* İhtiyacı bul;

* Sorunu kavra;

* İnisiyatif al;

* Kaynaklarını belirler;

* Harekete geç;

* İlerlemeyi takip et;

* Etkilenen bileşenleri gözlemle;

* Yeni olası ihtiyaçlarla ilgili planlama yapmaya başla;

* Sonuca eriş…

***

Bu bir döngüdür.

Ne iş yapıyorsanız yapın, bu sıralamayı takip edebilmek, takibin sonucunda bir yerlere varmayı hakikaten arzu ediyorsanız da hassasiyetle çalışmak gerekir.

İster bir ev kadını olun, isterseniz de bir astronot; ister doktor olun isterseniz de mühendis çalışma basamaklarınız aynıdır.

İşlevsizleşen kamu hizmeti nitelikli çalışmalarımızın en büyük problemi,yukarıda sıralanmış basamakların göz ardı edilmesidir.

Özellikle de inisiyatif alması gereken yürütmenin başındakilerin, başta kabine üyelerinin, işleyişe dair inisiyatif almayı reddetmeleri ya da korkmalarındandır.

Beldi de çoğu zaman bilgisizliklerinden bile…

Çoğunluğun yararına olacak birtakım hamlelerden kaçıp, sadece belli zümreleri halk olarak kabul etmelerinden bahsetmiyorum bile…

Hal böyle olunca sıfıra sıfır elde var sıfır noktasında takılmış, hep geriye doğru hızla yuvarlanır durumdayız!

***

Bir ekip çalışması mutlaka olmalı…

Özellikle söz konusu olan kamu yararına bir çalışmaysa hele de bu devletin hizmet vereceği bir alan ise bu işi kısıtlı partizan çevrenizle kapalı kapılar ardında, öncesi ve sonrasına gözlerinizi tıkayarak yapmanız mümkün değil.

Bu mantık ile hareket ederek toplumun genelini mutsuz, azınlığı da doyumsuz canavarlara dönüştürdünüz!

Zaten bu noktada niyetin de iyi olmadığı şüpheleri aşikâr! Çünkü gizleyecek bir şeyi olmayan kapalı kapılar ardında, çok gizli evraklarla veya devlet meselesinde yakın ve kapalı çevre tutmaya ihtiyaç da olmazdı!

***

Bunca senedir KKTC halkının memnuniyetsiz bir çoğunluğa dönüştürülmesi, seçmenlerin demokrasiye olan inançlarını kaybetmeleri ve gençlerin devletle hiç ilgilenmemelerinin sebepleri ortada değil mi?

Cadı kazanı içinde mücadele vermek zorunda kalışınız da bundan, siyasetin dedikodu mecrası olması da…

***

Kişinin aynası iştir diye boşuna dememişler.

Bu ülkede gerçekten çalışmaya hevesli olan, ancak illa etik ilkeleri ve ahlaklı bir şekilde sosyal sorumluluk bilinci ile iş yapmak isteyen pek çok insan, kirli işlerin içine isimleri bulaşmasın diye geri çekilmeyi tercih ediyor çoğu zaman.

O meclisimizin içini öyle bir hale getiren vekiller oldu ki, oraya girerse kirleneceğini düşünen insanlar var.

Mübarek tütün değil, usare fabrikası gibi çalışıp var etmeyi değil, yok etmeyi hedef alan bir ortamadönüştürüldü. Sonra seçim zamanı geldi mi, insanlar yüzüne güldüğü seçilmeyi arzulayanların ardından haklarında temiz kalan düşüncelerini de salıverip arkalarını döndüler.

Çoğu kez umutlar çöktü.

Başarı öyküleri yerine başarısızlık öyküleri yazılmaya devam edildi.

Ve işte gelinen noktada, hesabını kitabını bilemeyen, kültürünü ve tarihini koruyamayan, çevresini katlederek elleriyleyok oluşasevk eden idari kadrolar yaratıldı.

Kamudaki işleyişin nasıl olduğunu bilmeyen bürokratlar ve hatta bakanlar, kamu işleyişinin maskaralığa dönüşmesine sebep oldular. Bozamadıkları alanlar, emin olun kamuda görev alan ve işini layıkıyla yapan sayları çok az kalmış, torpille istihdam edilmemiş ya da öyle olsa da vicdan ve yurt sevgisi sahibi kişiler sayesindedir.

Daha da kurduk yaşatacağız diyen kendileridir genelde…

***

Yaşatmak değil öldürmek için çaba gösteriyor, toplumda sadece ayakta o kalmayı başaracak olan ve sizin de koltuklarda kalmanıza yardımcı olacaklarla devam etmeyi tercih ediyorsunuz.

Geride çocuklar mağdurmuş, kadınlar ayrımcılığa uğruyormuş, engelli bireylerin özel ihtiyaçları varmış…

Umurunuzda bile değil.

Kalan sağlar sizindir mantığı ile giderek tükenişinizi/tükenişimizi garantiliyorsunuz… Hepsi bu…

Başarılar beyler!

Kolay gelsin…

Dr. Çiğdem DÜRÜST