Olgun ve Ertuğ, varılan noktada "her şey kabul edilmeden hiçbir şey kabul edilmiş sayılmaz" prensibi çerçevesinde, taraflarca bugüne kadar ortaya konan tüm pozisyon, öneri, harita ve belgelerin de ortadan kalktığını belirterek, “ Artık Crans-Montana’da bırakıldığı yerden müzakerelere devam etmek söz konusu değildir ve olmamalıdır” ifadelerini kullandılar.

Eski Müzakereciler Ertuğ ve Olgun ortak yazılı açıklama ile Crans Montana’da başarısızlıkla sonuçlana Kıbrıs Konferansı’nı değerlendirdiler.

Ortak açıklamada, tarihi bir dönüm noktası olan Crans-Montana toplantıları neticesinde halkın önünde yeni bir sayfa açıldığına işaret edilerek, “Bir milat olduğunu değerlendirdiğimiz bu yeni dönemde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti çatısı altında halkımız güvenlik, eşitlik ve özgürlük mücadelesine devam ederken, ortak akılla belirlenecek yeni yol haritamızın devletimizi içte ve dışta geliştirmeye yönelik bir vizyon temelinde olması gerektiği inancındayız” ifadelerine yer verildi.

Son 50 yılın tecrübesinin; gerçek eşitliğe dayanmayan bir zeminde, izolasyon ve kısıtlamalar altında müzakere etmenin, statükoyu devam ettirmekten başka bir amaca hizmet etmeyeceğini gösterdiği vurgulanarak, “İleride yeni bir süreç başlatılacak olsa bile bu, Kıbrıs Rum tarafına endeksli, bizi yeniden sonu belirsiz bir sürece mahkum edecek bir süreç değil, iki devlet zemininde, iyi komşuluk ilişkileri içinde nasıl yaşayacağımızın koşullarını belirlemeye yönelik bir süreç olmalıdır” denildi.

Değerlendirmede,  50 yıla yakın bir süredir devam eden müzakerelerin sonunda “nihai karar konferansı” olarak tanımlanan Crans-Montana zirvesinin başarısızlığının, iki tarafın öngördüğü uzlaşı modelindeki çatışmayı bütün çıplaklığıyla bir kez daha ortaya koyduğu belirtilerek şöyle devam edildi:

“Kıbrıs Rum tarafı, Yunanistan'ın da desteğiyle, müzakerelerde, işgal ettikleri ve tekellerine geçirmiş olup üzerindeki hakimiyetlerini sürdürmek istedikleri 1960 Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti temelinde, Türkiye'nin garantisinden arındırılmış üniter bir devlet hedeflerken, Kıbrıs Türk tarafı, öngörülen mutabakat parametrelerine uygun olarak, eşitliğe dayalı yeni bir ortaklık kurma arayışı içinde olmuştur.

Sonuç olarak, müzakerelerde gelmiş olduğumuz nokta, hem Ada ve bölgemiz gerçekleri hem de üzerinde mutabakata varılan uzlaşı parametreleri ile de bağdaşmamaktadır.  Gerek daha önceki süreçler döneminde gerekse Crans-Montana zirvesinde, yapılan bütün telkinlere ve Kıbrıs Türk tarafının, zaman zaman makul uzlaşı sınırlarını aşarak gösterdiği tüm esnekliklere rağmen, bu farklılıkların aşılamamasından ders çıkarılması gerekir”.

Ertuğ ve Olgun, Kıbrıs’ta ihtiyaç duyulan uzlaşının yeni bir ortaklık ilişkisi düzenlemek ve bunun müzakeresini yapmak olduğu ortada iken, Rum tarafının manipülasyonları ile Crans-Montana Konferansı’nın Ada’dan Türkiye’nin etkin ve fiili güvencesinin nasıl kaldırılacağı toplantısına dönüştürülmek istendiğini vurgulayarak, bu yapılırken, Kıbrıs’ta 40 yılı aşkın bir zamandır huzur ve sükuneti  sağlayanın Türkiye’nin fiili ve etkin garantisi olduğu gerçeğinin unutturulmak istendiğini belirttiler.

