Ortalık toz duman.

Ortak akıl ve toplumsal barış’a herkes sırtını çevirmiş.

Maraş, gerginlik siyasetinin yeni öznesi.

Tartışmaların odak noktası ; Kapalı Maraş’ta düzenlenen “Hukuki, Siyasi ve Ekonomik Yönleri ile Kapalı Maraş Açılımı” başlıklı yuvarlak masa toplantısı.

1974 Mutlu Barış Harekatı’ının üzerinden geçen 45 yılı aşkın süredir, Maraş hep tartışma konusu.

KKTC Başbakanlığı himayesinde düzenlenen “Hukuki, Siyasi ve Ekonomik Yönleri ile Kapalı Maraş Açılımı” başlıklı yuvarlak masa toplantısını, Kapalı Maraş ile ilgili kısa bir süre önce UBP-HP hükümeti tarafından ortaya konulan “ezber bozan” irade ve başlatılan çalışmalardan bağımsız değerlendirmemek gerek.

 Ve sap ile samanı da ayırmak, bir o kadar gerekli ve önemli.

Öncelikle, kritik Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde “adayların” rol kapma yarışının bir öznesi olarak “Kapalı Maraş” seçim malzemesi yapılmamalı.

Kritik Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, “kutuplaştırıcı çatışma siyaseti” üzerinden Kıbrıs Türk halkını kamplara bölmeye yönelik bir seçim stratejisinin de ana konusu haline getirilmemeli, Kapalı Maraş dosyası.

The Guardian gazetesine verdiği demeç ile “gerginlik siyaseti” ve sonrasında “mağdur siyaseti” üzerinden seçim sürecini sürdürme eğilimine kayan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın ise “Kapalı Maraş” konulu toplantıya davet edilmemesi ise ayrı bir tartışma konusu.

Ve tüm tartışmalar bir yana, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın toplantıya davet edilmemesi tartışmaları üzerinden de Kıbrıs Türk’ü kamplara bölünmemeli.

Kıbrıs Türk toplumu artık böylesi oyunlara gelmemeli.

Kıbrıs Türk’ünün kavgası, sağ ve sol siyasetlerin öne sürdüğü ideolojilerden öte bir gelecek ve var olma mücadelesi, kendini ortaya koyma, ben de varım diyerek tarih sahnesine çıkma kavgasıdır.

Ve elbette KKTC Hükümetinin “Kapalı Maraş” konulu herhangi bir toplantıyı da Maraş dahil her yerde düzenlemeye hakkı bulunmakta.

Toplantıya dair eleştirileri yapanları ve bir kaşık suda fırtınalar koparanların ortaya koyduğu tepkilerde belki de tek haklı yan, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın davet edilmemiş olmasıdır ki bu noktada da bir gereklilikten öte bir siyasi etik meselesidir.

Ve “Kapalı Maraş” toplantısı, KKTC Başbakanlığı tarafından göz ardı edilen siyasi etik meselesinin doğurduğu sonuç ve tartışmaların gölgesinde kalmaya da mahkum edildi.

Gerek hükümet kanadı gerekse muhalefet kanadı , sığ tartışmaların ötesine geçme becerisini ortaya koyarak “Kapalı Maraş” toplantısının Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile dünyaya verdiği önemli mesajları tartışma noktasında sınıfta kaldı.

Toplantının “Kapalı Maraş”ta TC ve KKTC üst düzey Devlet yetkililerin katılımı ile gerçekleşmesi bile başlı başına Doğu Akdeniz’de rol kapma güdüsü ile hareket eden devletlere ve dünyaya önemli bir mesaj niteliğinde idi.

“Kapalı Maraş” toplantısına dair zamanlaması yanlıştı eleştirileri de sığ tartışmalardan öteye gidemedi.

Annan Planı referandumunu kabul etselerdi, Maraş’ın iade edileceği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Rum kamuoyundan “Kapalı Maraş” toplantısına karşı ortaya konan tepkiler, aslında Maraş konusunda UBP-HP Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyetinin ortaya koyduğu inisiyatifinin ve politikanın ne kadar doğru olduğunun dair göstergesi.

Sadece Rum gazetelerinin manşetlerine ve Rum yetkililerin açıklamalarının başlıklarına bakılması bile yeterli aslında.

Peki, Kıbrıs Türk halkının siyasi kanaat önderleri ne yapıyor?

“Davet yapılmadı, zamanlama yanlış idi” gibi cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik malzeme yapma siyaseti üzerinden oylarını artırmaya yönelik bir kısır duruş ortaya koymaktan öteye geçmiyorlar.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya siyasi etik gereği davet yapılmış olsa bile “büyük olasılıkla katılmayı red edeceği” ve seçimlere yönelik Türkiye ile yeni bir tartışma/kavga başlatmak üzere zemin olarak kullanacağı “Kapalı Maraş” toplantısının stratejik öneminden öte dünyaya önemli bir mesaj vermesi açısından önemi sıradanlaştırılmamalı.

“Kapalı Maraş” toplantısı ile bir kez daha ortaya konmuştur ki, Rumları masaya getirmek ve artık Kıbrıs sorununu çözmek için Türkiye ve KKTC kararlılığını sürdürmekte, Türkiye ve Kıbrıslı Türkler devletleri ile birlikte tarih sahnesinde yerini alan bir özne olarak Rumların 1968’den beridir sürdürdükleri “çözümsüzlük çözümdür” siyasetinin yarattığı zaman kaybına daha fazla sabır göstermeyecektir.

“Davet yapılmamış, zamanlaması yanlışmış” gibi kısır ve sığ tartışmalar, en başta Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve diğer tüm siyasi kanaat önderlerine yakışmamanın ötesinde “kasaba politikacılığına” toplumu hapsetmekten başka bir şey değil.

Büyük fotoğrafı görebilmeli, dünya siyasetinin bir aktörü olabilmeli.

Yoksa yaklaşan seçimler “muhtar seçimleri” ötesine geçemez.

Kıbrıs Türk’ünün ihtiyacı ise, tarih sahnesinde var olma, kendi varlığı ile Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorununda ana özne olmaktan başka bir şey değil.

Editör: TE Bilisim