Devlet, toplum huzuru, sağlığı ve refahı adına çalışması, aksaklıkları tespit ederek bir daha halkın huzursuz olmaması için çalışması gereken bir yapı olduğu halde, maalesef sahtekârlar da hırsızlar da, yalancılar ve dolandırıcılar da devletin birkaç adım önünde koşuyorlar ve devlet bunları asla yetişemiyor.

Ya da yetişmek istemiyor!

Hal böyle olunca dolandırılan, sahteliklerle uğraşmak zorunda kalan, usulsüzlükler ile uğraşan, başına gelenleri birilerine izah etmekten nefesi tükenen bizler oluyoruz.

Halk oluyor.

Mesela bir belediye çalışanı, sahte PCR düzenlemiş ve kim bilir bunu kaçıncı kez hangi maksatla yapmış! Sahte evraklar ile tedavüle sürmüş!

Bundan kaynaklanan uygulama ile cezalandırılan belde halkı olacak…

Sahte evrakları kullananlar konserlerini verdiler. Kumarhane müsşterilerinin eğlencelerine zeval gelmedi. Herkes emeklerinin karşılığını da aldı.

Lakin belde halkı artık pandemi sebebi ile yapması gereken testler için yeni ir adres aramak zorunda kalacak.

Bunun adına KKTC’de adalet diyoruz.

Başka ülkelerde kölelikten hallice…

Belki de nice politikacıların istifa gerekçesi olabilecek bu rezillik belde halkının ceza hanesine yazılıvermiş işte…

Devlet bir şey yaptı mı?

Yaptı!

Dostlar alışverişte görüsün.

***

Bunun nedeni nedir?

Devlet üzerine düşen yükümlülüğü yerine getiremiyor.

Denetimi doğru mecralarda gerçekleştiremiyor. Bu sebeple de halkın yaşamını kolaylaştırabilecek bazı yolları bu gibi insanlar yüzünden kapatıyor.

Pek çok önemli ve kapsamlı dolandırıcılıkta halk arasında adı dolaşan ne kadar çok ileri gelen, bürokrat ve politikacı isimleri dolaşıyor. Bunlar doğrulanamadığı gibi yalanlanmıyor da…

Eee… O zaman da halk arasındaki inanç kuvvetleniyor: “Balık baştan kokar” deyiveriyorlar işte…

Köy bakkalının, tarlasında buğday arpa yetiştirenin, evinde yoğurt hellim yapanın peşine düşüyor ama belediye başkanının peşine düşemiyor mesela…

Şu PCR meselesinde dönüp bu sahte evrakları düzenleyenlerin bunun karşılığındaki ödülünün ne olduğunu sorgulayabilse…

İşin içinde sözüm ona KKTC yurttaşınayasak kumarhanesi olan bir otel de olmasa, iş başka olacak da karmakarışık bir idari yapı içinde bunları yapmak kolay değil.

Daha bu kadar basit denetimleri yapamazken biz de devletten insan hakları meselelerine eğilsin bekliyoruz.

Polisteki aksaklıkları gidersin, kadına yönelikşiddetle mücadele biriminin sorumlusu ve toplumsal yaşama, kadına, insana dokunacak bir birimin adeta darmadağın edilmesini tartışıyoruz…

Rüyadayız rüyada…

Uyanmak ne mümkün!

Toplumsa Cinsiyet Eşitliği Dairesi’nden bahsediyoruz…

Bizimki de iş mi?

İnsana dokunacak meselelerbesleyenler ile bunların beslediklerine para getirmez ki...

Para götürecek işler tercihleri olmaz.

Yazıklar olsun!

Alınan hiçbir karar mı doğru olmaz.

Atılan her adım mı tartışılır?

Dönün kendinize bir bakın yahu!

Sizin en doğru yaptığınızı iddia etiğiniz işte, bile halk size şüphe ile bakıyorsa bunun sorumlusu ne halk ne de bu toplumun etiğe ve ahlaki değerlere uygun yaşayan insanları değildir.

Devleti öyle bir hale getirdiniz ki, tutunmak için dört gözle bir gerekçe bekleyen hatta bu gerekçeyi yaratmak için dahi uğraşanlar istemez, tınmaz oldular.

Bunu halk yapmadı!

Bunu siz yaptınız beyler!

Lakin boynunuzun altında kalması an meselesidir.

Bizim boynumuz hep giyotinde… Korkuyu kanıksadık, anlık çarelerle yuvarlanıyoruz sizlerle mücadele ederek.

Lakin, çember daraldıkça sıra sizinkine gelecek.

Kurbanlar her geçen gün azalmakta.

Kuyruğun en sonunda da olsanız gene sıra sizde olacak.

Dr. Çiğdem DÜRÜST