Özdemir "Yeni dönemde federasyon değil iyi komşuluk ilişkilerine sahip iki ayrı egemen devletten oluşan bir yapıyı Kıbrıs’ta inşa etmekten başka çare kalmadı.' yorumunda bulundu.

GAÜ Basın Yayın Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Muharrem Özdemir, Ersin Tatar’lı yeni döneme ilişkin Kıbrıs Manşet'in sorularını yanıtladı.

Doç.Dr. Özdemir, zorlu ve gergin bir havada gerçekleşen seçimlerin ardından gergin havanın son bir haftada yerini daha sakin bir sürece bıraktığını ifade etti.

Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti ile yaşanan gergin sürecin dezavantajlarından söz eden Özdemir, Tatar'ın Cumhurbaşkanı olarak sarayda oturmayacağını yeni dönemde GKRY ile görüşmelere devam etmekle birlikte adada iki devletten oluşan bir yapıyı ve KKTC’nin yapılanmasının daha önemli olduğu vurgusunu sıklıkla yapan bir cumhurbaşkanını göreceğimizi söyledi.

'Barış elini uzatan ve 52 yıldır çözüm için masada haklarını uluslararası hukuk kurallarına bağlı kalmak için çaba gösteren Kıbrıs Türkü artık yeni yaptığı hamlelerle dünya kamuoyunda yerini alacaktır' diyen Özdemir, 'Kıbrıs Türkünün kaderinin yeni dönemde Rum-Yunan ikilisinin merhametsizliğine bırakılmayacağı kesin. Kıbrıs Türkü için yeni dönem icraatların var olacağı bir süreç olacak' dedi.

Maraş konusuna da değinen Özdemir, Maraş artık kapalı söylemiyle anılmayacak. Maraş artık görüşme masasından kalktı. Verilecek bir bölge olmaktan çıktı. Bölge KKTC egemenliğinde aktif turizm alanı olarak faaliyetlerine bölüm bölüm açılacaktır. değerlendirmesinde bulundu.

İki devletli çözüm yada KKTC’nin tanınması mümkün mü? sorusuna da yanıt veren Özdemir şöyle konuştu:

"Yeni dönemde federasyon değil iyi komşuluk ilişkilerine sahip iki ayrı egemen devletten oluşan bir yapıyı Kıbrıs’ta inşa etmekten başka çare kalmadı. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Birleşmiş Milletler beşten büyüktür” söylemi bence yerinde ve önemli bir söylem olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Artık içine sıkıştırıldığımız fanustan çıkıp okyanuslara açılmanın geldiği bir süreci yaşayacağız düşüncesindeyim."

KKTC, Tatar'ın Cumhurbaşkanlığı ile yeni bir sürece girdi. Yrd. Doç.Dr. Muharrem Özdemir yeni konjektürü Kıbrıs Manşet'e yorumladı. Özdemir, 'artık içine sıkıştırıldığımız fanustan çıkıp okyanuslara açılmanın zamanı geldi' dedi.

GAÜ Basın Yayın Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Muharrem Özdemir,  Ersin Tatar’lı yeni döneme ilişkin Kıbrıs Manşet'in sorularını yanıtladı.

KKTC’nin Yeni Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’la yeni dönemde bizleri ne bekliyor?

Zorlu ve gergin bir havada gerçekleşen seçimlerin ardından gerginlik havası son bir haftada daha sakin bir sürecin yaşandığı ve olumlu adımların atılmaya başlandığı havaya büründü. Hiç kuşkusuz ki en başta Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti ile gergin bir süreç yaşanmıştı. Bu sonlandı. Cumhurbaşkanı Sayın Tatar’ın bugüne kadar vermiş olduğu beyanatlar analiz edildiğinde kavga eden değil uzlaşıcı bir yol izleyen, halkı kutuplaştırıcı değil, kucaklayıcı bir liderlik sergileyeceği gözlemleniyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı olarak sarayda oturmayacağı, halkın içinde olmaya devam edeceği, ambargolarla ilgili de masada çözüm yolunu değil sahada çözüm yolunu deneyeceği, bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin de aktif desteğini alarak farklı ülkelere ziyaretler gerçekleştireceği görülmektedir.  Yeni dönemde GKRY ile görüşmelere kapıları kapamamakla birlikte adada iki devletten oluşan bir yapıyı ve KKTC’nin yapılanmasının daha önemli olduğu vurgusunu sıklıkla yapan bir cumhurbaşkanını göreceğiz

Türkiye ve KKTC’den  dünyada yankı yaratacak yeni hamleler bekliyor musunuz?

