Özyiğit, “2019-2020 Eğitim yılında salgın nedeniyle yaşanan aksamaların sorumlusu olarak hükümeti ve Eğitim Bakanlığını göstermek haksızlıktır, ancak yeni eğitim yılının hazırlıkları için yeterli zaman olmasına rağmen, çalışmaların zamanında yapılmaması nedeniyle yaşanacak kayıpların tek sorumlusu yöneticiler olacaktır” ifadelerini kullandı. 
TDP Basın Bürosundan yapılan açıklamaya göre Genel Başkanı Cemal Özyiğit, pandemi süreci, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın yaptığı-yapmadığı çalışmalar ve yeni eğitim yılına yönelik değerlendirmelerde bulundu. 
“PANDEMİNİN EĞİTİM ALANINDA ETKİLERİ UZUN SÜRE DEVAM EDECEK”
Mart ayının ortasından itibaren tüm yaşamsal alanlarda olduğu gibi eğitimin tüm kademelerinde olağanüstü koşullar ile karşılaşıldığını belirten Özyiğit, özellikle eğitimin kendine has koşulları ve planlamasından dolayı bu etkilerin katlanarak kendini hissettirdiğine, hissettirmeye de devam edeceğine vurgu yaptı.
Özyiğit, pandemi koşulları sona erse dahi, eğitim alanlarındaki etkilerinin uzun süre devam edeceği, örgün eğitim içindeki çocukların, özellikle de 14-15 yaş üstü birçok gencin eğitim planlamasının değiştiğini kaydetti. 
Özyiğit, “Hükümet her alanda olduğu gibi, eğitim alanında da olası her senaryoya karşı gerekli hazırlıkları ve planlamaları yapmakta yetersiz ve ciddiyetsiz davranmış, kaosu bugünlere kadar taşımış, bugün bile halen okulların nasıl ve hangi şartlarda açılacağını net olarak belirleyememiştir” iddiasında bulundu. 
“SALGIN İNSANLIĞA ÖZELLİKLE SAĞLIK VE EĞİTİM ALANLARINA ÖNCELİKLİ YATIRIM YAPMA MESAJI VERDİ”
Salgının tüm insanlığa özellikle sağlık ve eğitim alanlarına öncelikli yatırım yapma ve eksikleri giderme mesajı verdiğini belirten Özyiğit, “Fakat UBP-HP Hükümeti bu mesajı almak bir yana, en basit geçici sorunların çözümünü bile planlayamamıştır. Geleneksel yüz yüze eğitimin olası alternatiflerinin nasıl ve ne şekilde uygulanabileceği konusunda hazırlıklar yetersiz kalmış, bu konuda mevzuat çalışmasına da girişilmemiştir” dedi. 
Bu süreçlerin eğitimde kalıcı dönüşümleri gerçekleştirmek için fırsatlar da yarattığına işaret eden Özyiğit, “Teknolojik entegrasyon, eğitim modelleme, kadro ve altyapı konularında yeni yaklaşımlar için eğitimin tüm paydaşlarına ilham ve cesaret verdiğini gözlemlediğimiz bu kriz, maalesef sadece izlenmiştir.” ifadelerini kullandı. 
“KAPSAMLI VE PLANLI HAZIRLIK YAPILMAMIŞTIR”
TDP Genel Başkanı Cemal Özyiğit, Milli Eğitim ve Kültür Bakanı tarafından basın toplantısında ortaya konan yaklaşımın, okulların yeniden açılma sürecinin bile kapsamlı ve planlı hazırlıktan uzak yürütüldüğünün ispatı olduğunu savundu. 
“Bakanlık ve hükümetin süreci doğru yönetememesi nedeniyle zaten hazır olmayan yüz yüze eğitim modelinin 2 hafta ertelenmek zorunda kaldığını” savunan Özyiğit, “Ertelenme sebebi tutarsızdır. Vaka sayılarının bu dönemde tekrar artacağını herkesin bildiği bir ortamda, sanki bir sürprizle karşılaşmış gibi bir tavır ortaya konulması anlaşılır değildir. Belli ki Sağlık Bakanı ile Eğitim Bakanı ya süreci yeterince ciddiye almamış, ya da bu dönemi çok ciddi iletişimsizlik içinde geçirmişlerdir” ifadelerine yer verdi. 
Eğitim Bakanlığının hazırlıklarını olası senaryolara göre değil, kendi umduğu senaryoya göre hazırladığını iddia eden Özyiğit, eğitimin yeniden başlaması için hazırlanan kılavuzda çoğunlukla yerinde tespitler yapıldığını ancak bunun gereksinimlerini yerine getirecek irade ve planlamanın ortaya konmadığını savundu.  Özyiğit, şu ifadeleri kullandı: 
“2019-2020 Eğitim yılında yaşanılan eğitim kayıpları çocuklarımız için sıkıntılar yaratmıştır. Bu özellikle ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğrenim arasında kademe geçişlerindeki çocuklarımıza sadece imkansızlık olarak değil, ayrıca belirsizlik ve motivasyonsuzluk olarak yansımıştır. Özellikle belli yaş grupları için bir yılın daha eğitim kayıpları ile geçmesi lüksümüz yoktur. 
