Zamlar ve Hayat Pahalılığı:

Ekmekten süte, fasulyeden pirince, domatesten soğana mutfakta dahi el yakan zamlara inat devletin hayat pahalılığı hesapları ile bizimkiler gene tutmuyor.

Elektrikten, suya, emlaktan telefona, ehliyetten seyrüsefere,açıkçası uzatmadan, iğneden ipliğe nakış gibi işlenen zamlardan dolayı elde avuçta kalmayan tek bir kuruşun yerini nasıl dolduracağımızı bilemediğimiz karmaşık durumda hesap hatası olduğu kesin.

Halkla dalga geçercesine indirim haberleri, hayat pahalılığını emekliye ve kamu görevlisine yansıtacağından bahseden hükümet karşısında ne yazık ki söylenecek söz yok. Asgari ücretle çalışan veya sigortalı olarak özel sektörde çalışanların da durumları içler acısı.

***

Pandemi Hastanesi:

Pandemi Hastanesi’nin elektriğinden tutunuz mimari projesine kadar, hiçbir şekilde devlet izinleri gerektiren birçok işin yarım olduğu, üstelik ilk projeye göre onlarca değişiklik yapıldığı halde kılıfına uydurulup uydurulmayacağı belli olmayan hastanenin hala hizmet vermeye başlayamama nedeninin bu olup olmadığı tartışılmaya başlandı bile. Dahası Türkiye Cumhuriyeti’nden ithal hayata geçirilen bu projenin elektrik akımının bile bizdekine uygun tasarlanıp tasarlanmadığını soran uzman kişiler var dersek şaşırmayın.

Açıkçası devlet bile kendi kurallarına uygun çalışamıyorsa, bunu bireylerden beklemek ne kadar gerçekçi ki?

***

İç Bulaş, kapanma ve Denetim:

10 Ocak ile 31 Ocak tarihleri arasında ülke geneline bir kapanmaya gidilmesi ihtimalinden bahseden Sağlık Bakanı, kurallara uyulmazsa kapanılacağını ikide birde tekrar ediyor. Öncelikle devlet kurumlarında bu kuralların ne kadar denetlendiği takip ediliyor mu?

Kapılardan girişten, maske ve hijyene, sosyal mesafeden ateş ölçüm denetlemesi ve hatta isim listelerinin tutulmasına kadar hiçbirinin yapılmadığı kamu kurum ve kuruluşları olduğunu biliyoruz…

Gece saat 22 sonrası kafe ve restoranları kapatıyorsunuz ama gün içinde mesai saatlerinde kimin ne ve nasıl yaptığında haberiniz yok beyler!

Bakanın dediği gibi elbette herkesin başına bir polis dikilemez, lakin resmî kurumlarda gerekli koşulları uygulamak çok da zor olmasa gerek. Öyle değil mi?

Aynı kalemi kullanan, elden ele dolaşan evrak alışverişini yapan, maskenin yarattığı kısıtlılıklardan dolayı kendini ifade edemeyen, devlet dairelerinde yüz yüze dip dibe sorun gidermeye çalışan vatandaşlar ile memurlar ve amirler ile ilgili ne önlem alındı?

Pozitif olan birisinin hangi daireye gittiği, kimlerle temas ettiğini tespit etmek mümkün olmadığından, iç bulaşın kendiliğinden artarak devamı için destekleyici unsur olduğunu es geçmemelisiniz.

***

Meclis Başkanlığı:

Her şeyi ile onur kırıcı bir süreç. Resmiye Eroğlu Canaltay’ın ne diploması kaldı sorgulanmayan ne aile ilişkileri ne de babası…

Siyasi partisinden ailesine, kendisinden siyasi yaşamına kadar ayak altı edilen bir durumda reddedilen bir siyasetçi haline getirilen Resmiye Hanım’ın yaşadıkları onun sorunu değil biliyor musunuz?

Kıbrıs Türk siyasetinde gelinen içler acısı durumun utanç verici tablosudur.

Atama değil seçim gerektiriyorsa, kırk takla atarak makam alınmaz da verilmez de… Buna insanları alet etmek de yanlış, menfaat uğruna alet edilmeye göz yummak da.

***

İki Devletli Çözüm:

İki devletli çözüm istiyoruz da çözüme konulacak devlet düzeni şu birkaç başlıkta dahi kendini gösteriyor. Varın siz karar verin. Dünyaca tanınmış bir devlet olmayı bu halimizle bekleyip, kendimizi uluslararası siyasetin, hukukun, bilimin, ekonominin ve her şeyin içine bu şekilde mi sokacağız acaba?

İyi düşünmeliyiz çok…

Biz anasız da olamayız, babasız da… Onlar bizi bıraksa biz onlarsız olamayız. Çünkü henüz ayağa kalkmayı becermedik!

Dr. Çiğdem DÜRÜST