanlarındaki girişimlerini sürdürmeye devam etmesi, yalnızca kapsamlı bir çözüme ulaşmaya niyeti olmadığının değil, bölgede istikrar ve güven ortamını tehdit eden tansiyon artırıcı adımlar atmaya devam edeceğinin de endişe verici bir göstergesidir” dedi.

Son günlerde Rum basınında, Rum lider Dimitris Hristofyas’ın 10-12 Ocak tarihlerinde Lübnan’a gerçekleştirdiği ziyaret esnasında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Lübnan arasında “Savunma ve Askeri İşbirliği” anlaşması imzalandığı ve söz konusu anlaşmanın ortak tatbikatlar ve eğitim programları icra edilmesi yanında savunma ve güvenlik konularında tecrübe ve teknolojik bilgilerin paylaşılmasını  da öngördüğü yönünde haberler yer aldığını hatırlatan Özgürgün, Birleşmiş Milletler çatısı altında süregelen müzakerelerde  ortaya çıkan tüm kapsamlı çözüm önerilerinde ve  en son olarak da Annan Planı’nda, Ada’nın askersizleştirilmesi ve  garantörler dışında Kıbrıs’ta herhangi bir askeri güç bulundurulmamasının  öngörüldüğüne dikkat çekti.

“ASKERİ NİTELİKLİ ANLAŞMALARIN KAPSAM DIŞINDA TUTULMASI…”

Özgürgün, “Bunun yanında, gerek Annan Planı’nda gerekse devam eden müzakere sürecinde tarafların çözüm öncesinde yaptığı uluslararası anlaşmaları karşılıklı olarak tanımalarının öngörüldüğü, ancak, askeri nitelikli anlaşmaların bu kapsam dışında tutulması ve geçerliliğinin kalmaması hususunda mutabakata varıldığı da bilinen bir gerçektir” ifadelerini kullandı.

Kıbrıslı Türklerin uluslararası camia tarafından da teslim edilen meşru haklarını hiçe sayarak, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynakları bağlamında giriştiği tek yanlı eylemler ile birlikte ele alındığında, Rum tarafının Lübnan’la askeri işbirliği girişiminin,  bölgede uzlaşma ve hakça paylaşım yerine kriz ve gerginliği teşvik eden bir tutum izlemeye devam edeceği izlenimini verdiğini belirten Özgürgün açıklamasında şunları kaydetti:

“KIBRIS ADINA HAREKET ETME, DOĞAL KAYNAKLARINI SAHİPLENME YETKİSİ YOK”

“Rum tarafının tarihi gerçekler hilafına tüm Kıbrıs adına hareket etme, karar verme veya doğal kaynaklarını sahiplenme hak ve yetkisi yoktur.  1960 Ortaklık Cumhuriyeti’nin 1963 yılında silah zoruyla Rum tarafınca gasp edilmesinin ardından ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ adı altında yaşatılan entite sadece ve sadece Kıbrıs Rum halkını temsil eden Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’dir. Rum yetkililerinin ‘Kıbrıs Cumhuriyeti temsilcileri’ sıfatıyla imza atmış oldukları anlaşmalar Kıbrıs Türkü’nü temsil etmedikleri cihetle geçersizdir ve Kıbrıs Türk halkını ve Kıbrıs Türk halkının gerçek temsilcisi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini bağlamamaktadır. Kıbrıs Türk tarafı siyasi bir çözümün yokluğunda Ada üzerindeki eşit hak ve çıkarlarını karlılıkla korumaya devam edecektir.”

RUM TARAFINA ÇAĞRI…

Bakan Özgürgün, Rum tarafına, uzlaşmaz ve tahrikkar hareketlerden vazgeçme çağrısı da yaptığı açıklamasında, Kıbrıs Türk tarafının, müzakerelere iyi niyetle katılmaya ve adada kalıcı ve adil bir çözüm bulunabilmesi için katkı koyan taraf olmaya devam etmekte kararlı olduğunu vurguladı. Özgürgün şunları ifade etti:

“Rum tarafının, Ada’nın tarihi ve siyasi gerçekleri ışığında hareket ederek, süregelen uzlaşmaz, tahrikkar ve bölgedeki tansiyonu artırmaya yönelik hareketlerinden vazgeçmesi ve enerjisini Birleşmiş Milletler’in girişimleriyle yeniden canlandırılması beklenen müzakere sürecinin makul bir süre içinde kapsamlı bir çözüm anlaşmasıyla  sonuçlandırılması yönünde harcaması, benimsenecek en doğru hareket tarzı olacaktır.

Kıbrıs Türk tarafı olarak müzakerelere iyi niyetle katılmaya ve adada kalıcı ve adil bir çözüm bulunabilmesi için katkı koyan taraf olmaya devam etmekte kararlıyız. Önümüzdeki dönemde Ada’da bir çözüme ulaşılması, Rum liderliğinin Kıbrıs Türk tarafının ortaya koymakta olduğu samimi ve yapıcı çabalara karşılık verip vermeyeceğine bağlı olacaktır.”

Özgürgün, uluslararası toplumun, Kıbrıs’ta kapsamlı ve adil bir çözüme varılması yönündeki desteğini kanıtlamak istiyorsa, Rum tarafının Ada’da ve bölgede sorun üreten, çözümün ve işbirliğinin parçası olmaktan kaçınan politika ve girişimlerine prim vermeyerek, Rum liderliğini siyasi bir çözüm için sonuç alıcı müzakere sürecine samimiyetle katkı koymaya teşvik etmesi gerektiğinin altını da çizdi.

Editör: TE Bilisim