Geçtiğimiz eğitim yılında salgından dolayı yaşanan aksamaların sorumlusu olarak hükümeti ve eğitim bakanlığını göstermek haksızlıktır, ancak yeni eğitim yılının hazırlıkları için yeterli zaman olmasına rağmen bu yıl da kayıp yaşanırsa bunun tek sorumlusu Bakanlık olacaktır.
Alınan seyreltilmiş eğitim kararı mevcut koşullar nedeniyle olumlu olmakla birlikte gerekli koşulların oluşturulması konusunda hem irade, hem organizasyon yetersizdir.  Yayınlanan kılavuzun koşullarının oluşturulması için belirli bir planlama, hiyerarşi ve altyapı oluşturmalıdır. Bu konuda zaten halihazırda çok geç kalınmıştır.”
“GÖREV DE, SORUMLULUK DA, İNİSİYATİF DE KARŞILIKLI OLARAK PLANLI BİR ŞEKİLDE PAYLAŞILMALI”
Okul müdürlerine daha fazla inisiyatif verilmesinin genel olarak doğru bir yaklaşım olduğunu belirten Özyiğit, şöyle devam etti: 
“Bu yaklaşım zorlu koşullarda merkezi idarenin sorumluluğu üstünden atıp okul idarelerine ‘ne haliniz varsa görün’ şeklinde olmamalıdır. Görev de, sorumluluk da, inisiyatif de karşılıklı olarak planlı bir şekilde paylaşılmalı, Eğitim Bakanlığı bu organizasyonu anlaşılır bir biçimde okul idarecileri ile paylaşmalıdır. Aldığımız duyumlar birçok okul idarecisinin olağandan farklı olarak ne yapılacağının kendilerine bildirilmediği yönündedir. Bu gidişata müdahale edilmez ve herkesin rolü paylaşılmaz ise, kaosun boyutu sadece okul müdürlerimizin değil, Eğitim Bakanlığının da üzerinden gelemeyeceği bir seviyede olacaktır.”
Aileler için eğitim modülleri, bakanlığın oluşturacağı kurumsal platformda daha sık gerçekleşecek veli toplantıları gibi uygulamaların devreye sokulması gerektiğini belirten Özyiğit, şu ifadeleri kullandı: 
“YAŞA VE KADEMEYE GÖRE FARKLI MODELLER OLUŞTURULMALI”
“Yapılan açıklamalardan Bakanlığın tüm örgün eğitim kurumlarında eğitime başlanılması ve uygulanmasıyla ilgili tek bir planı uygulayacağı anlaşılmaktadır. Fakat eğitim alanında her yaşın ve her kademenin yapısı, gereksinimleri, hassasiyetleri,  pedagojik yaklaşımları farklıdır. Uygulamalar tekrardan gözden geçirilmeli ve her öğrenciye aynı yaklaşım terkedilip yaşa ve kademeye göre farklı modeller oluşturulmalıdır. Sağlık Bakanlığı ile mesai artırılıp, özellikle küçük yaşlardaki çocuklara yönelik önlemlerin onların ne sağlığını, ne de psikolojisini etkilemeyecek şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Gelinen aşamada yüz yüze eğitim başladığı andan itibaren belli standartların tüm taraflarca iyice anlaşılması ve uygulanması gerekmektedir. Bunlar çocuğun evden çıkıp eve dönene kadar tüm ortamları kapsayacak şekilde hazırlanması gerekmektedir. Özellikle taşımacılık kısmının nasıl uygulanacağına dair talimat protokolü hazırlanmalıdır. Salgına yönelik herkes farklı bir hassasiyet geliştirmiştir. Bu yüzden belirli standartların belirlenmemesi ise kaosla sonuçlanacaktır.
Özel eğitime ihtiyaç duyan öğrenciler için, gruplar halinde ancak mutlaka yine seyreltilmiş şekilde, mümkün olduğu kadar açık havada, müfredatları da pandemi farkındalığına yönelik düzenlenmesiyle birlikte bir program yapılmalıdır.”
Okullardaki yabancı öğrencilerin özellikle anadili Türkçe olmayan öğrencilerin zorluklar yaşadıklarını söyleyen Özyiğit, bu çocukların Türkçeyi öğrenmesi, hem de toplumsal yaşama adapte olmaları için bir önceki hükümet dönemi hazırladıkları programların yürürlüğe konmadığını belirtti. 
“EĞİTİMDE FIRSAT EŞİTLİĞİ İLKESİ ZARAR GÖRMEMELİ”    
Özellikle uzaktan eğitimin gereksinimleri, taşımacılık ve hijyen ihtiyaçlarının karşılanması noktasında hükümetin hassaslıkla çalışma yapması gerektiğine işaret eden Özyiğit, “Eğitimde zaten var olan fırsat eşitsizliğinin pandemi koşullarından dolayı daha da derinleşmesine izin verilmemelidir” dedi. 
