Aklımızı kullanamıyor olabilir miyiz?

Yoksa güdümlü bir şekilde kendimizi yokedecek hamleleri yapıyor olduğumuzu farkedemiyor muyuz?

Yahu, bu ne biçim bir mantıktır?

Açıklama böyle mi yapılır?

Adeta “Gelmeyin!” demenin yeriydi yapılan açıklama.

Ne söylediğinizin bir önemi yoktur çoğu zaman. Asıl önemli olan onu nasıl söylediğinizdir.

Yüksek öğrenimlerini yurdumuzda gören gençlere ulaşan haber: “KKTC’ye girerken 2500-5000 arası bir para ödemeye hazırlanın. Karantina masrafları da size ait, diğer tüm sorumluluklar da…”

Oysa “Öğrenciler okulları tarafından önlemi alınmış bir şekilde yurda getirilecek ve öğrenci komplekslerinden karantina günlükleri ile ihtiyaçları sağlanmaya çalışılacaktır. Bununla ilgili yapılan girişimlerde, öğrencilerimizin eğitimlerinden geri kalmamaları için gerekli önlemler alınacaktır.” demek başka bir şeydir. “Biz sizi istemiyoruz! Paranız varsa gelin!” demek başka bir şey.

Nitekim YÖK tepkisi gecikmedi.

YÖK kotasız bir şekilde dilediğince yatay geçişlerin yolunun açılacağı açıklamasını yaptı.

Açıkça:“Gitmeyin, o parayı da vermeyin. Ne halleri varsa görsünler!” dedi birçoklarına göre…

Sonrasında YÖDAK bu yazıyı kaleme aldığım sıralarda halen sessizliğini korumaktaydı.

***

Huzursuzluk nedeniyle sosyal medya ve geleneksel medya üzerinden tepkiler #kktcrezaletigibi birçok hashtag ile gündeme bomba gibi düştü…

Bu hiç hoş olmadı.

Zaten turizmin bu sene bittiği ortada. Turizmden sağlanacak gelir, öğrenci ve çalışma izinlilerin karantina bedelleri ile karşılanamaz değil mi? Böyle saçma bir hesap içinde olunamaz herhalde.

***

Neden tercih edilmemiz gerektiğini düşünüp yaymak lazım iken; gerek eğitim kalitesi, gerek sunulan imkanlar, gerekse de öğrenci dostu olabilmek adına sağlanabilecek ne imkanlar olduğunu kısa orta ve uzun vadeli olarak planlamak gerekirken, biz daha da güçleştirip adeta “Gelmeyin!” diyoruz.

Oysa bu anlamda yapılan ciddi yatırımları çöpe atacağımızı farketmiyoruz.

Yüzlerce yurt, onlarca üniversite, halen daha öğrenci almaya hazırlanan, binalarını tamamlamış kampüsler, YÖK onayı bekleyen bölümler varken, üniversitelerde umutları yeşermiş binlerce öğrenciyle birlikte, her şeyin daha iyi olması için bir yandan kendi akademik gelişimini sürdüren, öte yandan da üniversite ve üniversiteciliğin yükselmesi için canla başla çalışan bilim insanları bir anda çöpe atılsın der gibi bir hamleydi bu.

Tabi Bakanlar Kurulu’nun da iyi düşünülmeden yapılan açıklamasını takiben oluşan tepkiler sonrasında YÖK’ün nabzı düşürmek için attığı adıma ek olarak, üniversiteler, aklın yolunun bir olduğu çözümü öğrencileri ile paylaşarak, yurtların karantina merkezleri olarak kullanılabileceğini ve bu hususta herhangi bir mağduriyet yaşatmayacakları açıklamalarını yaptılar.

Twitter üzerinden, sosyal medya alanlarının tümü üzerinden hatta geleneksel medya aracılığı ile yapılan karalama kampanyalarına sessiz kalınan o kısa süre içerisinde yine Türkiyeli ve Kıbrıslı kişiler arasında yaşanan tartışmalar ve hoş olmayan gerginliklere fırsat verilmiş oldu.

Bu gibi durumlarda kazananın biz olmadığımızı söylemeye lüzum yok herhalde.

Adeta görünmez bir el biz bitelim diye uğraşırken, görünmez iç eller de buna çanak tutmaya devam ediyor.

Hayırlı işler!

Üzgünüm.

Üniversiteler için, öğrenciler için, aileleri için, yurdum içi, sektör için…

Dr. Çiğdem DÜRÜST