Gerek seçim arifesinde gerekse sonrasında yapılan açıklamalar Kıbrıs’ta eski yapının ve görüşme masalarında dirsek çürütmenin olmayacağı anlaşılıyor. Türkiye ve KKTC’yi sahada sözle değil icraatlarla göreceğiz. Kapalı Maraş’ın kapılarının sembolik olarak açılması en bariz yeni dönemin başladığını gösteren icraatlarından birisiydi. Barış elini uzatan ve 52 yıldır çözüm için masada haklarını uluslararası hukuk kurallarına bağlı aramak için çaba gösteren Kıbrıs Türkü artık yeni yaptığı hamlelerle dünya kamuoyunda yerini alacaktır. Hiç kuşkusuz ki ilk başta içte ve dışta yanlış algıyı düzeltmek için adım atılacağı aşikar. Çözüm ve uzlaşı yolunda istenilen alınmadığında uluslararası hukuk kurallarına da bağlı kalarak yeni hamleler yapılacağı düşüncesindeyim. 52 Yıldır durağanlığın ve dışlanmışlığın izlerini ruhunda barındıran Kıbrıs Türkü için  yeni dönemde  Rum-Yunan ikilisinin merhametsizliğine bırakılmayacağı kesin. Kıbrıs Türkü için yeni dönem icraatların var olacağı bir süreç olacak.

Maraş konusunda sıradaki adım ne olacak?

Maraş artık kapalı söylemiyle anılmayacak. Yeni dönemde bir 46 yıldır daha yok olmaya terk edilmiş bir Maraş görmeyeceğiz. Bence en önemli söylem hem Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından hem de Türkiye Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay tarafından geldi; Maraş KKTC egemenliği altında bulunan ve KKTC toprağı olan bir bölge söylemi sıklıkla vurgulandı. Maraş artık görüşme masasından kalktı. Verilecek bir bölge olmaktan çıktı. Uluslararası hukuk kurallarına bağlı kalınarak ve AİHM’nin iç hukuk yolu olarak tanımladığı Taşınmaz Mal Komisyonu yeni dönemde daha aktif çalıştırılarak Maraş Kıbrıs Türk Ekonomisine önemli bir katkı sağlayacak bölge olarak açılmaya yeniden inşa edilmeye devam edecektir. Öncelikle yapılacak olan hiç kuşkusuz ki Cumhurbaşkanı ile aynı düşünceye sahip bir hükümet yapısının oluşumunun ardından bakanlar kurulu kararı ile Maraş’ın askeri bölge statüsünün kaldırılmasıyla mal tazmin komisyonuna müracaatı bulunan 300’ün üzerindeki Rumların müracaatlarının Vakıflar İdaresinin de iddiaları ve ellerindeki somut belgelerle birlikte değerlendirilmesi olacaktır. Mülkiyet yapısı ile ilgili sorunun aşılmasının ardından hak sahiplerinin hukuksal olarak tescili ile birlikte bölge KKTC egemenliğinde aktif turizm alanı olarak faaliyetlerine bölüm bölüm açılacaktır.

İki devletli çözüm yada KKTC’nin tanınması mümkün mü?

