Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı’nın, KKTC’nin 33. Kuruluş Yıl Dönümü’nde BRT’den halka hitapları


Değerli Yurttaşlarım,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 33. Yılında hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ortaklık devletinden dışlandıktan sonra, Kıbrıs Türk halkının kendi kendini yönetme hak ve iradesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olan devletimizin, Kıbrıs’taki iki eşit halkın federasyon kurmasına açık olacağı, kuruluşundaki bağımsızlık bildirgesi ile duyrulmuştu. Ne var ki bugüne kadar yürütülen müzakereler henüz Kıbrıs’ta federal bir çözüme ulaşmamızı sağlayamamıştır.

Neredeyse yarım yüzyıldır devam eden müzakerelerin artık bir sonuca ulaşmasının zamanı gelmiştir. Müzakereler bir 50 yıl daha bu şekilde sürdürülemez. Bu amaçla bir buçuk yıldır Türkiye ile yakın istişare içinde yürüttüğümüz müzakerelerde, artık karar anına yaklaşmış bulunmaktayız. Bu çerçevede bildiğiniz gibi, geçtiğimiz hafta İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında yoğun çalışmalar yaptık. Bu çalışmalar çerçevesinde ilk 2 gün, ilk 4 başlık olan yönetim ve güç paylaşımı, ekonomi, AB konuları ve mülkiyet bağlamında müzakereler yürüttük. İlerlemeler sağlandığı gibi çözümlenmesi gereken ve her iki tarafca da önem verilen bazı hususların hala var olduğu da ortadadır.

11 Şubat 2014 mutabakatında belirtildiği gibi, tüm konuların dönüşümlü olarak ele alınması ilkesi çerçevesinde toprak konusu kriterler bazında tartışılmış, güvenlik konuları ise bir fikir egsersizi çerçevesinde ele alınmıştır.

2016 yılı sonunu çözüm için hedef olarak belirleyip bu yönde çalıştığımız için, sona bırakılan toprak ile güvenlik ve garanti konularına da artık sıranın geldiğini söylemek yanlış olmaz. İsviçre’ye gitmeden önce de açıkladığım gibi, toprak konusunda kriterler bazında uzlaşma sağlandığı takdirde iki taraf kendi haritasını hazırlayacak ve aynı anda, beşli konferansın tarihini de Birleşmiş Milletler huzurunda tesbit edecektir. Bu tarih birkaç haftalık bir zaman dilimi içerisinde yer alacaktır. Beşli konferans Annan Planı’nın görüşüldüğü Bürgenstock toplantılarında izlenen yöntem çerçevesinde gerçekleşecek ve harita ile güvenlik ve garanti konuları orada son şeklini alacaktır. Güvenlik ve garanti konuları garantör ülkelerin katılımı ile görüşülüp karara bağlanacaktır.

Geçen hafta Mont Pelerin’de görüşmelerin son gününde ve son saatlerine yaklaştığımız bir anda,Rum Lider Sayın Anastasiades karar verme konusunda hazır olmadığını belirtmiş ve görüşmelere bir hafta ara verilerek kendisine Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da temaslarda bulunma fırsatı sağlanmasını talep etmiştir.

Gelecekte ortaklık kuracağımız toplumun liderinden gelen bu talebe kulak tıkayamayacağımız için görüşmelerin 20 Kasım Pazar günü İsviçre’de yeniden devam etmesi konusunda mutabakat sağlayarak döndük. Bu bir hafta içerisinde yaşanacakların önemli olacağı açıktır. Elbette bu haftada biz de öncelikle müzakere ekibimizle burada da çalışmalarımızı sürdürürken, siyasal partilerimize de yine bilgi vereceğiz. Türkiye yetkilileri ile de en üst düzeydeki istişarelerimizi devam ettireceğiz. Bir hafta sonra aynı irade ve kararlılıkla yeniden İsviçre’de olacağız.