Kıbrıs Rum ve Yunan tarafının konferansın hemen ardından suçlama oyununa başvurarak, sürecin ta başından, hatta öncesinden planlandığı şekilde başarısızlığın suçunu Türk tarafı üzerine yıkma çabalarına hız verdiği ifade edilen açıklamada, “Çığırtkanlığıyla bilinen Yunanistan Dışişleri Bakanı Kotsias'ın başını çektiği bu suçlama oyununa Rum Lider Anastasiadis de sadece katılmakla kalmamış, buna başka bir boyut getirme gayreti içine girmiştir. Rum Lider'in yaptığı  açıklamalarda sarf ettiği "Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti'nin mi yoksa Türkiye'nin mi bir parçası olmak istediklerine karar vermeli" ve “Kıbrıslı Türklerin, Türkiye ile olan göbek bağı kesilmeli” şeklindeki sözleri bu çerçevede değerlendirilmelidir” denildi.

Talihsiz ve tahrikkar açıklamalarıyla Anastasiadis’in, görüşmeler sürecindeki ana hedef ve stratejisinin Kıbrıs Türk halkını ana vatan Türkiye'den koparma ve halkı 1963'te silah zoruyla gasp ettikleri "Kıbrıs Cumhuriyeti"ne yama yapma olduğunu bir kez daha ortaya koyduğu ifade edilerek,  Cumhurbaşkanı Akıncı'nın da açıkladığı gibi, Kıbrıs Türk halkının, tamamen Rum işgali altında olan sözde "Kıbrıs Cumhuriyeti"ne yama olmayı asla kabul etmeyeceğini Anastasiadis ve tüm ilgililerin bilmesinde yarar olduğu vurgulandı.

Açıklama şöyle devam etti:

“Sayın Anastasiadis'e soruyoruz: Kendi halkı ve devleti Yunanistan'la bağlarını koparmak istiyor mu, hatta istese de koparabilir mi? Avrupa Birliği üyeliğini gerçekleştirmekle AB içerisinde Enosis'i  gerçekleştirdiklerini resmi ağızlardan açıklayan yine kendileri değil mi? Halkımıza karşı on yıllardır izolasyon ve ambargolar uygulayan, baştan beri tüm ortaklık haklarımızı ihlal eden ve en sonunda bunu Ada etrafındaki denizlerin altında yatan doğal kaynaklardaki haklarımızı da gasp etme faaliyetleri sürdüren Kıbrıs Rum Yönetimi'ne karşı, can ve mal güvenliğimiz dahil tüm haklarımızı savunmakta yanımızda duran tek ülke olan ana vatan Türkiye'den kopmamızı istemek, en hafif tabiriyle Kıbrıs Türk halkına karşı bir saygısızlıktır”.

Olgun ve Ertuğ, Crans-Montana'daki toplantıların ve genelde 50 yıldır süren Kıbrıs'ta federal çözüm arayışlarının başarısızlıkla sonuçlanmasının müsebbibinin hangi taraf olduğunun herkesçe bilindiğini ifade ederek, geçmiş dönemlerdeki Rum uzlaşmazlığının  BM Genel Sekreteri'nin ilgili raporlarına da girmiş bir husus olduğu ve  bu süreçlerde Kıbrıs Rum tarafının en az 15 kez BM önerilerini/planlarını reddetmekle çözümün önünü tıkayan taraf olduğunun  Kıbrıs Rum Yönetimi'nin önde gelen eski yetkililerinden Nikos Rolandis tarafından da açıklıkla ortaya konduğunu kaydettiler.

Crans-Montana görüşmelerindeki başarısızlığın sorumlusunun Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan olduğunun  Güney'de yayınlanan bazı gazeteler, hatta siyasi çevreler tarafından da kabul edilmekte olduğu vurgulanarak, uluslararası toplumun  da bunu bilmekte olduğu  ancak yapılan beyanlarda bunun açıklanmasından kaçınıldığı, buna rağmen, Crans-Montana Konferansı’nda AB heyeti içinde yer alan bir üst düzey yetkilinin, sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşımda zirvenin başarısızlığından Rum tarafını sorumlu tuttuğunun  belirtildiğini kaydettiler.

BM Genel Sekreteri'nin Crans-Montana'daki toplantılarla ilgili gerçekleri Güvenlik Konseyi'ne vereceği raporda yansız ama açık bir şekilde ortaya koymasını beklediklerin ifade eden Ertuğ Ve Olgun,  Kıbrıs Rum tarafının raporu ve uluslararası toplumu kendi lehlerine etkilemek için yoğun bir çarpıtma/suçlama kampanyasını şimdiden başlattığını,. Kıbrıs Türk tarafının da Türkiye ile birlikte içte ve dışta yoğun bir bilgilendirme seferberliği başlatması gerektiğini vurguladılar.

Editör: TE Bilisim