Eğitimi çözdük, sağlığı çözdük, nüfusu, ahlakı, etiği, ekonomiyi her bişeyi çözdük, şimdi Kıbrıs sorununu çözeceğiz! Bu nedenle olan olduğu yerde kalsın da biz bir Cenevre’ye gidelim, boy gösterip gelelim modundayız!

Açıkçası, senelerdir görünen odur ki, Cenevre’ye biz gitsek de gitmesek de sorun birilerinin çözmek istediği şekliyle çözülecek. Bizim ortaya koyduğumuz pek bir şey yok.

Hem olmadı hem olanlar da bizim değil zaten.

Hangi Cumhurbaşkanımız icazetsiz konuşabildi?Hangisi topluma kulak ver(ebil)di?

Ya da hatta görüşmeye gidecek 5+bilmem kaçın hangisi bizim ne dediğimiz ile ilgileniyor?

Biz bile daha kendimizle ilgilenmiyoruz!

Yani kendi seçtiklerimizi adeta sinirlerimizi boşaltacağımızağlama duvarları veya öfkemizi boşaltacağımız kum torbaları olarak seçiyoruz.

Ki çoğu bunun farkında olup, bu bilinçle seçildiğinden yol katedelim diye heves de ortaya koymuyorlar. Koyanların ne mecliste ne de koltuklarda ömrü pek uzun olmuyor!

***

Söylemeden geçemeyeceğim: Şu Cenevre için ayrılan emek ve bütçenin yarısıyla çevrimiçi konferans şeklinde yapılacak bir düzenleme olsa daha verimli ve daha az zararla atlatılmaz mıydı?

Hedef oralarda bizleri birbirimizle daha iyi anlaşalım diye kampa kapatmaksa daha önce gerek liderle gerekse de toplumlararası çok denendi.

Olmuyor!

Çünkü eko-siyasi çevreler (bu kavramı şu an siyaseti rant uğruna kullanmayı benimseyip bundan kâr sağlayanlar için kullandım) bunu istemiyorlar.

Mesele anlaşmak ise, anlaşmak zor değil.

Çünkü eğer anlaşma istiyorsa, dil, din, cinsiyet, ırk, milliyet, yaş, ideolojik görüş ve aklınıza gelebilecek hiçbir farklılık insanlığın gelişiminin ve barış içinde bir hayatın önünde engel değil.

Sözüm ona hepsi hümanizmden, hepsi dostluktan, barıştan bahsediyor. Hepsi insanlığın daha iyi bir noktaya erişmesinden bahsediyor son tahlilde. Oraya ilerleme yollarının farklı olduklarını söylerken bir anda zümresel veya kişisel çıkarlar nedeniyle taş koyacak küçücük bir şeyi kaçırmayıp her bir şeyi sil baştan yapıyorlar.

Uzun uzun cümlelere gerek yok!

İki yüzlülük yapıyorlar!

O nedenle bunca masrafa, emeğe gerek yok. En başından karar verilmeli. İnsanlığın ihtiyacı olan içilebilir su, solunabilir hava ve beslenebileceğimiz gıda.

Sonrasında da refah ve gelişmişlik seviyesinin artırılacağı ilerlemelere ihtiyaç var. Bunu gerek coğrafi gerekse de birçok başka sebepler sıralayabilir, paylaşımla dünyanın ömrünü uzatarak insanlığın daha iyi bir şekilde yaşamasına hizmet etmekbu kadar zor olmaz değil mi?

Yok eğer onu da ben yöneteyim, şurası da benim olsun, bunu da deneyeyim ve şuradakileri öldürüp buranın tadına da ben bakayım derseniz işler işte o zaman çığırından çıkar!

Buyurun son halimiz!

Cenevre’ye gidilecek ama daha okulları açmaktan aciziz!

Cenevre’ye gidiyoruz ama daha sağlığımızı denetlemekten aciziz!

Cenevre’ye gidip ahkam keseceğiz am daha arabalarımızın doğru düzgün ilerleyeceği yollarımız yok!

Biz daha şehirleşememiş, birlikte yaşamayı planlayamamışız!

Sonuç: Cenevre’ye gittik, gezdik, tarihi isimlerle karşılaşıp şahitlik ettik deyip o milliyetçi hatta tarih kitaplarının resmî ideolojik satırlarında yer almak olacak…

Buyurun buradan yakın derim, başka da bir şey demem!

***

Tarihe şahitlik etmek iyi bir şeydir eğer sonucu önce insanlık, sonra dünya ve özelde de bizler için iyi kararlar alınacaksa.

Düşünün değerlendirin.

Hepimizin aklı var değil mi?

Kukla olmayın, kukla yaratmayın.

Biz biz olalım ki başkalarının da “biz” olma algısına empati yapabilelim.

Dr. Çiğdem DÜRÜST