52 yıldır yapmış olduğumuz görüşmelerde federasyonu sıklıkla konuştuk, görüştük. Çözüm önerileri her dönemde farklılık gösterse de Rum siyasilerin federasyondan anladıkları ile bizim anlattıklarımızın farklı olduğunu gözlemledik. Onlara göre federasyonda bize biçilen rol azınlık. Bizim beklentimiz siyasi eşitlik. Maalesef bunu yıllarca denememize rağmen kabul ettiremedik. Her dönemde de Rumların daha fazla taviz istediği fakat hiçbir şekilde azınlık haklarından öteye gitmeyen önerilerine hapsolduk. 2017 Crans-Montana bu sürecin sonu oldu. Nitekim dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da her  türlü federasyon önerilerine Rumların karşı duruşu ve görüşme masasını yıkması sonucunda “Bu bizim neslin son denemesiydi” diyerek federasyonun artık başarılamayacak bir çözüm yolu olduğunu ve Rumların adada Kıbrıs Türkü’nü yok saydığını basın açıklamasında dile getirdi. Hal böyle olunca yeni dönemde federasyon değil iyi komşuluk ilişkilerine sahip iki ayrı egemen devletten oluşan bir yapıyı Kıbrıs’ta inşa etmekten başka çare kalmadı. İki ayrı devletten veya KKTC’nin tanınmasından bahsedildiğinde ise önümüzde duran BM kararları KKTC’nin tanınmasında engel olarak durduğu dile getirilmektedir. Sıklıkla bu öğrenilmiş çaresizlik maalesef toplum olarak bizlere de kabul ettirilmiş durumda. Hatta biraz daha ileri giderek BM’nin 5 daimi üyesinin olduğu bu beş üyenin birinin bile onaylamaması durumunda sıkıntı doğacağını, bu nedenle de tanınmanın imkansızlığına sık sık dem vurulmaktadır. Oysaki yaşanan süreç ve gelinen son nokta AB’nin bile varlık nedeninin sorgulandığı, BM’de ve NATO’da safların sıklaşması yerine daha zayıfladığı ve çok kutuplu bir dünyada artık uluslararası birliktelikten doğan çıkarlar yerine ulusal çıkarların değişimiyle safların sıklıkla değiştiği bir süreci yaşamaktayız. Hal böyle olunca Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Birleşmiş Milletler beşten büyüktür” söylemi bence yerinde ve önemli bir söylem olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Artık içine sıkıştırıldığımız fanustan çıkıp okyanuslara açılmanın geldiği bir süreci yaşayacağız düşüncesindeyim. Uluslararası hukuk da uluslararası ilişkilerde maalesef bir yerden sonra güce dayalı siyasi iradelerin birlikteliği ile algıyı yöneterek safların belirlenmesine hizmet ediyor. Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti ile güçlerimizi birleştirir ve dünya kamuoyuna kendimizi daha aktif bir şekilde anlatmaya devam edersek, gerekirse farklı bir isimle zamanla iki devletli çözümü tüm dünyaya anlatabileceğimizi ve bunda da başarılı olabileceğimizi düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la birlikte Cumhurbaşkanlığı bünyesinde farklı çalışma gruplarının oluşturulması için çalışmaların başlatıldığı ve Ulusal Konsey’in kurulmasından bahsedilmeye başlandı. Bir iletişimci olarak yapılacak her türlü çalışmanın algı yönetimi ve kendimizi hem içte hem de dışta anlatabilmenin yolunun dijitalleşen dünyada o mecraları aktif kullanmadan geçtiğini bilen birisi olarak bu alanların iyi yönetilmesi gerektiği düşüncesindeyim. İletişim bağlamında özel bir ekip kurulmalı ve yapılan her türlü çalışma cumhurbaşkanlığı sosyal medya hesapları üzerinden paylaşılarak içte ve dışta yürütülen faaliyetlerin faklı algılara maruz kalması önlenmelidir. Aynı zamanda uzun soluklu kazanımların halkı bir arada tutmayı başarma ile olacağı aşikardır. Bu bağlamda da hem yakın tarihte yaşadıklarımızı hafızamızı tazelemek bağlamında sosyal mecralara taşımak zorundayız. Gençlerimize yaşananları da ulaştırmalıyız, unutulmaya yüz tutmuş kültürel yapımızı da. Eğer aktif olarak sosyal medyayı kullanır ve bu değerlerimizi oraya taşırsak hem içte toplumsal barışa hizmet etmiş oluruz hem de farklı algıların yaratılmasına kapıları kapatmış oluruz. Tüm bu düşüncelerle yeni dönemde Anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti ile daha etkin ve sahada aktif birlikteliğin sürdürüldüğü, ötekileştirmenin olmadığı, toplumsal kırılmaların yaşanmadığı, farklı görüşlerin de kabul görüldüğü bir sürecin yaşanmasını diliyorum.

 

Editör: TE Bilisim