Talihsiz bir açıklama mıydı, yersiz zamansız mıydı, yanlış mı anlaşıldı yoksa az bile mi anlaşıldı kısır tartışmaları süre dursun bir gerçek var ki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, artık “herkesin Cumhurbaşkanı” değil.

Ve bugünden sonra da “günah çıkarırcasına” yaptığı açıklamalar hiç inandırıcı olmamaktadır.

KKTC Cumhurbaşkanlığı makamının, mahalle baskısının, bazı partiler ve ideolojiler ile gizli ajandaların esiri haline getirildiği de apaçık ortada.

Ve Kıbrıs Türkü’nün tümünün hassasiyetlerini içinde barındıran bir iradenin, Rum tarafı ile sürdürülen görüşmelerde ve masada hiçbir zaman olmadığının da kanıtı aslında, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın açıklamaları.

Her ne kadar kendisi Kıbrıs Türkü’nün özgür iradesi ile Cumhurbaşkanlığı makamında oturduğunu iddia etse de.

Demokratik toplumlarda siyasi makamlara seçim ile gelen her bireyin, toplumun tamamını temsil ettiği bilincini taşıması gerekirken, Mustafa Akıncı’nın benzer bir siyasi olgunluk içerisinde olmaktan uzak, seçim hesapları ile toplumu kamplara bölmeye yönelik bir oyun içerisinde olduğu bir kez daha anlaşılırken Cumhurbaşkanının demokrat kişiliği de sorgulanıyor bugün.

Kendisine oy verenler dışında kalan, kendisi gibi düşünmeyenleri “yok sayma” ve “önemsememe” yetkisini hiçbir makamın kendisine vermediğini görmezden gelerek 2018 genel seçimlerinde sağ partilere oy veren seçmenlerin yüzde 67,5’inin oluşturduğu halk iradesini hiçe saymakla, ülke demokrasisine saygı duymayarak ama demokrasiye de sığınarak Mustafa Akıncı’nın kelime oyunları ile mağduru oynamaktan da geri durmamasını yakından ve kaygıyla izliyor Kıbrıs Türk toplumu.

Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları artık bugünden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının da kanıtı.

Saray’a yakın kalemler ve siyasilerin Mustafa Akıncı’yı savunma ve aklama yönünde yaptıkları ve suçlamalara varan yorumlar, krizi daha da büyütürken Akıncı’ya oy vermeyen insanımız da tüm haklılığı ile artık “görüşme masasını” sorgulamaya başladı.

Kıbrıs sorununa ilişkin görüşmelerin yeniden başlaması durumunda halk iradesinin yüzde 67,5’lik kesiminin masada olmayacağının bir kez daha ortaya çıkmasının ardından Mustafa Akıncı’ya karşı bir güven erozyonu da Kıbrıs Türk toplumuna egemen olmaya başladı.

Ve bugünden sonra Kıbrıs Türk’ü, mevcut yapısı ile görüşme heyetinin masaya oturmaması gerektiği yönünde güçlü bir eğilimi de kendi içerisinde ifade etmeye başladı.

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın başkanlığında görüşmelerin yeniden başlamasından endişe duyanların sayısı günden güne artarken bugünden sonra sağ oyları temsil edecek aktörlerin de görüşme masasında yer alması gerektiği bir kez daha toplumsal bir sorumluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Mustafa Akıncı’yı istifaya davet etmek, bugün itibari ile kendisine oy veren halk iradesinin sol yanını yok saymak ve demokratik sisteme ne kadar aykırı ise, görüşme heyetine ve Kıbrıs sorunun görüşüldüğü masaya Cumhurbaşkanı tarafından yok sayılan halk iradesinin sağ yanını temsilen Meclis tarafından görevlendirme yapılması da demokrasinin bir gereği olarak bugünden sonra kaçınılmazdır.

Çünkü Mustafa Akıncı’ya oy vermeyen halk iradesinin sağ yanı “Kıbrıs Türkü’nün haklarının sonuna kadar korunduğu, garantilerin devam ettiği, sürdürülebilir yeni bir ortaklığın” müzakere edilmesinde Cumhurbaşkanı ve görüşme heyetine artık güvenmiyor.

Mustafa Akıncı’nın krize oynaması ve Türkiye ile tüm gemileri yakarak daha marjinal bir noktaya kaymasından da endişe duyuyor, Kıbrıs Türk toplumu.

Ve Mustafa Akıncı da toplum içerisinde giderek artan endişeleri azaltmaya yönelik siyasi bir olgunluktan ne kadar uzak olduğunu da yaptığı her açıklama ile bir kez daha gözler önüne seriyor.

2016 yılında bağımsız milletvekillerinin de dıştan verdiği destek ile Hüseyin Özgürgün Başbakanlığında kurulan UBP-DP hükümetinin o günlerde başaramadığı fakat gündeme getirdiği görüşme masasına temsilci görevlendirilmesi tüm yönleri ile UBP-HP Hükümeti tarafından yeniden düşünülmeli hatta 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar görüşmelerin askıya alınması tüm yönleri ile tartışılmalıdır.

KKTC Cumhurbaşkanlığı makamını, mahalle baskısının, bazı partiler ve ideolojiler ile gizli ajandaların ipoteği altına sokmadan “herkesin Cumhurbaşkanı” olma olgunluğu ile siyasi duruşunu gösterebilmeli noktasında Mustafa Akıncı, hem bir hayal kırıklığı hem de bir güvensizlik unsuru olarak ortada durmaktadır.

Ve ne yazık ki bugünden sonra Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “ortak akıl ve toplumsal barışa” yönelik bir duruşu ortaya koyma noktasında inandırıcılığını toplum nazarında kaybetmiştir.

Tıpkı Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanlığının son dönemlerinde, Türkiye ile eşgüdüm içerisinde yürütülen Kıbrıs müzakerelerinde benzer kopuşların yaşanmasının ardından bugün hala tartışma konusu olan ve Kıbrıs Türkü’nün görüşme masasında elini zayıflatan “çapraz oy” gibi Rum tarafının  bazı önerilerinin kabul edilmesinde yaşanan kırılma noktalarının, yeniden yaşanabilme olasılığına şiddetle karşı çıkıyor, Kıbrıs Türk toplumunun sağında yer alanlar.

Ve bugünden sonra Kıbrıs Türkü’nün ata yadigarı bu topraklarda yaşamaya ve var olmaya devam edebilmesi için merkez sağ partiler koalisyonu olan UBP-HP hükümeti ile mecliste yer alan diğer sağ partiler DP ile YDP’ye de tarihi bir sorumluluk düşmektedir…

Çünkü bu kez tarih tekerrür etmemelidir.

Editör: TE Bilisim