Bağımsız Cumhurbaşkanı adayı Mustafa Akıncı, “Kıbrıs sorununda taraflar çözümün
gerekliliğini ihtiyaç olarak algılama noktasına gelirse çözüm şansımız var. Ben ihtiyaç olduğu
kanaatindeyim” dedi.
Akıncı bugün Yakın Doğu Koleji, İlkokulu ve Okul Öncesi Eğitim Merkezini ziyaret ederek
eğitimcilerle bir araya geldi, sohbet ederek sorularını yanıtladı. Akıncı daha sonra Doğu
Akdeniz Üniversitesi’nde (DAÜ), Doğu Akdeniz Üniversitesi Akademik Personel Sendikası’nın
düzenlediği konferansta akademisyenler, öğrenciler, personel ve konferansı dinlemek için
DAÜ dışından gelen yurttaşlara hitap etti. Akıncı konuşmasını tamamladıktan sonra
dinleyicilerden gelen soruları da cevapladı.
“Mümkün olan, federal çözümdür”
Akıncı DAÜ’deki konferansta adaylık yolculuğuna ilklerle başladığını kaydederek,
“”adaylığını, vizyonunu ilk açıklayan, ilk kitlesel buluşmayı, ilk adaylık başvurusunu yapan, 14
Nisan’da ilk şöleni düzenleyen biz olduk” diye konuşarak, konferansta, halkın takdiriyle
sandıktan da ilk sırada çıkması durumunda uygulayacağı vizyonla ilgili bilgi aktaracağını
kaydetti.
İlk olarak “Dört Boyutlu Siyaset” olarak adlandırdığı vizyonun, ‘çözüm odaklı siyaset’ olarak
belirlenen birinci boyutunu ana hatlarıyla dinleyicilere aktaran Akıncı, şöyle konuştu:
“Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik temel unsur olarak belli bir çerçeve var. Bu, hepimizin
bildiği iki kesimli iki toplumlu federatif sistemdir. 77‐79 Denktaş‐Makarios, Denktaş‐Kiprianu
arasında imzalanan doruk anlaşmaları ve daha ayrıntılı şekliyle 11 Şubat 2014 çerçeve
anlaşması var.
11 Şubatta Sayın Eroğlu tarafından imzalanan çerçeveye biz, ondan daha yakınız; o çerçeveyi
yıllardan beri savunuyoruz. Mümkün olanın üniter devlet ya da konfederasyon olmadığını,
federal bir çözüm olduğunu biliyoruz. Yıllardır her konu tartışıldı, didik didik edildi. Annan
planında binlerce sayfa metin hazırlandı. Eksik olan şey politik irade ve kararlılıktı. Taraflar
sorunu bitirme noktasında zafiyet içinde hareket ettiler. Sonuca ulaşmak, çözümü karşılıklı
ortak ihtiyaç olarak algılamaktan geçer.”
“Çözüm şansımız var”
1974 harekâtından birkaç yıl sonra ilk iki toplumlu anlaşmayı yaparak, Lefkoşa kanalizasyon
projesini hayata geçirdiklerini hatırlatan Akıncı, bunun ortak ihtiyaçtan doğduğunu, bunca
yıldır bozulmama nedeninin ise bir taraf bozmaya kalkarsa kendinin de zarar göreceğini
bilmesi olduğunu kaydetti. Akıncı, “Kıbrıs sorununda da taraflar çözümün gerekliliğini ihtiyaç
olarak algılama noktasına gelirse, çözüm şansımız var. Ben ihtiyaç olduğu kanaatindeyim”
diye konuşarak sözlerini şöyle sürdürdü:
“Olmazsa ne olacağı açık. Bir taraftan Barbaros ve beraberinde savaş gemisi gönderilirken,
Yunan Savunma Bakanı gelip Kıbrıslı Rumlara savaş uçağı almalarını tavsiye ediyor. Bu
nereye kadar devam edebilir? Henüz denizin altında bulunan zenginliğin kavgasına tutuşmak
yersiz.
12. parseldeki gaz Avrupa için çok büyük miktar değil ama uzmanların bana verdiği bilgiye
göre Kıbrıs’ın 120 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilir. O noktada bir işbirliği, ya da kavga alanı
var. Oysa kanalizasyon gibi, bundan ortak yarar üretmek mümkündür.
Bizler ve bizden önceki kuşaklar, savaşları, kan göllerini, kayıpları, acıları bölüştü. Gelecek
kuşaklar nimetleri bölüşebilmeli. Bizim uluslararası hukuka dâhil olmamız gerek. Doğal gaz
ve güney Kıbrıs’taki ekonomik çıkmaz, bize bir şans sunuyor.”
On yıl önce defalarca uyarmasına karşın bir çözüm fırsatının kaçırıldığının altını çizen Akıncı,
“Türkiye girmeden Kıbrıs AB’a giremez dediler. Uyardım, ‘Onlar AB’a girer, bizler ise bireysel
haklarla kalırız dedim. Sonuçta dediğim maalesef oldu; Rumların yönetimindeki Kıbrıs
Cumhuriyeti AB üyesi oldu. Güney Kıbrıs ve Yunanistan istediğini aldı, AB’nin birinci önceliği
çözüm değil, Rusya’ya doğru genişlemekti, o da hedefine ulaştı. Türkiye’ye de üyelik
müzakerelerini başlatma hakkı verildi. Herkes bir şeyler alırken bizler ise toplumsal
haklarımızı alamadık” diye konuştu. Akıncı gelinen noktada Türkiye’nin ‘KKTC’yi tanıdım’
dese de tanımanın, Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyetini ‘tanımadım’ dese de
tanımamanın gereklerini yerine getiremediğini örnekleriyle anlatarak, “Böyle bir yaşamı mı
sürdüreceğiz?” diye sordu ve “gelinen noktada akılcı siyaset izlersek, Kıbrıs Türk toplumunun
meşru hak ve çıkarlarını koruyarak Türkiye ile istişare içerisinde sonuca ulaşabiliriz” dedi.
