Harvard Üniversitesi Kennedy Kamu Yönetimi Bölümü Dekanı Prof. Dr. Lant Pritchett, nüfusun hızla yaşlanmasının Avrupa için varoluşsal bir tehdide döndüğüne dikkat çekti. Sosyal düzenin devamı için Avrupa'nın 60 milyon kişiye daha ihtiyaç duyduğunu belirten Pritchett, "Avrupa, entegrasyonu nasıl sağlayacağını bulmalı. Entegrasyon problemini çözmesi durumunda sığınmacı problemi küçük ve önemsiz kalacak" diye konuştu.

AA muhabirinin sorularını cevaplayan Harvard Üniversitesi Kennedy Kamu Yönetimi öğretim üyesi Prof. Dr. Lant Pritchett, uluslararası toplumun dünya genelinde yaşanan krizlere yaklaşımını değerlendirdi.

Uluslararası toplumun bir krizin ardından diğerine koştuğunu ancak krizlerin önlenmesi konusunda uzun vadeli tedbirler almakta başarısız olduğunu söyleyen Pritchett, "Bir açıdan uluslararası toplum çok fazla şey yapıyorlar ancak diğer bir açıdan ise doğru şeyleri yapıyor mu emin değilim" diye konuştu.

Pritchett, krizleri ortaya çıkaran nedenlere yeterince dikkat edilmediğini, doğal afetlerle insan kaynaklı krizlere aynı şekilde yaklaşılmasının bunun bir tezahürü olduğuna işaret etti.

Kriz önleme stratejisinde çabaların krizin patlak vermesinden hemen öncesine odaklandığına dikkat çeken Pritchett, "Uzun dönemli planlamalar yapılmalı, adil olarak görülen yolları kullanarak vatandaşların taleplerine meşru cevaplar verebilecek devletin inşasına odaklanılmalı" ifadesini kullandı.

"DEVLET İNŞA ETME YÖNTEMİ TEMELDEN HATALI"

Afganistan ve Irak gibi çeşitli ülkelerde yürütülen devlet inşa etme çabalarına da değinen Pritchett, "Uluslararası toplum "Güçlü devlet istiyoruz" diyor ancak devlet inşa etmeye çalışma yöntemleri temelden hatalı" değerlendirmesinde bulundu.

Güçlü bir ülkeyi örnek alıp aynısını başka bir ülkede inşa etmenin hata olacağını vurgulayan Pritchett, şunları söyledi:

"Bu, bir ülkede, bir toplumda işe yarıyor ama başka bir toplumda işe yaramıyor. Ağacı kesip başka bir yere dikmeye çalışmak gibi. Tüm ağacı taşımış olmuyorsunuz çünkü kökleri göz ardı ettiniz. Pek çok yönden gelişmiş toplumların devlet inşa etme yöntemleri, taklit ve nakil başarısızlığa uğradı. Yeni bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Doğru yaklaşım ise daha az 'doğru çözümü buldum', daha çok 'problemlerini çözmende sana yardımcı olacağım' fikrinin benimsenmesi. 'Hadi kapasiteli bir devlet inşa edelim', ' Hadi hükümeti ve çalışanlarını eğitelim', 'Kamu hizmeti oluşturalım', 'Yargı sistemi inşa edelim', 'Politikalar geliştirelim' ama bunların meşru köklerinden doğal olarak büyümesi gerekli."

Yapılan hatalar neticesinde devlet inşa etme çabalarının başarısızlığa uğradığını ifade eden Pritchett, bunun en önemli istisnasının ise Ruanda olduğunu söyledi.

Ruanda'nın, korkunç bir soykırımın ardından büyük bir gelişme kaydettiğini hatırlatan Pritchett, Irak ve Afganistan'la kıyaslandığında Ruanda'nın dış faktörlerden daha az etkilendiğini dile getirdi.

