Bilgi, iktidar doğurur demiştik.
Bilginin üretilmesi ve işlenmesinde en önemli mekanizma kültür ve daha da önemlisi zihniyettir.
Zihniyeti basitçe şöyle açıklayabiliriz: Bir toplumun tüm kesimlerinin, karar verme, algılama, hissetme biçimlerini, toptan etkileyen, bilinçaltı süreçlerdir. Zihniyet kişisel birşey değilidir. Zihniyet toplumsal birşeydir. Bir toplumun, binlerce yıllık birikiminin ürünü olan medeniyetiyle içli dışlıdır.
Özetle, Zihniyet- Bilgi- İktidar şeklinde bir zincir sözkonusudur.
Zihniyet, bilgiyi nasıl ürettiğinizi ve hangi yolla kullandığınızı; ürettiğiniz bilgi ve o bilgiden elde ettiğiniz araçlar da iktidar biçiminizi belirler.
Kıbrıstürk halkının, siyaset alanındaki şikayetlerinin temeli işte bu zihniyette yatmaktadır.
Eğer temelde zihniyetleri ikiye ayırırsak ve bunları “irrasyonel zihniyet” ve “rasyonel zihniyet” diye isimlendirirsek, Kıbrıstürk halkının hangi gruba ait olduğunu tespit etmek gerekir.
İrrasyonel zihniyet ile rasyonel zihniyet arasındaki temel fark araçsallıktır. Aklın çözüm üretmesi ve bu çözümün uygulanabilir olması lazımdır. Ayrıca bu çözümün, parçası olduğunuz topluluğun genel çıkarları ile ters düşmemesi lazımdır; Çünkü insan toplumsal bir yaratıktır. Son zamanlarda ülkemizde bazı kişilerin rasyonalite ile liberalizmi, özdeşleştirmesi ise tamamen bir softa şaşırtmacası veya onların da seveceği bir dille söylersek “logical fallacy”dir.
Rasyonel aklın savunduğu, bilginin var olan koşulların üzerine inşa edilmesidir. “Bilimsel” doğrular ilan ederek, bunları ahlakileştirmek (entellektüalizasyon ve etik yaratma anlamında) ve bunun üzerinden savunma yapmak en hafif tanımla pozitivizmin kucağına düşmek ya da daha ağır bir ifade ile manipülasyon yapmaktır.
Düşünün: Önce size ceviz ile beyinin birbirine şekil olarak ne kadar benzediğini anlatıyorum. Ardından, ceviz’in beynin bir yiyecek olarak yansıması olduğu tezahürünü yaratıyorum. Bunun arkasından da eğer ceviz yerseniz, daha akıllı olacağınızı söylüyorum. Peki ceviz yemezseniz? Ahlaklileştirmek işte burada başlıyor. Toplumun sürdürülmesi için gerekli olan zeka’yı reddederek artık siz toplum düşmanı oluyorsunuz.
Elbette ki kitle psikolojisinin kendi dinamikleri vardır ve bir kitleyi iyice anlamak için onun tarihini, duygularını, motivasyonlarını, gelecek tahayyülünü ve en önemlisi karakterini iyice bilmek gerekir. Peki bunu başaramazsanız; bunu başaracak yetenek ve becerileriniz veya bilginiz yoksa ne yapacaksınız?
Öncelikle, medya bombardımanına başlayacaksınız. Gerekli gereksiz her yerde kendinizi gösterip, Matrix filminin Ajan James’i gibi çoğalacaksınız. İkincisi, iknanın en kestirme yolu olan yalan veya şaşırtmalar (fallacy) ile kitleyi yanlış yönlendireceksiniz. Üçüncü adım ise bu bu yalanla yüzleşildiği anda bunu kesinlikle reddedip, ahlakileştirmeye başlayacaksınız. Ne diyeceksiniz?
“Bu ceviz, özel bir cevizdir. Buna ben okuyup üfledim sırrı da bende saklıdır. Siz her önünüze gelen cevizi, benim cevizim sanmayın.”
Buna işte, antropolojide “büyü düzeni” denir.
İrrasyonel fiillerin, rasyonel sonuçlar doğurduğu düzen.
Ve bütün toplumun içine şu korku yayılır... “Tanrıları kızdırmamalıyız; yoksa bizi yok ederler”
Yaşamın her alanına kahinler hakim olmaya başlar.Delphi Kahini gibi Tanrılar ile konuşma ayrıcalığına sahip olan insanlar.