“Bütünlüklü çözüm çabasına paralel Güven Artırıcı Önlemler de uygulanmalı”
Kapalı Maraş’la ilgili açılımını da dinleyicilerle paylaşan Akıncı, kapalı Maraş konusunun,
siyasi boyutu yanında insani boyutu da bulunduğunun altını çizdi.
Kapalı Maraş’ın yıllardır yılanlarla farelerin sultanlığına terk edildiğini kaydeden Akıncı, kapalı
Maraş’ın bunca yıl bütünlüklü çözümün bir parçası olarak görüldüğünü, ancak bu politikanın
bir sonuç vermediğini kaydederek, şöyle konuştu:
“Devlet politikası deniyor. Devlet politikalarını da insanlar oluşturuyor. Bu nedenle insanlar,
politikalarında günün şartlarına uygun olarak makul, mantıklı değişiklikler yapmalı.
Kapalı Maraş’ın BM gözetiminde açılması, Mağusa Limanı’nın doğrudan ticaret yapılacak
hale getirilmesi ve Ercan Havaalanı’nın direkt uçuşlara açılmasıyla bir paket halinde ele
alınmasını öngörüyorum. Yeter ki ortak vizyon geliştirip, ortak yarar paydasında buluşalım.
Bazı tabuları yıkmamız lazım ve birinci yıkmamız gereken tabu da bütünlüklü çözüm
söylemidir. Bütünlüklü çözüme paralel süreçlerde, güven artırıcı önlemleri gündeme
getirmenin ne zararı var?
Mobil telefonlarla dünyanın her yerinde konuşabilirken, ülkenizin öteki yarısında
konuşamıyorsunuz. Bunu mantık kabul eder mi? Araç sigortaların birleştirilmesi
aşılamayacak sorunlar mı? Ben bunları dille getiriyorum, son günlerde mevcut
cumhurbaşkanı da dillendirmeye başladı. Hoşuma gitti ama beş yıldır neden yapmadığını da
merak ediyorum”
“Kıbrıs sorunu devam ederken yaşam durmuyor”
Çözüm odaklı siyasetle ilgili açıklamalarının ardından “Dört Boyutlu Siyasetin” ‘toplumsal
konulara duyarlılık’, ‘Türkiye ile kişilikli ilişki’ ve “bağımsız tarafsız cumhurbaşkanlığı’
boyutlarıyla da ilgili bilgi veren Akıncı şöyle konuştu:
“İç konularda da birçok sorun var. Cumhurbaşkanı, partilerin içiyle değil, toplumun iç
sorunlarıyla ilgilenmeli. Alanlarında uzman kişilerden oluşan danışman kadroları çeşitli
konularda araştırma yaparak raporlar hazırlayabilirler ve Cumhurbaşkanı bu raporlar ışığında
rehberlik görevini yapabilir.
Türkiye ile karşılıklı saygıya dayalı kişilikli bir ilişki istiyoruz. Bazılarının bize yakıştırmaya
çalıştığı gibi teslimiyetçi ya da çatışmacı değil, uzlaşmacıyız. Ben, Anastasiades’le ve toplum
içinde uzlaşma isterken Türkiye ile neden istemeyim?
Ancak, uzlaşmacılık her söylenene boyun eğerek değil, karşılıklı haklara saygı temelinde ve
kendi kurumlarını sahiplenmeyle olur. Öyle kurumlarımız var ki başına Kıbrıslı Türk
geçemiyor. Birileri bizi bu kadar mı yetersiz görüyor ki bunu içselleştirdik? Bunu kabul
edemem. 19 Nisandan sonra bu mesaj her yere gidecek.”
Hükümet ortağıyken gündeme getirdikleri sivilleşme konusunda yalnız bırakıldıklarını
hatırlatan Akıncı, “o zaman küçük ortaktık, bu ülkenin bilim yuvaları olan üniversiteler bile
yanımızda durmadı. Ancak toplumda demokratikleşme, sivilleşme, daha güzel gelecek talebi
varsa seçileceğim. Toplumda değişim talebi varsa, seçilmemin bir anlamı olur” diye konuştu.
“Enerji açığı insan hayatından daha değerli olamaz”
Akıncı, geçtiğimiz gün temeli atılan Akkuyu Nükleer santralı konusunda sessiz kalmadığını,
ancak diğer adayların bu konuda ses çıkarmadıklarını ifade ettiği konuşmasında, “Enerji açığı
giderilmeli, ama kimse kusura bakmasın. Enerji açığı asla insan hayatından daha değerli
olamaz. Umarım yetkililer daha duyarlı olur ve bu açığı insan yaşamına değer vererek
giderirler. Bu konulara duyarlılık göstermemiz, tartışmamız uyarmamız lazım” dedi.
Akıncı konuşmasını tamamladıktan sonra dinleyicilerden gelen soruları da cevapladı.

Editör: TE Bilisim