Pritchett, şöyle devam etti:

"Pek çok alanda yabancı bağışçılar gelip işleri belli şekilde yapmalarını tavsiye ettiklerinde 'hayır' dediler, 'O yoldan yapmayacağız. Batılı bakış açısına göre iyi görünmeyebilir ama bizim geleneklerimize ve toplumumuza uygun'. 1994'ten bu yana ekonomi ve devlet inşa etme açısından büyük bir yol katettiler. ABD, Afganistan'da aşağı yukarı yarım trilyon dolar harcadı, çok fazla bir kapasite inşa edemedi. Ruanda ise çok az dış tesir altında kaldı, çok daha az kaynakla çok daha iyi bir iş ortaya çıkardı."

"SURİYE'YE İNSANİ MÜDAHALE MÜMKÜN DEĞİL"

Suriye krizinin ortaya çıkardığı yükün paylaşılması konusunda da büyük bir orantısızlık olduğunu ifade eden Pritchett, "Türkiye, Lübnan, Ürdün yapması gerekenden çok fazlasını yaparken, Suriye krizinin ortaya çıkmasında sorumluluğu olan ABD ve biraz da Avrupa çok az şey yapıyor" dedi.
Meslektaşı Michael Ignatieff'in insani müdahaleye dair kitabında "ABD'nin Suriye'de insani müdahalede bulunmak için ne kadar zayiata rıza gösterir?" sorusunun cevabını araştırdığını ve "sıfır zayiat" sonucuna vardığını aktaran Pritchett, "Fotoğraflar, görüntüler, uluslararası toplum ne düşünüyor önemli değil. ABD'nin güç yapısı bu girişimde ne kadar zayiat vermeye razı olur? Sıfır. Eğer zayiat vermeyi göze almıyorsanız, yapılması gerekeni yapmak konusunda da gönülsüzsünüzdür" diye konuştu.

Suriye'nin içinde bulunduğu durumun jeopolitik konumunun trajik bir sonucu olduğuna işaret eden Pritchett, Suriye'deki insani duruma müdahale etmek konusunda hiçbir ülkenin yeterli halk desteğine sahip olmadığını söyledi.

"YAŞLANMA AB İÇİN DAHA BÜYÜK TEHLİKE"

Suriyeli sığınmacı kriziyle ilgili olarak da çok farklı bir bakış açısı ortaya koyan Pritchett, Avrupa'nın demografik yapısı ve çalışan nüfusun hızla yaşlandığı göz önünde bulundurulduğunda sosyal düzeni sürdürebilmek için 60 milyon kişiye daha ihtiyaç duyduğunu dile getirdi.

Pritchett, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir milyon mülteci aldılar diye herkes kriz diyor, gerçekte ise yılda 60 milyon ek kişiye ihtiyaçları var. Bence Avrupa'da göç değil entegrasyon problemi var. Avrupa'nın bu insanlara ihtiyacı var. İnsanların Avrupa'ya gelmesine, topluma katkıda bulunacak kadar entegre olmalarına ihtiyacı var. Bunu nasıl yapmaları gerektiği konusunda siyasi çözüm bulmuş değiller. Bence yaşlanma krizi Avrupa için birkaç milyon sığınmacının gelmesinden daha büyük bir varoluşsal tehlike. Sığınmacı krizine iyi bir çözüm var. Avrupa, entegrasyonu nasıl sağlayacağını bulmalı. Entegrasyon problemini çözmesi durumunda sığınmacı problemi küçük ve önemsiz kalacak."

Pritchett, Batı'daki göçmen karşıtı hareketler için de şunları söyledi:

"Gerçekten ABD ve Avrupa'daki ulusalcı çığlıkların ölen bir hareketin son çığlıkları olduğunu düşünüyorum. Dünya için ulusalcılığın gelecek olduğunu düşünmüyorum. Ulusalcılık geçmişte kaldı. Yakında tarihe karışacaklarını anladılar. İnanıyorum ki ulusalcıların gürültüsü ölen bir ideolojinin ve ölen bir inancın son solukları." 
Editör: TE Bilisim