Çok dağıldık!

Nereden tutsak elimizde kalacağı korkumuz öyle bir hale geldi ki ya susuyoruz ya da her şeye gereksiz tepki veriyoruz!

Sanırım bu da çaresizliğimizi gösteriyor!

Başka açıklaması olamaz değil mi?

Bir dönem diktaya doğru giden, adına demokrasi diyerek akılları bunaltan dönemlerden geçtik. Halkın uyanışı ve bunu artık kabul etmeyeceği, politikacılarımızın birçoğunu son iki seçimde değiştirme eğilimine girmesi partileri de buna sürükledi ve artık uzun süreli iktidarları popülist politikacıların elinden almayı başardık.

Artık eskisi gibi dikta usulü politika yapan, kendileri dışında lider kabul etmeyen ve muhalefeti ayak bağı gören politik bir tarz neredeyse kalmadı. Gerçi doğru düzgün muhalefet de kalmadı. Sessiz sedasız devam eden muhalefet iktidarı zorlamadığı gibi halkı da harekete geçirmiyor. O zamanlarda kamusal kaynakları pervasızca kullanan, aslında korku ve panik içinde bir yaşam da geçiren politik yapılanma yerini daha rahat bir politikacı yaşamına bıraktı. Bu da daha Kıbrıslı görüntü sergileyerek halk arasında korumasız ve rahat, sıradan yurttaşlar gibi dolaşan milletvekilleri, bakanlar, başbakanlar, cumhurbaşkanları ve belediye başkanları görüntüleri yarattı ki temelinde yatan korkusuzluk değil nemalanacak kaynakların tükenmesinden kaynaklanan imkansızlıklar oldu belki de…

***

Yıllar boyu, hayatı felç etmek pahasına, hatta Kıbrıslıyı umutsuzluğa düşürmek pahasına, devleti kendi mülkü gibi gören, monarşiyi de anımsatan yaklaşımlarla devleti kendi mülkleri gibi gören politikacılar yönetti KKTC’yi. Devlet imkân ve imtiyazlarını kendi çıkarları için daha rahat kullanacaklar diye halkı da muhalefeti de susturdular.

Demokrasinin kurumsal yapısını değiştirip, devleti ele geçirdiler, anayasal hakları kıvrak yasal düzenlemeler ile durdurdular. Bir korku imparatorluğu yaratmaya çalıştılar. Devleti ele geçirdikleri gibi, bürokrasiyi, yargıyı, basını, gönüllü sivil toplum örgütlerini ve hatta sendikaları bile kontrol ettiler.

Sonuç ortada…

Gelinen noktada, ucundan tutup derlenecek hiçbir şey kalmadı işte.

Yarım asrın bozduklarını 3 günde toparlamanın mümkün olmadığını elbette biliyoruz.

Halktaki çözülmeyi ve devletine, yurduna olan inançsızlığını bir günde geri döndürmek de kolay değil.

Önemli olan bunların bıraktığı kalıntılardan, hakikaten ne zaman ve nasıl kurtulacağımızı iyi planlayarak, bilinçli bir şekilde nasıl ivedi olarak gerçek bir devlet düzeninin gerekliliklerini yerine getirebileceğimizi anlamak, anlatmak. Bunun için uğraşmak, sağa sola gebe kalmayan politikacıların var olduğu bir seçim yapabilmek. Bütün bunlar için toplum olarak, halk olarak, elimizden geleni yapabileceğimizin farkına varmak.

Bozuk düzenin yarattığı bozuk yaşam anlayışının toplanması için kendimizden başlayarak hayatımızı düzene sokabilmek!

Bunu yapacak bilinç düzeyimiz, tecrübemiz, irademiz ve her şeye rağmen inancımız hala varken elimizi çabuk tutmalıyız.

Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun ölçütü ve başlangıcı olmayacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında gelecek erken genel seçim süreci her şeyin yeniden başlayacağı süreç olabilir.

Bu bizlerin elinde.

Var mıyız?