“Teknik ya da maddi sorun yaşayabilecek öğrenciler tespit edilmeli, buna yönelik bir veri tabanı oluşturulmalı ve bu sorunların belirli bir sürede ve yöntemde giderilmesi üzerine bir mali program geliştirilmelidir.” diyen Özyiğit, kısa vadede de kamu okulları ile özel okullar arasındaki dengenin zarar görmemesi için önlemler alınması gerektiğini belirtti. 
“EĞİTİME YATIRIM ACİLEN ARTIRILMALI, DÖNÜŞÜM ACİLEN BAŞLAMALI”
Özyiğit şunları kaydetti: 
“Pandemi sonrası tüm dünyada belirli dönüşümler beklenmekte, bunun da başında eğitim alanı gelmektedir. Özellikle kamusal eğitime yatırım boyutu yeniden gündeme gelmeli, eğitimin bütçe içindeki oranı artırılmalıdır. Salgın koşulları her ne kadar tüm insanlık için zor koşullar yaratsa da, bu dönemler belirli dönüşümlerin gerçekleşmesi için eşi bulunmaz fırsatlar yaratmaktadır. Bu kritik dönemeçte bunun farkına varıp adım atamazsak, yakın zamanda eğitimde küresel standartların çok gerisinde kalacağız ve bunun ülkemize çok ağır ekonomik, siyasal ve sosyal bedelleri olacaktır.”
“HARMANLANMIŞ EĞİTİM HAZIRLIKLARINA DERHAL BAŞLAMALIYIZ”
Harmanlanmış eğitim yaklaşımına, ülkeye has yerel modellerle hazırlanmak gerektiğini belirten Özyiğit, “Bunun için hem eğitimcilerin tecrübelerinden faydalanılacak; hem de psikolog, sosyolog ve eğitim bilimcilerin birikimlerinin toplanacağı çalışmalar başlatılmalıdır. Diğer taraftan da teknik altyapı ve mevzuat çalışmaları başlatılıp, ilgili tüm tüzükler ve yasalar elden geçirilmelidir.” ifadelerine yer verdi. 
Özyiğit, gelinen aşamada Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’nın öğretmen örgütleri, okul idarecileri ve öğretmenlerle birlikte gerekli hazırlıkları en erken zamanda tamamlayarak, velilere de ayrıntılı bilgi vererek seyreltilmiş eğitimin planlanmış şekilde daha önce açıklandığı gibi Eylül ortasında başlatılması gerektiği kaydetti.  
 “YÜKSEKÖĞRENİM YENİDEN ORGANİZE EDİLMEZSE SONUÇLARI AĞIR OLABİLİR”
Salgınının yükseköğrenime etkilerini ve sonuçlarını da değerlendiren Özyiğit, şunları kaydetti: 
“Zincirleme olarak birçok sektörü etkileyen bir alanın bu kadar başıboş bırakılmasının faturasını şimdiden ülke olarak ödemeye başladık. Hükümetin yükseköğrenimin pazarlaması için geliştirdiği güvenli ülke konsepti çok yerinde bir adımdı fakat hükümetin kendisi bunun koşullarını yerine getirmeyerek, kendi kampanyasını baltaladı. 
Gelinen aşamada zaten salgından önce sıkışmışlık yaşanan yükseköğrenimde yeniden değerlendirme yapılmalı; kapanma süreci bir fırsata dönüştürülüp, mevcut statükonun kırılacağı,  özellikle uluslararası öğrencilerle ilgili yeni yaklaşımların geliştirilmesi gerekmektedir. 
Bu vesileyle şunu da belirtmek isterin ki; Yüksek Öğrenime Giriş ve Yerleştirme Sınavları sonucuna göre, ülkemizdeki üniversiteleri tercih eden öğrenci sayısındaki artış son derece önemli ve sevindiricidir. Zira yükseköğrenim için ülkemize gelen gençlerin aynı zamanda ülke ekonomisine de büyük katkı sağladığı bir gerçekliktir. Ancak önemli olan bu öğrencilerin gelip kayıt yaptırıp yaptırmayacaklarıdır. Çünkü güvenli ülke perspektifini ortaya atan hükümetin attığı yanlış adımlar ve kontrolsüz, denetimsiz girişlere onay vermesiyle her geçen gün bu perspektiften uzaklaşılmaktadır.
Umarım, hükümet hızla yanlıştan döner ve alacağı tedbirlerle ve doğru kararlarla bu perspektifin kısa sürede yaşama geçirilmesini sağlar. Böylece kayıt hakkı kazanan öğrenciler de güven ve huzur içinde ülkemize gelip yükseköğrenimlerini sürdürebilirler.”

Editör: TE Bilisim