Bir zamanlar toplumsal halk hareketleri etkili bir şekilde gündemi hareketlendirebiliyor, toplumdan pek çok kesim demokratik haklarının farkındalığıyla memlekete dair gailelerini bir araya gelerek savunabiliyordu.

Halk, ülkede geleceğimizi şekillendirebileceğimiz hareketlere imza atabiliyordu.

Birlik ve beraberliğin anlamlı olmasının gerekçeleri bu nedenle geçerliliklerini koruyor, devleti yönetebilmek için başvuran ve seçimlerde aday olanlar halkın gücünü fark edebiliyor, yönetimin halkın olması anlamına gelen demokrasiyi anlamına uygun bir şekilde sürdürebiliyorlardı.

Annan Planına kadar etkin olan bu süreç, halka rağmen yapılamamış icraatlardan örneklerle doludur. Annan Planı ve devamında kısıtlanan, hatta kapana kısılarak her geçen gün Güney Kıbrıslı yurtseverlerin ortak görüşü ortaya koyarak federal bir çözüm için kullandıkları oyların yeterli olmamasından dolayı önümüzün tıkanması; devamında Avrupa Birliği’nin Kıbrıs’ın kuzeyini adeta yok sayması ve pek çok anlamda sadece Türkiye ile ilişkilerin kurulur ve sürdürebilir hale gelmesinin daha da kesinleşmesiyle işler istenmedik şekilde ilerledi.

Ve sonuç ortada!

Muhtaç, yardımsız yol alamayan, her an su alan bir gemi misali, ancak kıyıdan yüzdürülerek korkuyla yol alan; sınırlar/sınırlılıklar içine sıkışıp kalmış bir düzene adapte edilmeye zorlandık.

Pandemiyle daha da kısıldığımız bu çemberden çıkış yolumuz adeta kalmadı.

Halkın bezginliği; demografik yapıdaki değişim nedeniyle yurtseverliğin açığa çıkması hususundaki yeteneklerimizin kısıtlanması, Kıbrıslı çözüm yerine daha milliyetçi ve miadını doldurmuş siyasal çemberlerin güçlü ateşinin ortasında bırakıldık.

Kâh zorundalık, kâh etik dışılıklar nedeniyle gelinen noktada artık halkın söz hakkını eline almasının gerektiği yönündeki sözler ve sesler yükselirken Cumhurbaşkanlığı seçimiyle toplumun önemli bir kesimini gererek rahatsız eden olaylar yeni baştan patlak verdi.

Şimdi Bu Memleket Bizi Platformu ruhunun yeniden canlanması için düğmeye basılıyor.

Basılan düğme, geçen yaklaşık 20 yıllık sürecin bizden neler alıp götürdüğünü ve hangi kısmının geri getirilebileceğinin görülmesi için anlamlı bir adım olacak.

Halkın memleket sorumluluğu ve gelecek nesillerimizin devamlılığı açısından bir hareket yaratması demokrasinin, çağdaşlaşmanın ve ihtiyaçların yüksek sesle ortaya atılmasına katkı sağlayabilir. Bunun için sendikalarla bazı siyasi partilerin güven tazelemeleri; etik, ahlaklı,emekten yana, yurtseverliten yana, güvenilir tepkilerin ortaya konması için liderlik etmeleri gerekecek.

Büyük bir sabır, sağlam bir irade gerektireceğinden kuşkumuz bulunmayan bu platform çalışmasında, alışılagelmiş etik dışı siyasetin bunun dışında tutularak yeni birlikteliklerin, geleceğimizi özgürce, refah içinde, adil ve kalcı bir barış ve huzur çerçevesinde ilerletmesi için özveri gerektirecek.

Platformun yeniden yola çıkabilmesi için toplumun her kesimine anlamlı ve her bir kişinin bir nefer olduğunu unutmadan yola çıkmaları gerekecek.

Her bir kişinin çok değerli olduğu bu birliktelikte, yeniden ayağa kalkma çabasının gelecekte birilerinin tek başına kurtuluşunu hedeflemeden, siyasetin kirli oyunlarına alet edilmeden yürütülmesi gerekecek.

Narenciyecinin, sağlıkçının, çiftçi ve hayvancının, doktorun, kamuda ve özel sektörde çalışanların ve her kesimin son derece iyi örgütlenmiş, hiç kimsenin hiç kimsenin ensesinde boza pişiremeyeceğinin bilinci içinde harekete geçirilmesi gerekeceği direnci ile çalışmaya hazır olması gerekecek.

Bu hususta doğru ve iyi yapılanmış bir platform hakkında “Rumcu”, “Gavurcu”, “Türkiye düşmanı” vb safsatalara kanmadan hedefin gerçek anlamda insanca bir yaşam olması gerektiğinin anlaşılması gerekecek.

Bu memleket Bizim Platformu, bir uyanış, bir yeni ve taze kan, hatta bir diriliş olmalı.

Selamlıyorum!

Dr. Çiğdem DÜRÜST