Bizim jenerasyon savaşı yaşamadı. Ancak eve kapanıp, panik halde yaşamanın ne demek olduğunu ana-babalarımızın jenerasyonu ve ondan öncekilerden çok dinledik.

Şu anda da bence benzer bir durum var.

Eksik olan bomba sesleri. Bir de askerler yok! Tanklar, toplar, tüfekler…

Esaret gene var. Tedirginlik gene var. Ölüm korkusu gene var. Sevdiklerini kaybetme korkusu gene var…

Ama asıl olan, bunun yerine Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı arasındaki paslaşmalar ile bundan anlayacağını anlamaya çalışan bizler varız!

Bir şey anlayamadığımız çok net!

***

Kabullenebildiklerim veya aklıma sığmasa da belki haklı olabileceklerini düşündüğüm şeyler var elbet alınan kararlarda.

Mesela devlet ekonomisini korumaya çalışmak, ülke ekonomisi için bir şeyler yapmaya çalışmak çok anlaşılır. Fakat bu açıklamalar için ne öngörülüp hangi uzmanlardan nasıl görüşler alındığı, ülkemizdeki akademisyenlerden ne kadar fayda sağlandığını bilemiyoruz. Bu durum uzman görüşü olmaksızın çalışıldığı hissini yaratıyor ister istemez ki bu da zaten güvensizlik yaratıyor.

Bu güvensizlik, aynı konulara dair yapılan ardışık benzer veya yeni açılımların çelişik bir şekilde ortaya konulduğu açıklamalar ile destekleniyor…

Mesela bankalar açık olacak ama bazı borçlar ertelenecek.

Mesela kamu kurum ve kuruluşları açık olacak ama devlete ödenmesi gereken primler, ödemeler, borçlar ötelenecek…

Mesela bankaların açılış kapanış saatleri olacak ama devlet daireleri mesaisi nasıl düzenlenmiş kimse bilmiyor.

Mesela piyasada tükenmekte olan tüp gaz ihtiyacı nasıl karşılanacak? Bunu da kimse bilmiyor.

Mesela çalışanların maaşları yarı yarıya indirilecek ancak harcamalarını kısıtlamak üzere hiçbir önlem alınmaksızın eczane ve marketlerde denetlenemeyen bir fiyat politikası izleniyor.

Ve bu satırları size ulaştırmak üzere yazarken Kıbrıs Cumhuriyeti OHAL ilan etmiş oldu.

KKTC’de ise gerek yok sanırım!

Haydi belki bu akıllarımızdaki tutulmayı biz de hisseder ve kendimize geliriz!

***

Hastanelerimizdeki eksiklikler ve hastalığın patlak vermesi halinde alınacak önlemlere dair söyleyebileceğim hiçbir şey yok!

Kendimizi mahsur kalmış, başının çaresine bakmak zorunda kalan ıssız adadaki zavallılar gibi görmeye alışık bir toplumuz. Yarım asırdır ve hatta belki daha uzun zamandır böyle yaşıyoruz. Bize vız gelir tırıs gider değil mi?

Köylerde denetim yok. Kahvehaneler ve klüpler açık. Kadınlar evde pişirip kotarıyor, kendilerini koruyorlar ama erkekler dışarıdan eve ne getiriyorlar, virüsü taşıyorlar mı bilinmiyor.

Bilinçsizliğin giderilebileceği önlemler alınmamış.

***

Amatör ve acemi… İkisi bir araya gelince sonuç genelde felaket olur öyle değil mi?

***

Cumhurbaşkanı OHAL ve sokağa çıkma yasağı istedi ve çekildi. Başbakan ise kesinlikle öyle bir ilanı yapmayacağız dedi. Asla yapılmayacak dedi.

Şimdi bakalım kim nasıl haklı çıkacak ve bu haklılığın ispatını beklerken nasıl sonuçlara katlanmak zorunda kalacağız.

Buyurun: Bu filmi izlemek bedava.

Ve şimdiden vasiyetini yapsın banka çalışanları ile kamu görevlileri bence.

Eğer çalıştığı için virüse maruz kalıp bu hastalık ile yüzleşirse ya da önlemler kalınmadığı veya hatalı alındığı için ölürse bunun hesabının nasıl verileceğinin planını yapsın. Yakınları bunun peşini bırakmayacak şekilde hazırlansın… Devlet çalışamadı, adalet çalışsın mesela

Hukuk, adalet, gerekirse insan hakları mahkemelerine kadar iletilsin.

Böylesi bir çaresizlik, böylesi bir öfke, böylesi bir çirkin ve insanlığın geldiği noktaya yakışmayan bilinçsizlik!

Bu arada siyasi kamu görevlilerinin kamu görevini yapacakları alan olan mecliste birleşimler iptal edilmiş. Lakin siyasi olmayan kamu görevlileri “birleşimleri” sürdürecek!

Artık ben bir şey tartışmıyorum. Bu satırlar görüşlerinize açık…

Dr. Çiğdem DÜRÜST