Sevgili yurttaşlarım,

2015 Nisan ayında bana %60’ın üstünde verdiğiniz destek ve güvenin gereklerini yerine getirmek ve size layık olan uluslararası hukuk içinde yeni çağdaş bir yaşama ulaşmanızı sağlamak için tüm gücümle çalışıyorum; çalışmaya da devam edeceğim.

Egemenliğin iki toplumdan eşit olarak kaynaklanacağı, iki eşit kurucu devletin var olacağı ve birbirlerini tahakküm altına alamayacakları iki kesimli, iki toplumlu federal bir devletin oluşması için ciddi bir fırsat vardır. Bu fırsat bu hafta sonu yeniden başlayacak İsviçre görüşmelerinde beşli konferansın önünü açarak bir gerçeğe dönüşebilir. Gerçekçi, makul ve adil yaklaşımlarla adamızın kaderi değişebilir. Bunu başarabiliriz. Bunun için tüm ilgili tarafların yardım ve desteğine ihtiyacımız olacaktır. Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak Rumların hassasiyetlerine dikkat ettiğimiz gibi, aynı hassasiyeti onlardan da bekliyoruz.

Değerli kardeşlerim,

Kıbrıs Türklerin eşitlik talebinin iki önemli parametresinden biri dönüşümlü başkanlık, diğeri de kararlara etkin katılımdır. KıbrıslıTürklerin ortak kurullarda sadece söz sahipliği değil, kararlar alınırken oy sahipliğinin de önemi ortadadır. Aksi takdirde kararların basit çoğunlukla alındığı üniter devlet anlayışı söz konusu olur ki, kurmaya çalıştığımız öyle bir devlet değil federal bir yapıdır.

Çözüm olduğu zaman bir Kıbrıslı Türkün dönüşümlü olarak federal cumhuriyetin başkanı olacağı gerçeğine Kıbrıs Rum toplumunun hazırlanması zorunluluğu vardır. Bu gerçeğin gizlenmeden açıkça tartışılması ve hazmedilmesi gerekmektedir;ve bu olmadan çözüm olamayacağı da bilinmelidir.

Kıbrıs’ta toplumların eşitlik ve özgürlük içinde yaşamaları kadar güvenlik içinde olmaları da son derece önemlidir. Güvenlik ve garanti kavramı hem toplumlar açısından hem de kurulacak statünün korunması açısından önem taşımaktadır.

Birleşik Krallık garantörlük rolünden vazgeçmek isteyebilir. Adada var olan iki egemen üs onlar açısından daha büyük değere sahiptir. Yunanistan da Kıbrıs’taki ortaklık devletini tek başına 53 yıldır gasp etmiş olan büyük toplumun yakını olarak, garantörlükten ayrılmakta sakınca görmeyebilir. Ama bu durum sayıca az olan Kıbrıslı Türkler ve Türkiye açısından farklıdır. Kıbrıslı Türkleri ‘Merak etmeyin AB içinde bişey olmaz’ sözleriyle ikna etmek mümkün değildir. Yeni bir güvenlik kavramına ancak yaşayarak ulaşılabilir. Bu da ilk günden olmaz.

Öncelikle yaratacağımız yeni statünün yürüdüğünü görmemiz lazımdır. Geçmiş deneyim bize üç yılda ortaklık devletinin yıkıldığını, 53 yıldır onun dışında bırakıldığımızı göstermiştir. Bunu yeniden yaşamak istemiyoruz. Bir daha tekrarlanmayacağından emin olmak istiyoruz.

Güney Kıbrıs’ta iki kesimli federasyona ilke olarak karşı çıkan siyasal partiler vardır. Ve bu partiler etkilerini geçmişe göre artırmışlardır. Bu çevreler daha da güçlenirse, varılacak anlaşmayı çiğnemek yönüne gitmek istemeyeceklerinin garantisi yoktur. Bunun için Türkiye’nin caydırıcı gücüne ihtiyacımız vardır.

