Türkiye Cumhuriyeti Başkanı 20 Temmuz vesilesi ile KKTC’ye gelecek.

Siyasal partilerin bir kısmı, muhalif olanlar, mecliste gerçekleşecek toplantıyı boykot edecekmiş. Sadece ikisi ama…

İktidar partileri ve Halkın Partisi ise belli ki KKTC’yi tek tanıyan ülkenin devlet başkanının halkımızın kürsüsünden yapacağı hitapta hazır bulunacaklar.

Bir zamanlar işgal edildiğini ve çatısına bizim ülkemizde bilinmeyen ve tanınmayan bayrakları dikmek üzere yol geçen hanı gibi kullanılmış meclisimizde yani…

***

Esasında iki muhalefet partisi pek çok şeyi tek başlıkta boykot ediyorlar. Taraftarları da toplumdan yükselen sesler oluyor. Tıpkı boykota karşı olanlardan yükselen ses gibi…

Siyasal Parti Genel Başkanları’nın yaptığı açıklamalar var.
Kimisi KKTC-TC ilişkilerinden dem vurarak olmaması gereken noktada olmaktan duyduğu hicabı dile getiriyor, kimisi boykotçulara nankör olduklarını söylüyor ya da ima ediyor.

Bazı siyasal parti başkanları önlerine bakıp gık dahi çıkarmıyorlar!

Bunlar, kendileri yerine kitleleri üzerinden söyleneceklerin söyletilmesini tercih edenler. Kimisinin kitlesi başarılı, kimisininki umursamaz!

Bir de medyada etkili oldukları adresleri kullanıyor bu gücü ve iktidarı algılama biçimi demokrasiden giderek uzaklaşanlar.

***

Toplum ne kazanıyor?

Hiç!

***

Büyük gün geldi çattı işte.

Ancak bu büyük günü büyük günün görülen dinamikleri açısından değerlendirmek yerine çıkar psikolojisi üzerinden değerlendirmek ve yaşanan çıkar çatışmalarından bahsetmek yaşananları anlamlı kılacaktır.

İnsan psikolojisi ve çıkar ilişkileri üzerine yapılmış belki yüzlerce araştırma mevcuttur. Bu araştırmalarınhemen hemen tümünde söylenen şudur: “Ne çıkarın bulunduğuna bağlı olarak yaşar ve çevreni bu şekilde etkilemeye çalışırsın!”

Çıkarlarımız doğrultusunda yaşadığımız çatışmalar yaşamın her alanında mevcuttur. İlişkilerimizin her alanında vardır.

Ve çıkarlar bireyselden toplumsala yaşamın seyrini ciddi bir şekilde değiştirme, dönüştürme kapasitesine sahip kuvvetli bir etkiye sahiptir.

Açık olmak, dürüstlük ve buna benzer etik ve ahlaki tutumlar dahi çıkar çatışmalarını ortadan kaldırmaz. Bunun en kolay özeti “bal tutan parmağını yalar” ilkesidir.

***

Beynimizin bir ödül mekanizması olarak çalıştığı ve yaşamlarımızın haz üzerinden şekillendiği, en azından, Freud’tan beri bilinen bir gerçektir.

“Hazlarımız” beynimiz tarafından ödül olarak algılandıkça, beyin işleyişi şekillenir. Beyin aldığı haz karşısında ödüllendirilmiş hissedeceğinden bunun sürekliliği için tekrarını kesinleştirmeye, kalıcılığını artırmaya çalışır (Her türlü bağımlılığın da bu şekilde geliştiği bilinen en önemli gerçekler arasındadır).

Siyasal yaşamda da gerek sosyal kabul, gerek maddi çıkar, gerekse de kendisini önemli ve değerli hissetme hazzı, ödül algısını harekete geçirerek, ödül miktarıyla duyulan haz arasındaki köprüyü kurar.

Bilimsel lafları bir kenara koyalım: “Siyasetimizde en çok veren, daha çok sevilir.”

Bu mantık iktidardaki partilerin çevrelerinin daha kalabalık, etkilerinin daha geniş kitleye ulaşmasını takiben muhalefette kaldığı takdirde suskun daralmasını kolayca açıklar!

Bu sebeple doğrulukla, vermeyi değil düzenlemeyi tercih eden bir siyasal partinin dikkat ederseniz çevresinde çok fazla seçmen, üye, taraftar bulunmaz. Toplantıları, mitingleri şaşalı olmaz. Hararetli savunucuları artmaz!

İş, para, sosyal konum, kendini güç ile birlikte anmak gibi imkanlar sağlamayarak, küçük, güçsüz, geriden gelen ile birlikte kalmak noktasında göstereceğinden çok az kişi bu yolun diğer değişkenlerine göre belirler yaşamını.

Şimdi Erdoğan’ın adaya gelecek olmasında, bu gelişin içeriği veya diğer hiçbir şeyin önemi yoktur.

Gücün yanında olmak var!

Güçlüyü destekleyerek daha güçlü olmak arzusu var!

Beynin ödül algısı formülü oluşmuş, kafeslerin kapakları açılarak deney tavşanlarının yeme erişme testi gibi bir hamleye hazırlık içinde olanlar harekete geçmiştir.

Karşı tarafın çıkarı?

Gücüne güç katacak.Belki daha güçlü bir şekilde desteklenerek büyüyecek.İnsan ömrünün mümkün kıldığı süreçte hayal edebileceğinden daha yüksek(!) bir noktaya erişebilecek.

İnsan olan herkes için kuvvetli motivasyon, önemli çıkar çatışmaları. Ne dersiniz?

***

Kazanımlar, amaçları şekillendirir.

Çıkarlar kararlarımızı derinden etkiler.

Kişi kendini bir amaca, birisine, bir nedene veya kendi çıkarına bağlı hissettiğinde algısı değişir. Aslında beynin çalışma biçimi farklılaşır ve var olan bilgiye bakışı etkilenir.

Çıkar çatışmalarının para/güç/kabul gibi ya da arzu edilen ödülden uzaklaştıkça yalanı, aldatma ve hileyi rasyonalize etmeyi ve kendi gözümüzde meşru kılmayı kolaylaştırır.

Çevrenizdeki herkes de aynı şeyi yapıyorsa ve siz de yaratıcı ve zeki insansanız, sonunda bir çıkar elde edecekseniz bütün bunlar görüşünüzü etkilemeye başlar.

Bu sebeple KKTC-TC ilişkilerinize de, “tuttuğunuz siyasal partiye” de bu çerçeveden bakın.

Kendinize dürüst olun.

Bireysel ya da kolektif değerlendirmelerinizin şahsi mi, güdümlü mü olup olmadığına en azından kendi kendinize dürüst olarak cevap verin.

Dr. Çiğdem DÜRÜST