“Hükümetin zaafı var. Mahkemeye karşı saygılıyız”

Bunlar Maliye Bakanı Dursun Oğuz’un sözleri.

Zaten biliyorlarmış. Kamudan maaş alanların hayat pahalılığı ödeneğinin dondurulamayacağının açık açık farkında olunduğu, zaten yasanın da net bir şekilde ifade ettiği bir haktan geriletmeye gidilmesi akıl kârı değildi.

Kaldı ki geçmişte Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Maliye Bakanı olduğu zamanlarda denenmiş, ayrıca emekli maaşlarından da vergi kesilmesi yönünde yapılan hamleler olmuştu.

Vergi kesilmiş, sonunda parça pinçik iade edilmek zorunda kalınmıştı!

Tüm bunlar hükümetlerin ders alması gereken örnek olaylar olduğu halde, maalesef her sıkışık dönemde bir kez daha ve yeniden denenerek devlete güvensizliğin tırmandırılmasına neden oluyorlar.
Kaldı ki mantık zaten insan haklarına aykırı. Pahalılığın had safhada olduğu, enflasyonun insanların belini kırdığı bir süreçte, vergi borcu ayyuka çıkanlar, devlete karşı maddi yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin yaşadıkları lüks hayatlar, sahip oldukları mal mülke rağmen, bunların nasıl alındığı, devlete bunca borç varken halen daha alımlar yapıldığı, piyasaya dünya oyunun oynandığı kişi ve şirketlerin peşine düşülmüyor, gözler yine bordro mahkumlarına çevriliyor.

Sonra her birkaç yılda bir defa af çıkarılarak, toplana bilmem kaç milyonu başarı sergilercesine övünerek kamuoyu ile paylaşıyorlar.

E gününde ödenseydi devletin iç ya da dış borçlanmasında ne kadar daha eksik borçlanılması gerekeceği ve bunların gerek faiz gerekse de devletin hareket kapasitesine olan olumsuz etkileri açısından değerlendirilmesinin gerekliliği aklımıza geliyor mu?

Yok o hesaplara hiç girmeyelim değil mi?

İyi de vergisini tam ödeyen kamu görevlisi ve bordro mahkumlarının alamadığı sosyal devlet hizmetlerinin asıl nedeninin çoğu zaman sosyal devlete ihtiyacı olmayan, liberalizmin dibine kadar yaşandığı kesimlerin sebep olduğunu sorgulayınca ne olacak?

Yolumuz, aydınlatmamız, ulaşımımız, sağlığımız, eğitimimizi ve gıda ürünlerine yansıyan pahalılığı nasıl ölçümleyeceksiniz beyler?

***

İşte tüm bunları düşündüğümüz zaman gerçekten tüm bu olanlara kızmamak hiçten değil!

“Günün sonunda becerir de koparırsak” şeklinde düşünenin devlet olması ise işleri daha da karmaşık hale getirerek güvensizliği tırmandırıyor.

Ne diyelim!

Gene sendikaların mücadelesi yasal olanın ne olduğunu anımsatarak bordroları ile devletin hali hazırda kesin gelir olarak hesapladığı vergilerini zaten topladıkları kesime musallat olmamaları gerektiğini, bunun yasal olmadığını anımsattı.

Maliye Bakanlığı’nın ise zaten biliyorduk demesi biraz düşünüldüğü takdirde sıkıntılı bir açıklama çünkü göz göre göre şansımızı denedik, becersek ve mücadele edilmese, en azından bu hususta kimse ağzını açmasa kesilecekti.

Bile bile bu insanlar da açlığa mahkûm edilerek etkiledikleri tüm sektörlerin aşağı çekilmesine devlet de seyirci kalacaktı.

Şimdi bunun ardından devletin hakikaten dava edilmesi gerekiyor.

Sendikalarınbir sonraki hamlesinin muhakkak ödetilen vergilerin karşılığının alınamadığı yönünde tazminat davalarının bireysel olarak açılmaya başlaması gerekiyor ki, devlet yerine getirmesi gereken yükümlülükler yerine başka alanlardaki halkın dışında veya belli başlı zümreleri kollayan kararlar alarak yürüme alışkanlıklarından artık vaz geçsin!

***

Yılın ilk 3 ayında kesilen tutarlar ne zaman ödenecekti sahi?

Çünkü iç borçlanmanın gerekliliğini yaratan da kamu bordroluları değildi…

Dr. Çiğdem DÜRÜST