Sevgili yurttaşlarım,

Şunu da ifade etmek isterim ki bizler, gerçek bir güvenliği ilelebet silahların gölgesinde aramıyoruz. Gelecekteki iyi gelişmelere göre karşılıklı güvenin pekiştiğini gördüğümüzde, durumu yeniden gözden geçirmek mümkündür. Ama bunu düşünebilmek için, yeni ortaklık sürecini yaşayarak, karşılıklı güvenin pekiştiğinden emin olmamız lazımdır. Öncelikle hem ada içinde iki toplum arasında, hem Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan’la hem de bölgesel olarak yeni işbirliği köprüleri oluşturmamız gerekmektedir. Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yatakları enerji alanında eşsiz bir işbirliği fırsatı sunmaktadır. Aynı zamanda Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den gelen su gelecekte tüm ada için yararlanılabilecek önemli bir kaynak, refahı ve güveni geliştirecek ciddi bir unsurdur.

Kurulacak federal devlet ve iki eşit kurucu devlet kendi yetkileri çerçevesinde uyum içerisinde çalışarak Kıbrıslılara güzel bir gelecek yaratabilirler. Türkiye’nin Yunanistan ve Avrupa ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açılabilir. Çözüm sayesinde Türkçe AB’nin resmi dillerinden biri haline gelebilir. Yıllar içinde işbirliği ve güven arttıkça, iki tarafın ekonomik düzeyleri eşitlendikçe, düşmanlığın felaket, dostluğun refah getirdiği anlayışı hakim oldukça o zaman güvenlik ve garanti kavramlarına yeniden bakılır, gözden geçirilir. Ama bugün o gün değildir. Bunu herkesin böyle anlamasında büyük yarar vardır. Bugün için yapılabilecek tek şey, garantileri ortadan kaldırmak değil 2016’nın koşullarına uyarlamak olabilir. Bunun için yapılması gereken, garantörlerin buluşması ve bir taraf kendini güvende hissederken diğerinin tehdit olarak algılamayacağı bir düzenleme üzerinde mutabakat sağlanmasıdır. Rum tarafı maksimalist yaklaşımını bırakır, gerçekçi ve makul davranırsa bu alanda da çıkış yolu bulunabilir.

Değerli yurttaşlarım,

Sözlerimin sonunda şunu da ifade etmek isterim:

Sizleri, müzakere masasında yine sizlerden aldığım yetkiyle, en iyi şekilde temsil etmeye, arzu ettiğiniz çözümü haklarınızı sonuna kadar savunarak sağlamaya çalışıyorum. Umarım Rum tarafı da bizim gibi davranır ve sonuca ulaşırız.

Bu uğraşlarımızın yanı sıra, bir gün bile kendi evimizin içi ile ilgili sorumluluklarımızı ertelemeye hakkımız yoktur.
‘Nasıl olsa çözüm olacak herşey hallolacak’ kolaycılığına kaçmak mümkün değildir, doğru da değildir. Evet, çözüm için uğraşıyoruz, uğraşacağız. Ama Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin her anlamda ileriye gitmesi için de var gücümüzle çalışacağız. Rum tarafı makul ve gerçekçi olur ve çözüme ulaşırsak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti onurlu bir çözümde eşit ortak olarak yerini alacaktır. Rum tarafının maksimalist davranışlarını kontrol edememesi ve makul bir uzlaşıya yanaşmaması halinde ise, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak yolumuza devam edeceğiz.

Temennimiz elbette barıştır, çözümdür işbirliğidir, tüm tarafların yararlanacağı yeni bir Kıbrıs’ı özellikle genç kuşaklar için inşa etmektir. Dilerim ki bu yeni yapıyı inşa etme uğraşında bizim koyduğumuz her tuğlaya onlar da bir tuğla koyarak katkıda bulunsunlar,ve güzel adamızı yeni bir geleceğe birlikte taşıyabilelim.

Hepinize sevgi ve saygılarımı sunarım.

Mustafa AKINCI
CUMHURBAŞKANI
Editör: TE Bilisim