1000 yıllar öncesinde yaşamış olan devrimci filozof Herakleitos “Aynı nehirde iki defa yıkanılmaz” demişti.

Bu devingen bir yaşam içinde hiçbir anın ikinci kez yaşanamayacağını da anlatıyor, devingen sosyo-kültürel yaşamın bize hiçbir şeyi yeniden tıpatıp yaşatmayacağını da…

Öte yandan hiçbir şeyin ikinci kez yaşanmayacağını anlatırken, hiçbir başarının ikinci kez aynı tadı veremeyeceğini, hiçbir başarısızlığın da tıpatıp aynı huzursuzluğu yaşatmayacağını anlatıyor.

**

Tamam Kıbrıs’ta nehir yok. Dere bile yok. Kuraklık nedeniyle bırakın nehirde ikinci kez yıkanmayı, ayağımızı suya bile sokacak akar suyumuz kalmadı.

Kurumuş, devingenliğini yitirmiş, kirli, yosunlu bir suyun içinde bataklığa dönüşüp bizi yutacağı zamanları bekleyerek yaşıyoruz işte.

Kötü olan ne biliyor musunuz?

Farkındayız!

Bataklığa dönüşüyor olduğunun da bataklığı yaratmak konusunda neleri yaptığımızın ve/veya yapmadığımızın da…

Biz yaptık bunu… En acı olan da bu ya… Yapılmasına izin vermek de yardımcı olmaktır. Sessiz kalmak da kabullenmektir. Biliyorsunuzdur.

Ani bir çalkantı oldu mu suda, azıcık bir suni berraklaşmanın ayırdına vardık mı, o kadar hızla dalıp yeniden kipkirli yapıyoruz ki içinde bulunduğumuz suyu… O denli acımasız ve sabırsızca bencilliklerimizin esiri oluyoruz ki…

Sonunda sorunlarımızı kangrenleştirmiş ve asla bir kez daha eski temiz sularımıza dönme imkânı bırakmayacak kadar darmadağın ediyoruz kendimizi, çevremizi ve hayatı…

***

Memleket halleri, memleketi yönetmeye soyunanların yıllar boyu soyup soğana çevirdikleri, güç ve iktidarlarının sadece başka insanlara yettiği ancak hayatı güzelleştirmeyi bir an akıllarına getirmedikleri bu nehir sonunda kurudu.

Artık içinde iki kez yıkanacağımız bir nehrimiz bile yok Herakleitos.

Oysa bu sözü söylerken neleri öngörüp söylemiş, nasıl da tüm felsefi bakış açını bir çırpıda özetleyivermiştin.

Anlamak isteyen anlayacaktı.

Anlayanlar yürüdü dünya devi oldu.

Biz ise Akdeniz’in ortasında belki sen zamanında bir haritaya bile sahip değilken şimdi çok güzel çizilip renklendirilmiş bir haritaya yakından bakılınca kan ve çamurla sıvanmış bir coğrafyaya dönüştük. Bunların tümü aynı nehri, değil 2, 3, 5… Onlarca, yüzlerce kez denemiş olduğumuzdan.

Kirlendikçe batıp, battıkça yeni bir çamur gölüne umutla çekilmeyi baştan kabul etmiş bir toprak parçasının müdavimleriyiz.

Kim bilir belki nehri, suyu, temiz olmayı kullanmayı başaramıyoruzdur.

Belki tanrı(lar) hakikaten vardır ve bize kirli kalmayı layık görmüşlerdir.

Ha?

Ne dersin Herakleitos?

Dr. Çiğdem DÜRÜST