Soru şu ;

Toplum nedir?

En basit ifadesi ile toplum, doğada gereksinimleri karşılamak için etkileşim içine giren, ortak bir toprak parçası üzerinde birlikte yaşayıp ortak bir kültürü ve geçmişi paylaşan çok sayıdaki insanın oluşturduğu birliktelik olarak tanımlanabilir.

Peki, toplum olabilmenin koşulları nedir ?

Belli bir toprak parçası - ki adına yurt denir – üzerinde yaşama, bireylerin birlikte yaşama isteği taşıması, bireyler arasında ortak çıkarların varlığı, ortak çıkarlar etrafında işbirliği yapılması, değişmeye rağmen süreklilik göstermesi ve ortak bir kültür ile geçmişe sahip olma olarak sıralanabilir, toplum olabilmenin koşulları.

Peki bir toplumun varlığını sürdürebilmesinin en stratejik noktası nedir?

Veya soru bir başka bakış açısından sorulursa, toplum olabilmenin koşulları arasında yer alan değişime rağmen süreklilik göstermesi ilkesinin temel dayanağı nedir?

Yine en basit ifadesi soruların cevabı ortak geçmişin şekillendirdiği ortak kültürün devamının sağlanması ve korunması olarak verilebilir.

Kültür ise yurt denilen toprak parçası üzerinde yaşayan insanların toplumsal tarihleri boyunca ürettikleri maddi ve manevi öğelerin tamamından ibarettir.

Maddi öğelere örnek olarak köprüler, fabrikalar, yollar, tüm binalar, tarihi eserler ve benzerleri gösterilirken bir toplumun değişime rağmen süreklilik göstermesinde daha önemli olan ise manevi kültür öğeleridir ki örfler, adetler, normlar, gelenekler, tarihsel geçmişte yaşananlar, milli mücadeleler ile var olma kavgaları.

Ve toplumun sürekliliğinde üstelik değişime rağmen varlığını sürdürmesinde stratejik ve kilit role sahip olan özellikle manevi kültür öğelerinin, toplumu oluşturan özneye yani bireylere aktarıldığı süreç ise sosyalleşme diğer adı ile toplumsallaşma süreci.

Toplumsallaşma veya sosyalleşme süreci nerede başlar , nerede pekişir ve ne zaman biter?

Toplumun en küçük hücresi olan ailede başlayan toplumsallaşma veya sosyalleşme sürecinin pekiştirildiği yer ise eğitim kurumu olurken öylesi bir süreçtir ki hayat boyu devam eder, bitmez.

Toplumsallaşma veya sosyalleşme süreçlerinin eğitim yolu ile yeni kuşaklara aktarılmasından başka bir şey neden değildir, yüzyıllardır varlığını devam ettiren toplumlar ve Devletlerin günümüzde de yaşamasında.

Yani, Kıbrıs Türk toplumunun değişime rağmen süreklilik göstermesi ve varlığını sürdürmesi adına stratejik bir süreç olan toplumsallaşma veya sosyalleşmenin vücut bulduğu yapı Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı olması gerekirken böylesi hayati öneme haiz süreçlerin ruhu da Milli Eğitim ve Kültür politikaları olmalı.

Peki, Eğitim ve Kültür Bakanlığı, Kıbrıs Türk toplumunun varlığının devamında ve sürekliliğinde eğitimin rolü ile stratejik öneminin farkında mı?

Eğitimin toplumsal değişime sürecindeki gücünün farkında mı, Eğitim ve Kültür Bakanlığı?

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, Vizyon 2030 hedeflerinden önce yerine getirmesi asli görevlerini hatırlamalı.

Bir Eğitim ve Kültür Bakanlığı düşününüz ki, ülkede eğitim veren özel okulların müfredatını denetlemekten aciz.

Neden aciz?

Çünkü özel okul sahiplerini karşısına almamak için seçilerek makama gelenler böylesi stratejik öneme sahip bir noktanın üzerine gitmeyerek yeniden seçilebilme kaygısı ile toplumun geleceğini tehlikeye atılmasına göz yumulduğu için aciz.

Özel okullarda yeterli kadar milli kimlik ve kültüre dair dersler müfredat içerisinde uygulanıyor mu?

Mesela, özel okullarda eğitim gören genç beyinlerin KKTC’nin kuruluşunu, toplum liderlerini, Kurtuluş Savaşını, Kıbrıs Türk’ünün Milli Mücadele yıllarını, Erenköy Direnişini ve geçmişe dair tarihsel olayların genç kuşaklara eğitim yoluyla yeteri kadar  öğretilmediğinin farkında mı, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı.

Kıbrıs Türk’ünün liderleri Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ın ölüm yıldönümlerinde bazı özel okullarda anma etkinlikleri düzenlenmediğinin, toplum liderlerinin genç Kıbrıslı Türklere, geleceğimiz olan çocuklarımıza öğretilmediğinden bihaber mesela denetim yapmaktan aciz olan Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı.  

Devlet okullarında Kıbrıs Türk’ünün geleceği olan çocuklarımıza, anma günlerinde Dr. Fazıl Küçük ile Rauf Denktaş’ın fotoğraflarının duyarlı öğretmenler tarafından akıllı telefonlardan gösterildiğinden de bihaber Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı.

Çünkü, sınıflarda toplum liderlerimizin fotoğraflarının olmamasını da önemsemiyor veya farkında değil, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı.

Yoksa Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ve kadroları, böylesi önemli bir süreci umursamıyor mu ya da umursarmış mı gibi görünüp herkese mavi boncuk dağıtma güdüsü ile mi hareket ediyor?

Bilinmeli ki, eğitim alanı ne mavi boncuk dağıtma alanıdır ne de “boş ver ne gerek var denilecek” bir alandır.

Çünkü bir toplumu savaş ile yok edemezseniz ama tarihine ve kültürüne sahip çıkmayan yeni bireyleri yetiştirerek yok olmasını sağlarsınız.

Ve böylesi bir tehlikenin önüne geçecek emniyet sübabı ve toplumun teminatı ise Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı yetkisi ve gözetiminde uygulanan eğitim sisteminden başkası değildir.

Eğitim verme süreçlerinde ana dil yanında yabancı diller, matematik, sosyal bilgiler ve diğer derslerin öğretilmesinden daha da önemlisi, eğitim siteminin olmazsa olmazı toplumun devamını ve sürekliliğini sağlayacak ortak kültür ve geçmişin yeni kuşaklara öğretilmesidir.

Ve geleceği geçmişten koparırsanız, toplum olarak ya başka bir kültüre gönüllü entegre olursunuz ya da eşit olma hakkınızdan gönüllü feragat ederek emperyal yapılar içerisinde misafir olarak yaşamayı kazanç sayarak yok olursunuz.

Devletsiz kalmak, geçmişten koparak kültürsüz kalmak ve toplumsal yok oluşa sürüklenmenin yaratacağı bir geleceği ve kötülüğü Kıbrıs Türküne kimsenin reva görmeye hakkı yok.

En başta da Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığının.

Özetle ; Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe.

Yoktur, ne ötesi ne berisi.

Editör: TE Bilisim