Kimseye Devlet geleneği ve ciddiyeti nedir gibi ders verme hadsizliğini gösterme niyetimiz yok.

Ancak ve ancak değişmez bir ilkeyi bıkmadan usanmadan hatırlatmak hem tarihe karşı bir ödev hem de Kıbrıs Türk toplumuna karşı bir sorumluluk.

Osmanlı öncesi devlet geleneğine dayanan “Adalet, mülkün (devletin) temelidir” ilkesi özellikle Kıbrıs Türk sağı tarafından baş tacı yapılması gereken bir yol haritası ve kılavuz.

En basit ifadesi ile adalet üzerine kurulmayan bir Devletin yıkılmasının kolay olduğunu anlatan “adalet devletin temelidir” ilkesini benimsemek ve uygulamak için ne bilge olmaya gerek var ne de filozof.

Sadece ve sadece insan olan yani vicdanının ışığında vatanını, yurt bildiği toprağı ve yurt toprağı üzerinde geçmiş ve gelecek birlikteliği yapan adına millet denen topluluğu seven her bireyin anlayacağı yalın bir ifade , “adalet mülkün temelidir” ilkesi.

Devlete olan inanç ve güvenin pekişmesinin vesilelerinden biri ve belki de en önemlisi Devlet yönetme erkini elinde tutan iktidarların adaletli yönetimi ve kararlarından başka bir şey değildir.

Ve Covid 19 süreci ile birlikte istikrarsız ekonomisinin olağanüstü zamanlardan geçtiği Kuzey Kıbrıs, güneyde çalışan Kıbrıslı Türklerin haklı mücadelesine tanıklık etmekte.

Ve böylesi bir çığlığa ise tepkisiz ve duyarsız kalmak ise en basit ifadesi ile vicdansızlıktan başka bir şey değil.

Evine ekmek götürme derdinden başka bir talebi olmayan güneyde çalışan insanımıza yönelik Covid-19 tedbirlerine yönelik kısıtlamalar getirilmesini protesto etmek için sokağa dökülen işçilere muhalefet partileri ile muhalif sendikaların destek vermesi ise olayı başka noktalara taşınmasına da gebe.

Kıbrıs Türk sağının özellikle 2000’li yıllardan itibaren Devlet yönetiminde gösterdiği performans göz önünde tutulduğunda Devlet yönetimine dair birçok ilkeden uzaklaştığını veya Devleti ayakta tutan temellerin beslendiği birçok ilkeye gerekli önemi vermediğini söylemek ise iddialı bir yorum olmaz.

Devletin temellerini yıkmak isteyen bazı kesimlerin yıpratıcı faaliyetlerine de hizmet ve icraat eylemsizliği, adaletsiz kararları ve benzer uygulamaları ile istemeden de olsa Kıbrıs Türk sağının aktörleri tarafından da dolaylı destek verildiği ne yazıktır ki Kuzey Kıbrıs’ın acı gerçeklerinden sadece biri.

Ancak Covid-19 mücadelesi ne dair uygulanma kararı alan kısıtlamaların çelişkili ve ikircikli yanına karşı haklı tepkilerinin siyasallaştırılması veya başka politik oyunların öznesi haline getirilmesi olasılığı bir yana tek dertleri ekmekleri olan işçilerin haklılığı ortada.

13. maaşların veya maaşların ödenmesi bir başarı değildir ancak güneyde çalışan ve evine ekmek götürmek isteyen insanımızın sorunlarına çare olmak başarıdır.

Ve bu noktada görev, toplumsal sorumluluk ve ödev ise UBP-YDP-DP Hükümetine düşmekte.

Ve eğer “adalet mülkün temelidir” ilkesi Hükümetin ruhu ve karakteri ise Devlet analığını şimdi göstermeli.

Ve unutulmamalıdır ki Devlet bunun için vardır ve varlığının ana nedenlerinden biri de budur.

Ersan Saner Hükümetinin ilk sınavı ne 13.maaşın ne de memur maaşlarının ödenmesi değildir.

Esas sınav, “adaletin mülkün (devletin) temeli” olduğu ilkesini herkese karşı ve her şartta ortaya koymaktır.

Ve esas duruş, Devletin analığını göstermesi için ortaya herkes için irade koymaktır.

Ve esas başarı ise Kıbrıs Türk’ünün Devletine olan inanç ve güvenini artıracak bir Devlet yönetimi ortaya koymaktır.

Gerisi sadece teferruattır.

Editör: TE Bilisim