Cumhurbaşkanının eski Özel Temsilcisi Doç. Dr. Kudret Özersay, Güney Kıbrıs'ta yaşanan ekonomik krizin çözüm açısından yaratabileceği fırsatları, çözümsüzlük halinde bölgesel işbirliği bağlamında beliren yeni fırsatları ve enerji kaynakları konusunda Kıbrıslı Türkleri bekleyen tehditleri ve riskleri değerlendirdiği bir yazı yayınladı. Özersay'ın değerlendirmelerine ilişkin yazı şöyle:
"Güneydeki ekonomik kriz beraberinde bir de yönetim krizi getirerek bu statükonun sürdürülemez olduğu yönünde Rum toplumunda bir algıya, çözümün gerekliliği algısına neden olur mu belirsiz. Bu türden bir gelişme kuşkusuz bu statükonun belki de çözümle birlikte değişmesi için bir talep ortaya çıkarabilir. Ancak bu toz duman içinde bunu konuşmak için erken.

Evet 1999 sonlarına doğru KKTC'de başlayan ekonomik sıkıntılar sonucunda beş banka iflas etmiş, bir grup Meclis'i basmıştı. Bu süreç Kıbrıslı Türkler arasında mevcut durumun sürdürülemez olduğu yönündeki algıyı daha da güçlendirmişti. Kuşkusuz Kıbrıs Türk siyasetindeki bu değişimin tek nedeni ekonomi ve bankalar krizi değildi. Ama ekonomik kriz önemli bir katalizördü. O tarihlerde Kıbrıslı Türkler "AB'ye girişi" bir kurtuluş olarak algılamışlardı.

Bugün mevcut ekonomik krizden Rum tarafının çıkışı bağlamında "kurtuluş" olarak görülebilecek bir unsur "AB'den" veya "Eurozone'dan" çıkış olabilir. Lizbon Antlaşmasının yürürlüğe girişi ertesinde çok zor ve karmaşık da olsa en azından teknik olarak çıkış mümkün. Bu konuda AB hukukunda var olan maddeye göre ilgili devletin çıkışı diğer devletlerin de bir tür rızasını gerektiriyor. Diğer devletlerle bir antlaşma müzakere etmek zorunda ve bahse konu antlaşma çıkış ertesinde bu devlet ile AB arasında var olacak olan ilişkiyi düzenlemeyi hedefliyor.

Güney'de ortaya çıkan bu durum Kıbrıs müzakerelerinde çoğu zaman "en kolay halledilebilir konulardan biri" olarak görülmüş olan Ekonomi Başlığını da ciddi şekilde etkileyecektir. Özellikle iki tarafın çözüm öncesinde almış oldukları borçların olası yeni ortaklığa aktarılması konusunda üzerinde uzlaşmaya varılan yakınlaşmaların gözden geçirilmesi elzemdir. Belki de 1975'ten bu yana Türkiye tarafından KKTC'ye hibe edilen paraların daha net şekilde Kıbrıs Türk tarafına getireceği bir borç olarak görülmesi gerekecektir. Aksi halde Rum tarafının mevcut borcunu Kıbrıs Türk tarafının da ortak olacağı merkezi yönetime yüklemek adil olmayacaktır. Bu konularda bugünden kesin birşey söylemek mümkün değil ancak Ekonomi Başlığının farklı bir gözle ve değişen şartlara göre yeniden ele alınması kaçınılmazdır (çözüm sonrasında sürdürülebilir bir ekonomik yapıyı gerçekten istiyorsak tabi).

Öte yandan Rum liderliği de dahil herkesin Kıbrıs adası etrafındaki zenginliklerin Kıbrıslı Türklere de ait olduğunu kabul etmesi nedeniyle bu zenginliklerin Rum tarafının bugün karşı karşıya kaldığı borcun bir nevi "ipoteği" olarak görülmesi kabul edilemez. Bu noktada özellikle Rusların devreye girmeye çalıştıkları haberleri gelmektedir. Bu kaynaklar Kıbrıslı Türklere de aittir. Eğer bu kaynaklar kullanılarak Rum ekonomisine ileriye dönük bir "güvence" sağlanacaksa Kıbrıs Türk tarafının da dahil olacağı işbirliği süreçleri şart koşulmalıdır.

Uluslararası politikada çoğu zaman bu tür krizler yeni imkanları da beraberinde getirmektedir. Güneyde bu türden bir yıkımın çok kısa sürede Rum toplumunu değiştirmesi beklenmeyebilir ama uzun vadede olumlu bazı gelişmeler görülebilir. O gün gelinceye de tarafların enerji, ticaret, ulaştırma ve turizm konusunda Doğu Akdeniz bölgesinde işbirliği yapmaları en akılcı çözümdür. Oturup kapsamlı çözümü beklemek yerine bu tür işbirliği modelleriyle çözümün getirilerini her iki toplum için de görünür kılmak mümkündür.

Kuşkusuz Güneydeki ekonomik kriz nedeniyle Kıbrıs sorunu bağlamında bugün karşı karşıya olduğumuz en önemli risk Kıbrıs Rum toplumunun ekonomik tedbirleri bir bütünen "yabancıların bize empoze etmeye çalıştığı tedbirler" olarak algılaması ve bunun Rum milliyetçiliğini körüklemesidir. Geçtiğimiz haftalarda sosyal medya ortamında yayınladığım Nazi kıyafetleri içinde resmedilen Anastasiades fotoğrafı bu açıdan bence anlamlıydı. Bugün için bu risk somut bir tehlikeye dönüşmüş değildir ve ciddi bir yükseliş yoktur. Ancak gelecek haftadan itibaren Rum toplumunun algısında ciddi değişimlerle gelen bir yabancı düşmanlığı, Avrupa-karşıtlığı ve milliyetçilik ortaya çıkabilir. Makul davranışlarıyla bilinen "Cyprus Mail" Gazetesi yazarlarının dahi "ben bundan böyle yeminli bir Avrupa karşıtıyım" demeye başlaması dikkate değerdir.

Hem Kıbrıs Türk tarafı hem de Türkiye bu gelişmeleri Avrupalılardan bile daha iyi, yakından ve dikkatli şekilde takip etmelidir.
 
Editör: TE Bilisim