Toparlanıyoruz Hareketi lideri Doç. Dr. Kudret Özersay 19-20 Eylül tarihleri arasında Malta’da Kıbrıs’ın iki tarafındaki kanaat önderlerinin katılımıyla düzenlenen ve Kıbrıs müzakere sürecinin nasıl olması gerektiğinin ele alındığı uluslararası toplantıya katıldı. Toplantı ile ilgili olarak bir açıklama yapan Özersay, bu türden yurt dışı toplantılarında nelerin konuşulduğunu, yerleşmiş gizlilik prensiplerini ihlal etmeden şeffaf şekilde kamuoyu ile paylaşmanın doğru olacağına inandıklarını, Malta’da iki gün süren toplantıda dünyanın başka bölgelerinde yaşanan diğer uluslararası uyuşmazlıkların (İrlanda, Güney Afrika ve Bosna-Hersek) ne şekilde müzakere edilerek çözümlendiği, daha genel anlamda barış süreçlerinin nasıl tasarlandığı ve başarılı olabilmeleri için hangi hususlara dikkat edilmesi gerektiği konularının tartışıldığına ve toplantıya İngiltere, Malta, ABD, Güney Afrika, İrlanda, Bosna-Hersek ve Kıbrıs’ın her iki yanından akademisyen, sendikacı, milletvekili, sivil toplum örgütü üyesi ile müzakerecilerin katıldığına dikkat çekti.

Toparlanıyoruz Hareketi’nin de bu toplantıda bir sivil toplum örgütü olarak temsil edildiğini anlatan Özersay, diğer uluslararası uyuşmazlıklarda tecrübe sahibi olan uzmanlar tarafından anlatılanları önemsediklerine, öte yandan uluslararası politikada ve daha genel anlamda sosyal bilimlerde uyuşmazlıkların birbirlerinden farklı özellikler gösterdiğinin akılda tutlması gerektiğine vurgu yaptı.

Yaklaşık yarım asırdır devam eden Kıbrıs müzakere sürecinin neredeyse hiç bir zaman kapsamlı ve her yönü ile düşünülmüş bir ‘barış sürecine’ dönüşemediğini söyleyen Toparlanıyoruz Hareketi lideri bunun en önemli nedenlerinden birinin maalesef Kıbrıs’ın her iki yanında, değişen oranlarda da olsa, Kıbrıs sorununu çözmeye dönük müzakerelerin iç politikanın en önemli aracına dönüşmesi, müzakerelerin iç politika uğruna istsimar edilmesi ile doğrudan ilgili olduğunu dile getridi. Özersay açıklamasına şöyle devam etti: “Kıbrıs’taki siyasilerin genelde müzakereler konusunda ya “bu sorunu olsa olsa ben çözerim” ya da “verilen tavizler vardır, bunları ancak ben geri alırım” gibi popülist bir tutum içerisinde hareket ediyorlar, bunun en son örneğini Rum tarafında Anasatasiades’in seçimi ile gördük. Ben Hristofyas tarafından verilen ‘tavizleri2 geri alacağım diyen Anastasiades şimdi geçmişte üzerinde uzlaşmaya varılan yakınlaşma kağıtlarına taahhüt ortaya koyamıyor, “ben müzakerelere kaldığı yerden devam edeceğim” diyemiyor. Kuşkusuz bunun bir oranda değiştirilebilmesi için hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların farklı kesimlerinin müzakere süreçlerine daha fazla katılımının sağlanması hem de daha fazla bilgi sahibi olması olumlu yönde etki yapabilecektir. Ancak Kıbrıs sorununun çözülemiyor olmasının temelinde sadece “katılım eksikliği ya da sürecin gizlilik içerisinde sürdürülmesinin” olduğuna inanmıyorum.”

Ortak Vizyon Eksikliği Müzakereleri Kısır Dögüye Dönüştürdü

Sorunun temelinde “aynı” olduğunu düşündüğümüz vizyonumuzun aslında pek de aynı olmaması yatıyor, üstelik sadece iki toplum arasında değil her bir toplumun kendi içinde de. Yani maalesef bizler iki-kesimlilikten ve iki-toplumluluktan, hatta bir ortaklıktan çok farklı şeyleri anlıyoruz. Bu vizyon sadece bir cümle olarak değil içerik, öz itibariyle de “ortak bir vizyon” haline dönüşmüyor ya da dönüştürülemiyorsa tüm bu uğraş boşunadır. Malta’da yapılan toplantıda ele alınan katılımcılık ve daha fazla bilgi paylaşımı bir başına bu süreci başarıya ulaştırabilecek bir şey değildir. Bu tür toplantılarda ihtiyacımız olan şey, adadaki her iki toplum arasında ve her iki toplumun kendi içinde olası ortak bir vizyonun birlikte tartışılarak şekillendirilmesidir, yerleşmiş kalıplar bizi bir kısır döngüye sokmuş durumdadır.

Müzakereler Doğru Tasarlanmazsa Statükonun Devamına Hizmet Eder

Yeni bir müzakere sürecinin başlaması eşiğinde bulunduğumuz bir aşamada eğer prosedür olarak aynı yaklaşım aynen devam ettirilirse, bu sürecin de başarısızlığa uğrayacağını kestirmek güç değildir. Müzakere süreci doğru tasarlanmazsa, örneğin her iki taraf da müzakerelerde gerçekten sonuç alıcı davranmadıkları takdirde bunun kendileri için nasıl bir bedel içereceğini bilmezler, ucu açık şekilde müzakere etmeye kalkışırlarsa, görüşmelere kaldığı yerden başlanmaz yakınlaşmalara açık taahhüt ortaya konulmazsa bu müzakereler adada devam eden statükonun herkes tarafından “normal, olağan” bir şey olarak algılanmasını sağlayacak türden bir müzakere olmaya devam edecektir. Bu türden bir müzakerenin statükonun devamına hizmet ettiğini düşünüyorum.
 
Editör: TE Bilisim