Geçen hafta doğa için üzücü haberlerle sürekli sarsıldım durdum. Doğaya zarar veriyoruz. İşin üzücü tarafı, bunu da görmezden geliyoruz. Ne amaçla yaptığımızın bile farkında değiliz belki. Böyle gitmez onu biliyorum ve de sürekli yineliyorum. Belki dilimde tüy bitti ama yine de vazgeçmedim.
Öncelikle geçen hafta Kantara’da öldürülen bir çift gufi yılanından söz etmek lazım. Bu yılanın diğer ismi Koca Engerek’tir. Bilimsel ismi Macrovipera lebetina lebetina’dır. Alttür olarak adaya endemik yılan türlerimizden biridir aynı zamanda. Sürüngenler çalışma alanım olduğu için sizlere bu konu ile ilgili bir şeyler aktarmadan geçmek istemedim. Kıbrıs’ta bulunan 3 zehirli yılandan en tehlikelisidir. Bunun sebebi de zehir dişlerinin çenenin önünde yer alması ve zehirinin de hemolitik (kan hücrelerini parçalayan) özellikte olmasındandır. Yalnız bugüne kadar Kıbrıs’ta gufi ısırmasından ölen kimse de olmamıştır. Adada yaşamamız bizler için büyük bir avantajdır çünkü olası ısırılma durumunda kolayca hastaneye yetişip tedavi altına alınabiliriz. Bu yılan normal koşullarda kimseye durup dururken saldırmaz. Eğer üzerine basarsanız ya da sizi tehdit olarak algılarsa hiç şüphesiz sizi ısıracaktır. Doğada birçok kez bu yılanla karşı karşıya kaldım. Sürüngenlerle ilgili çalışmalarımdan ötürü sırasında yılan yakaladığım da oldu. Hiçbir zaman bir yılan durup dururken bana saldırmadı. Ne yazık ki Kıbrıs’ta yılanlar ister zehirli olsun isterse de zehirsiz sürekli öldürülüyor. Özellikle gufilerin adına bile tahammül edilemiyor. Arkadaş yok böyle bir şey! Her canlının ekolojik nişi yani doğada üstlendiği bir görevi vardır. Kimse kusura bakmasın zehirlidir diye bir canlıyı öldürmek katliamdan başka bir şey değildir.

Diyeceksiniz ki bu gufilerin sayısı çok arttı biz ne yapalım bize zarar mı versin.
Gufilerin sayısının arttığını ispatlayan bilimsel bir çalışma yok. Ekleyim şu anda bunun tespitini yapmaya çalışıyorum ama gözden kaçırdığımız bazı noktalar var. Bunlardan biri küresel iklim değişikliğidir. Sürüngenler soğukkanlı canlılardır. Yani vücut sıcaklıkları çevrenin sıcaklığına göre belirlenir. Bu nedenle kışın havalar soğuduğunda kış uykusuna yatarlar. Son 5 yıldır sıcaklıklara bakıldığında havaların çok da soğuk olmadığını görebilirsiniz. Yani eskiden kış uykusunda olduklarından rastlamadığımız bu hayvancıklara bugün havaların çok da soğuk olmaması dolayısıyla rastlayabiliyoruz. Bunun yanında yılanların temel besin kaynaklarından olan fareler ve sıçanlar her yerde cirit atıyorlar.
Ne bekliyorsunuz?

Diyelim ki sayıları arttı işte size cevabı. Besin bulabildikleri için (fare ve sıçan) tabii ki de sayıları artacak.
Peki ne oldu da sıçanların ve farelerin sayısı arttı?
Her yer çöplük…
Özellikle farelin, sıçanların hatta gufilerin düşmanı olan kara yılanların sayısı da eskisi gibi değil. Çünkü onlar da insanlar tarafından sürekli öldürülüyor. Hatta sürekli yollara eziliyorlar! İnsanoğlu kendi çıkarları uğruna doğaya müdahale etmekten vazgeçmiyor. Bu böyle gittiği sürece de bu işin sonu yok…
Serkan Bulak’ın çektiği bu fotoğrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. Doğanın nasıl kendi kendini dengelendiğini gösteren harika bir fotoğraf. Bu fotoğrafı kullanmama izin veren Serak Bulak’a ve fotoğrafı temin etmemi sağlayan Hasan Zorlu’ya teşekkürü bir borç bilirim. Sizlerle benim çektiğim yol kenarında ezilmiş bir de kara yılan fotoğrafını paylaşmak istiyorum. Birçok sorunun cevabını biliyoruz aslında yapmamız gereken biraz daha doğaya saygılı davranmak. İnsan doğanın efendisi değildir, sadece diğer canlılar gibi bir parçasıdır!..
Herkese güzel bir hafta sonu dilerim.