Geçtiğimiz hafta içerisinde meydana gelen ve ülkemizde her ferdin yüreğini dağlayan elim<br /> trafik kazası sonrasında ortaya çıkan tepki, yaşanan bu büyük acıyı istismar ederek başlatılan<br /> eylemler ve sonrasında gelişen olaylarla ilgili bir açıklama gereği ortaya çıkmıştır.<br /> Herşeyden önce bilinmelidir ki, Türkiye ile eş saat uygulamasında kalınması ilişkilerimizi<br /> büyük oranda Türkiye ile veya Türkiye üzerinden yürütmek zorunda olmamızdan<br /> kaynaklanan bir gerekliliktir. Karar siyasi bir karar olmaktan öteye, ulaşımdan merkez<br /> bankası çalışmalarına kadar, bizlere dünya tarafından uygulanmakta olan izolasyon içinde tek<br /> çıkış kapımız olan Türkiye ile zaman farkı nedeniyle ortaya çıkabilecek olası aksaklıkların<br /> engellenmesine yönelik bir karardır.<br /> Bu karar alındığı zaman ses çıkartmayanlar, üzücü bir kaza ve sonuçlarını bahane ederek,<br /> büyük bir acı üzerinden siyaset yapmayı yeğleyerek halkımızı sokağa dökme planlarını hayata<br /> geçirmiştir. Cumhurbaşkanı Sn Akıncı'nın saatlere yönelik açıklaması da tüm eylemlerin<br /> arkasında başka bir niyet olduğunu açıkça ortaya çıkartmıştır.<br /> Kazanın hemen ardından sendikalar okul zillerinin saat 09.00 da çalacağını duyurarak ilk<br /> eylemlerini gerçekleştirmişlerdir. Hükümetimiz bunun üzerine okul başlangıç saatlerini ve<br /> kamu çalışma saatlerini birlikte ele almak suretiyle 08.30 olarak açıklamış ve özel sektöre de<br /> buna uyum sağlaması için çağrı yapmıştır.<br /> Hükümetin bu kararının açıklanmasından hemen sonra öğretmen sendikaları bu kez okul<br /> başlangıç saatini 08.00 olarak açıklamış ve çağrı yapmıştır. Bu çağrı ile Öğretmen Sendikaları<br /> çocuklarımızın uyanma saatini ve yolda geçirecekleri zamanın kendileri açısından önemli<br /> olmadığını ortaya koymuş olmaktadırlar.<br /> Geçtiğimiz Cuma günü Kamuda yetkili sendikalar ile gerçekleştirdiğimiz toplantı öncesinde<br /> yine ayni sendika yetkilileri hükümetimizi palyatif tedbir almakla suçlamıştır. Hemen<br /> ardından yapılan Protokol görüşmeleri esnasında konu gündeme gelmiş ve bu toplantının<br /> başlangıcında da tartışılmıştır. Saatlerin geri alınamayacağı ancak mesai saatlerinde bir<br /> düzenlemeye gitmek suretiyle 15 gün daha sürecek olan gün aydınlanmasındaki gecikme<br /> sorununun ortadan kalkacağı kendilerine bildirilmiştir.<br /> Yine ayni toplantıda kendilerine "palyatif tedbirlerle değil,işi kökünden çözmek<br /> istiyorsak,gelin AB tarafından hazırlanan haritayı inceleyelim,maaş artışı yapmayalım,belli<br /> bir rakamın üzerindeki maaşlardan %3 kesinti yapalım,bu 137 Milyon eder, Mersedesleri de<br /> almayalım onuda ekleyince 139 milyon bir kaynak oluşur,sizin işaret edeceğiniz yerlerden<br /> başlayarak tüm yollarımızı pırıl pırıl yapalım,otobüs duraklarını düzenleyelim " dedim..Cevap<br /> olarak Türkiye'den gelen parayla yapın denince " hani ne parasını ne pulunu<br /> istemezdiniz,karar verin" diyerek konuyu kapattık.<br /> Bu öneri ile aslında ortaya koymaya çalıştığımız, ülke gelirlerinin tümünün maaşlara gittiği<br /> gerçeğine parmak basmaktı. Bu ülkede esas tartışılması gereken mesele budur ve olası bir<br /> çözüm sonrasında başımızı ağrıtacak en önemli sorunlardan birisi de bu olacaktır.<br /> Bu gerçek bilinmesine rağmen, benimle bu konuyu görüşmemiş olan bir gazetemizin"<br /> hükümet maaşlardan kesinti çalışması başlattı" şeklinde yaptığı haber sonrasında birçok köşe<br /> yazarı, bu haberi kaynak kullanarak eleştiriler yazmış, trafik cezaları ve seyrüseferler hangi<br /> maksatla kullanılıyor sorusunu sormuştur.<br /> Bu sorunun cevabı nettir. Tüm gelirler maaş ve maaş nitelikli harcamalar için<br /> kullanılmaktadır. Türkiye bize ek kaynak sağlamadığı anda hiçbir yatırım yapabilecek<br /> durumda değiliz. Bu gerçek yıllar içerisinde oluşmuş bir yapılanmanın sonucudur. Bu<br /> yapılanma dünyanın bize uygulamakta olduğu izolasyon nedeniyle dışa açılamamanın<br /> yarattığı gelir ve imkan kısıtlamasının bir sonucudur. Devlet, insanımız tarafından en önemli<br /> istihdam kapısı görüldüğü müddetçe giderilemeyecek bir sorundur bahsettiğimiz.<br /> Tüm bu olumsuz tablonun, eşitliğimizi egemenliğimizi, ekonomik yetersizliklerimizi<br /> yeterince göz önünde bulundurmayacak bir "çözüm"ün ortadan kaldıracağını savunmak ise<br /> son derece saf veya bilerek söyleniyor ise art niyetli bir söylemden öteye gidemez.<br /> UBP-DP hükümeti olarak, geçmişten günümüze taşınan sorunları gidermek için çaba<br /> gösterirken, yaşanan büyük bir acıyı bahane ederek siyaset yapmaya çalışanların ve yalan<br /> yanlış haberler yaymak suretiyle insanımızı aldatmaya çalışanların mumu elbet sönecektir.<br /> Olası bir referanduma hazırlık nitelikli, insanımızı devletinden ve Türkiye'den soğutma<br /> gayreti ile büyük bir acıyı isyan noktasına taşımak isteyenler bir oranda başarı sağlamıştır.<br /> Hükümetimiz de yaşananları değerlendirerek gerekli kararları üretecektir.<br /> <br /> SERDAR DENKTAŞ<br /> DPUG Genel Başkanı