Kıbrıs Türk siyaset tarihinde en çok haz edilen de o oldu , en fazla nefret edilen de.

Tıpkı babası gibi.

UBP’den Lefkoşa milletvekili seçildiği 1990 yılından beri Kıbrıs Türk siyasetine yön verdi.

Sırası geldiğinde babası Rauf Denktaş ile farklı pencerelerden siyasete bakmayı becerdi.

Kıbrıs Türk milliyetçiliğini ilk defa ortaya atan da O oldu.

Tarihsel gerçeklik ve milli kimlik ile kültürden bir kopuş, bir ayrılıkçı hareket olmadığını ama TC-KKTC ilişkilerinin iki devlet esasında yürütülmesi fikrinin de temellerini attı.

Tepki gördüğü kadar da alkışlandı.

Geçmişten utanmadan ve kopmadan yeni bir geleceğe inandı.

Solcusu da milliyetçisi de hem övdü, hem sövdü.

Bir gerçek var ki partisine oy olarak yansımamış olsa bile sessizce hep destek gördü siyasi yelpazenin en sağından en soluna kadar..

UBP sonrası siyasi hayatını sürdürdüğü ve uzun yıllar Genel Başkanlığını yaptığı Demokrat Parti’nin büyümesi ve kitle partisi olmasını istemediği de hep konuşuldu, eleştirildi.

KKTC demokrasi ile siyasal sisteminin olgunlaşması ve gelişmesi için Kıbrıs Türk solunun sistemin dışında kalmaması gerektiğini hep savundu.

Ve ülkedeki sol partiler ile sol düşüncenin siyasal sistem ile barışması ve demokrasi ile çoksesliliğin güçlenmesinin Kıbrıs Türkü’nün  geleceğinin sağlam temelleri üzerinde inşa edilmesi için demokrasinin bir gereği olduğunun da yılmaz savunucusu oldu.

Önceden anlaşılmamış olsa bile birçok konuda zaman onu haklı çıkardı.

Babası ile abisi Raif Denktaş’ın siyasi düşünceleri arasında kaldığı söylendi ama her ikisinin de bir sentezi olarak da siyasi duruşundan hiç taviz vermedi.

SILA 4 ruhuna bu toprakların en çok ihtiyacı olduğunu hep söyledi.

Türkiye ile zaman zaman ters de düştü.

Kişiselleştirdiği sorunları siyaseten kullanma gafletine de düştü ve elbette başka hataları da oldu.

Ama Kıbrıs Türk siyaseti hiç onsuz olmadı.

Artık bitti denilen her anın arkasına yeni bir hamle hep küllerinden doğmasını bildi, Serdar Denktaş.

Her seçim dönemi baraj sorunu yaşayacağı analiz edildi. Yaşadı da.

Sebebini dışarıda arasa da partisinin baraj sorunu yaşaması da daha çok kendisinden kaynaklandı.

1996 yılından beri , arada kısa kesintiler ile birlikte sürdürdüğü Demokrat Parti Genel Başkanlığından geçtiğimiz günlerde istifa etmesi çekiliyor, bırakıyor iddialarına inat  yeni bir başlangıcın habercisi oldu.

Rum tarafının da tedirginliği arttı haliyle.

Ya ikinci Denktaş dönemi başlarsa görüşme masasında diye

Haksız da değiller aslında

Ama bir yandan da Mustafa Akıncı ve TDP ile dirsek temasında olduğu da siyasi kulislerde konuşulurken ona inananlar da ısrarla arkasında durmaya devam ediyor :

“Serdar Denktaş bu topraklara asla ihanet etmedi.”

Ve kamuoyu merakla bekliyor.

Serdar Denktaş sonrası Demokrat Partiyi neler bekliyor?

Demokrat Parti kitle partisi olabilecek dinamizmi gösterebilecek mi?

“Cumhurbaşkanlığına yüzde 65 adayım” açıklaması ardından memleket meselelerine dair muhalefet partileri ile birlikte yeni bir işbirliği sürecini başlatmasının da gerek partisi Demokrat Partiye gerekse ülke siyasetine yeni bir soluk ve heyecan getirdiği de yadsınamayacak bir gerçek.

DP-YDP yakınlaşması ve her iki partinin de bir siyasi flört devresine girmesi ülke siyasetinden ne götürür veya Kıbrıs Türk siyasetine ne kazandırır bilinmez ama Cumhurbaşkanlığına dair ülke sağının bıraktığı boşluğu yavaş yavaş ve oyunu kurallarına göre oynayarak Serdar Denktaş’ın doldurmaya başladığını da kimse inkar edemez.

Ülkede yeni yasalar ve mevcut yasaların daha verimli bir noktaya taşınmasına yönelik dosyalar ile önerilerin de her iki parti tarafından çalışılmaya başlanması da bir ittifak’ın işaretleri olarak değerlendirilebilir.

1990 yılından bugüne kadar ülke siyasetine dair hiçbir oyun Denktaşsız olmadı.

Eğer büyük bir sürpriz olmazsa 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de gelenek bozulmayacak gibi.

Kuzey Kıbrıs, kazanmasa bile, Serdar Denktaş’ın kazananı belirleyeceği bir seçime gidiyor.

Ve tarih yine tekerrür ediyor.

Editör: TE Bilisim